Hareketli günlere doðru

Büyük Atsýz ölümünden iki üç yýl kadar önce bir ikindi üzeri Istanbul’da sohbet ederken demiþdi ki “Yâhû, þu Mustafa Kemâl’e de haksýz yere çok yüklenmiþiz; þimdi þimdi anlýyorum. Pek çok konuda haklýymýþ; biz görememiþiz.”

Aradan uzunca bir süre geçdi. Bir gün de Köln’de Aziz Nesin’le sohbet ediyorduk.

Bir ara dedi ki “Yâhû, þu Atatürk’e de haksýz yere epeyi yüklenmiþiz. Yaþlandýkça anlýyorum ki pek çok konuda o haklýymýþ.”

Bu durum bana fevkalâde ibret verici gelmiþdir.

Bakýnýz, iki Türk entellektüeli, biri adamakýllý saðdan öbürü ise adamakýllý soldan giderek uzak bir kavþakda buluþuyorlar.

Tevekkeli akýl için yol birdir dememiþler... Demek aklýnýz varsa, o yandan da gitseniz bu yandan da gitseniz netîcede ayný noktaya varabiliyorsunuz. Yeter ki bir noktaya varmayý samîmiyetle isteyin!

Burada Atsýz ve Nesin’in Atatürk’e hangi hususlarda hak vermeye baþladýklarý o kadar önemli deðil. Belki ayný belki çok farklý belki de kýsmen ayný kýsmen farklý hususlarda idi.

Önemli olan, kendi görüþlerine eleþtirel bir nazar atarak düzeltmeler yapabilme yetenekleridir.

Ben bu yeteneðin, yâhut isterseniz bu olgunluk seviyesinin, günümüz politikacýlarýnda pek de bolca rastlanan bir özellik olduðunu sanmýyorum.

Elbet de ki istisnâlar müstesnâdýr. Ama þöyle merdce ortaya çýkarak “Arkadaþlar, evet, ben gerçi yýllarca filanca görüþü savunuyordum ama anladým ki bu tezim doðru deðilmiþ. Onun için bundan böyle, o ilkinden çok farklý olan falanca görüþü savunacaðým.” diyebilen kaç politikacý biliyorsunuz?

Peki, bu zevât ömürlerinde hiç yanýlmýyorlar mý?

Buna ihtimâl veremiyorum. Ben bile bâzen yanýlýrým. Ben bile!.. Meselâ demin yanýlarak G yerine T tuþuna basdým ama hatâmý derhâl fark ederek düzeltdim. Neyse, niyetim kendimi övmek deðil...

Ýnanýyorum ki hatâda ýsrâr etmek, bunu bir tür haysiyet meselesi hâline getirmek, Türkiye’de demokratik hayâtýn geliþmesi üzerinde frenleyici etki yapan âmillerden biri. Zâten özel hayatda da öyle deðil mi? Geçmiþ onyýllarda siyâset sahnesinin pek çok kereler bir mahalle kavgasý manzarasý vermesi de bu yüzden olmuþdur.

Bu özelliðin yerini hýzla nesnel bir tartýþma ortamýna býrakmasý, hele þu yýllarda daha da büyük önem kazanýyor.

Türkiye’nin, boðuþmak ve halletmek zorunda bulunduðu öyle çok sorun var ki bunlarý, içimizde birbirimizle boðuþarak çözümlememiz imkânsýz.

Hatýrlayalým:

Güneyimizde, Irak ve Sûriye adýnda iki her an patlamaya hazýr barut fýçýsý var ki bunlara maalesef Lübnan, Ürdün ve hattâ S. Arqbistan’ý eklemek de yanlýþ olmaz.

Doðumuz ayrý bir âlem: Siz bakmayýnýz Ýran’ýn nisbî bir sükûnet içinde göründüðüne! Bu komþumuzdaki, onyýllardýr için için yanan milliyetler problemi, hiç beklemediðimiz bir anda ve korkunç bir tarrâka ile arz-ý endâm ederse þaþýrmayalým!

Ýçeride Kürd meselesi gerçi ümid verici bir tarzda hâl yoluna girmiþ gözüküyor ama bundan hiç, ama hiç memnûn olmayan, olmamak ne kelime, bundan mutsuz olan “dâhilî ve hâricî bedhahlar” bulunduðunu da aslâ akýldan çýkarmayalým!

Bu arada her toplum için en etkili savunma mekanizmalarýndan birinin gerçek anlamda çoðulcu bir demokratik düzen olduðunu da lütfen aklýmýzdan çýkarmayalým!

Olaðanüstü hareketli ve harâretli günlere doðru yol alýyoruz.

Bu vesîleyle mahviyyâne hatýrlatayým dedim.

Programýmýzý “Yine de þahlanýyor aman Kolbaþý’nýn kýr atý!” isimli serhad türküsüyle bitirelim demek istiyordum ama artýk ona mecâlim kalmadý...