Geçenlerde günümüzün deðerli hattatlarýndan biri harf devrimininhat sanatý üzerindeki olumsuz etkilerini anlatýrken “bir gecede 300 hattat iþsiz kaldý” demiþti. Hattat diye, biliyorsunuz, güzel yazý (kaligrafi) alanýnda eser veren kiþilere diyoruz. Bu insanlarýn harf devriminden dolaylý olarak etkilenmiþ olmalarý bir hakikat, ama doðrudan bir etkiye maruz kalýp “bir gecede” iþsiz kaldýklarýný söylemek abartýlý olur. Öyleyse bir gecede iþsiz kalan insanlar olsa olsa eski harfleri kullanarak yazý yazan kiþiler, mesela kâtipler veya müstensihler olabilir ancak.
Ayný þekilde, matbaanýn Türkiye’ye gelmesine “hattatlar iþsiz kalmasýn diye” karþý çýkýldýðýna dair oldukça kabul de gören yaygýn bir rivayet vardýr. Laik kesimin kalemleri öteden beri “yobazlarýn karþý çýkýþý yüzünden matbaa bu kadar geç geldi memlekete” tezini tekrarlayýp durduklarýndan, dindarlarý töhmet altýnda kalmaktan kurtarmak amacýyla böyle bir argüman bulunmuþtur: “Evet, matbaanýn geliþine karþý çýktýk ama gerici fikirlerimiz yüzünden deðil, sadece hattatlar (daha doðrusu müstensihler) iþsiz kalmasýn diye.”
Oysa matbaanýn Türkiye’ye batýdakinden çok daha geç bir tarihte gelmiþ olmasýnýn son derece anlaþýlýr gerekçeleri var. Ne yobazlýkla ilgisi var ne de hattatlarýn iþsiz kalmasý endiþesiyle. Matbaanýn “gecikmesi” tamamen Türk toplumunun sosyo-ekonomik yapýsýyla ilgili bir konu.
Avrupa’da matbaa makinesi aracýlýðýyla kitap çoðaltmak belirli bir dönemde “daha ekonomik” hale geldiði için “Gutenberg Çaðý”na geçildi. Matbaayý Avrupalýlar icat etmediler; basým teknikleri çok uzun zamandýr bütün dünyada biliniyordu. Ama belirli bir sayýda basýlmadýktan sonra matbu kitap yazma kitaplardan daha pahalýya mal olan bir ürün olduðu için kullanýlmýyordu. Dünyanýn hiçbir yerinde bir kitabýn yüzlerce okuru bulunmuyordu o devirlerde. Yani matbaaya ticari açýdan ihtiyaç yoktu.
Ne zaman ki Avrupa’da kapitalist üretim modelini hayata geçiren burjuva sýnýfý ortaya çýktý, o zaman kitaplarýn çok sayýda basýlýp satýþa sunulmasý gündeme geldi. Çünkü þehirlerde hem okumaya vakit ayýracak boþ vakti olan hem de kitaba verebilecek parasý olan bir zümre ortaya çýkmýþtý.
Harf devrimine tekrar dönecek olursak, Kemalistler daha önce kullandýðýmýz Arap harfleriyle okumanýn zor olduðu için Latin harflerine geçildiðini ve harf devriminin ardýndan okuma yazma oranýnýn artýþ gösterdiðini ileri sürüyorlar. Bu doðru deðil. Hem Arap harfleriyle okumak yazmak Latin harflerine nazaran belirgin derecede daha kolay veya daha zor denemez, hem de örgün eðitimin yaygýnlaþtýrýlmasýyla veya okuma yazma seferberlikleri gibi yöntemlerle toplumdaki okuryazarlýk oraný artýrýlabiliyor.
Diðer yandan, muhafazakâr kesimin de konuya iliþkin ezberleri her zaman realiteyle uyuþmuyor. Öncelikle harf devrimini 1923’te baþlayan sürecin ürünü saymak fazla þematik. Televizyondaki bir yarýþma programýnda sorulunca bazý aydýnlarýmýzýn gündemine gelmiþ olduðu üzere, Ýkinci Abdülhamit’in de Latin harflerine geçiþi ciddi ciddi düþündüðü biliniyor: “... Zira yazýmýzý öðrenmek pek kolay deðildir. Bu iþi halkýmýza kolaylaþtýrmak için belki de latin alfabesini kabul etmek yerinde olur.” (Siyasi Hatýratým; Dergâh Yayýnlarý, 1975, sayfa 192)
Aslýnda Latin harflerinin kullanýlmasý fikri Sultan Hamid’den de önce var. Ýlber Ortaylý’nýn yazdýðýna göre, Azerbaycanlý aydýn MirzaFethali Ahundzade Latin harflerine geçme teklifini içeren bir reform projesini daha 1850’lerde Osmanlý hükümetine sunmuþ ve bu konu Encümen-i Daniþ’de ele alýnýp tartýþýlmýþtý. (Gelenekten Geleceðe, Hil Yayýnlarý, 1982, sh. 20)
Ýkinci Meþrutiyet döneminde ise Arnavutlarýn Latin harflerine geçiþ kararý bu tartýþmayý canlandýrdý. Özellikle batýcý ve liberal kesim Latin harfleri taraftarýydý; ancak karþý görüþ baskýn çýktý. Abdülhamit’i sevenlerin genellikle sevmedikleri Enver Paþa Latin harflerinin kullanýlmasý yerine eski yazýnýn revize edilmesine taraftardý. Bunun için harflerin bitiþik deðil ayrý yazýlmasýna yönelik bir giriþimi oldu ancak bu reform çabasý savaþ ortamýnda sürdürülemedi.
Þunu anlamak lazým: Hem Osmanlý döneminde hem de cumhuriyetten sonra harf reformuna bir ihtiyaç gözüyle bakanlar okuma yazmanýn kolaylaþmasý veya resmi yazýþmalarýn basitleþtirilmesi gibi pratik ihtiyaçlardan söz ediyor deðillerdi. Ýhtiyaç duyulan þey dönemin hâkim uygarlýðý içinde yer almamýza engel özelliklerimizi revize etmekti.
Ýsmet Ýnönü bunu çok açýk ifade ediyor: “Harf inkýlabý bir okuma yazma kolaylýðýna baðlanamaz. Okuma yazma kolaylýðý Enver Paþa’yý tahrik eden sebeptir. Ama, harf inkýlabýnýn bizde tesiri ve büyük faydasý, kültür deðiþmesini kolaylaþtýrmasýdýr. Ýster istemez Arap kültüründen koptuk...” (Hatýralar, 2. Kitap, Bilgi Yayýnlarý, 1987, sh. 223)
Yakýn tarihte yaþanan kýrýlmalarý deðerlendirirken Cumhuriyet ideolojisi ile Osmanlý elitinin zihniyeti arasýndaki devamlýlýðý gözden kaçýrmamak gerekir. Þartlar uygun olsaydý harf devrimi cumhuriyetten önce de gerçekleþtirilebilirdi. Tek fark þu olabilirdi: Harf reformu daha Abdülhamit döneminde gerçekleþtirilmiþ olsaydý bugün bazý arkadaþlarýmýz bunu “Ulu Hakan’ýn ilerici yönü” diye anlatacaklardý!