Hasan abi hâlâ kendini yazıyor!

Mısır’da olan “darbe”dir Hasan abi... Bazı darbelerin demokrasi getireceğini söyleyen hokkabazlara bakma sen. Bunların hangi demokrasiyi getirmek için 28 Şubat darbesine reverans yaptıklarını sen bizden iyi biliyorsun.

Bir ucundan sen de bulaşmıştın bu işlere...

Hatırlarsın.

Mısır’da olan “bal gibi” darbedir ve bunu meşrulaştırmanın (ya da Msır’da ne olduğunu anlamanın) yolu “Mursi’nin hatalarını” sıralamak değildir.

Kaldı ki, zaman, “Mursi’nin hatalarını” sıralama zamanı değildir.

Dolayısıyla, demokratik açıdan “sınanmalarına” (siyaseten ispat-ı vücut etmelerine) izin verilmeyenlerin (Mısır örneğinde Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler’in) yaratacağı varsayılan “tehlikeyi” bertaraf etmenin yolu da, mevcut ve potansiyel tehlikeyi (yani darbeyi) dayamak olmamalıdır.

Mısır ordusu, istikbaldeki tehlikeye (!) karşı, mevcut ve cari tehlikeyi reva görmüştür Mısır halkına.

Müslüman Kardeşler’in kendisini değiştirmesine, geliştirmesine, demokratik mekanizmalar içinde yer almasına izin vermemiştir.

Darbe seçeneğini sokmuştur devreye.

Hani, her daim masada hazır tutulan “seçenek...” 

Bazı liberallerimizin muhayyel “din devleti tehlikesine” karşı güvence olarak sundukları en acı seçenek. Bilirsin kimleri kastettiğimi...

İlginçtir, Mısır ordusunun aldığı bu “arkaik önleme”, yerli özellikleri ağır basan iktidarların ispat-ı vücut etmelerinden tırsan (ve her daim tırsmış) Batı dünyası da büyük destek vermiştir.

Üstelik, çizdiğin “Mursi fotoğrafı” gerçeği yansıtmıyor.

Damaklarda bir tür “Mursim sana söylüyorum, Tayibim sen anla” tadı bırakan yazında, Mursi’yi adım adım darbeye götüren hataları ve uzlaşmazlıkları sıralıyorsun ki, bunlar da büyük ölçüde gerçeği yansıtmıyor.

İki gün evvel yazmıştım...

Belki de bana cevap niyetiyle kalkıştın yazıya. Olabilir. Saygı duyarım.

Durum şudur sevgili Hasan abi (sevabına tekrarlamış olayım):

Mursi, “seçilmiş cumhurbaşkanı” olmak dışında, hiçbir şeydi.

Bir ordusu bulunmuyordu.

İstihbarat desteğinden yoksundu.

Polise söz geçiremiyordu.

Basın, seçildiği günden başlayarak acımasız bir “çürütme kampanyası” yürütüyordu.

Bürokrasi sürekli pasif direnişteydi ve devlet işleri yürümüyordu.

Bu Mursi’den, 101 yıldır birikmiş problemleri çözmesi, ekonomiyi düze çıkarması, işsizliğe son vermesi, gelir dağılımı adaletini sağlaması, iç barışı tesis etmesi, dünyanın her yerinde hoşnutsuz bir görüntü sergileyen liberalleri hoşnut etmesi, “tarihsel bir imtiyazdan” gelen Mübarek yanlılarının (ve bürokratların) hukuk dışı imtiyazlarına dokunmaması bekleniyordu.

Bütün bu işleri, 11 ayda yapacaktı üstelik...

Darbeyle gelmiş Nasır’ın, Enver Sedat’ın, Hüsnü Mübarek’in, hatta Kral Fuad’ın, Kral Faruk’un yapmadıklarının, yapamadıklarının hesabını 11 aylık seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’den sordular ve Batı’nın da onaylamasıyla darbeyi dayadılar.

Durum budur.

Durumun bu olduğunu bile bile, darbenin hemen ertesinde “Mursi’nin hataları” diye yazı yazmak, en hafif ifadesiyle, vicdansızlıktır.

Bu vicdansızlığı, Can Dündar gibi hafif isimler yapabilir.

Bari sen yapma...

EK:

Mursi döneminde ülkede benzin kıtlığı vardı. Darbe gelince benzin bollaştı. Mursi döneminde sık sık elektrikler kesilirdi. Darbe bu işi de halletti; ülkede artık elektrik kesintisi yok... Mursi döneminde bazı tüketim malları karaborsaya düşmüştü. Darbe gelince karaborsa ortadan kalktı.

HAMİŞ:

Hasan Cemal, “Başbakan Beatles’ı, John Lennon’u dinleseydi, Gezi’deki gençleri anlardı” buyurmuş.

Ben dinledim Hasan abi. Çok dinledim. Hâlâ dinlerim...

Oradan bir şey çıkmaz.

Senin kuşak Beatles’la yatıp kalktı da ne oldu? Hepsi “darbe cuntalarına” asker yazıldı. Bunun öyküsünü de senden okuduk üstelik.

Boş bir vaktinde, otur, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabına göz at... Belki “Mısır ordusunun hatalarını” yazmanı ilham ettirir.