Hasan Rýza Soyak Recep Peker'e haksýzlýk mý etti

Evet, ben de farkýndayým; Hasan Rýza Soyak, 1973 yýlýnda yayýnlanan anýlarýnda, Recep Peker’in 1935 yýlýnda faþizmden esinlenmiþ yeni bir örgütlenme hazýrlýðý içine girmiþ olduðunu ve bu nedenle kýsa bir süre sonra da CHP genel sekreterliðinden Atatürk tarafýndan uzaklaþtýrýldýðýný yazmýþtý. Bu öykü acaba  doðru mu?

1931’de düzenlenen CHP tüzüðüne göre Chp deðiþmez Genel Baþkaný Atatürk ile onun atadýðý Genel Baþkan Vekili (ve tabii Baþbakan Ýnönü) ve yine Atatürk’ün atadýðý Genel Sekreter Recep Peker... Bu üçlünün oluþturduðu komitenin kararlarýna  bütün parti üyelerince kayýtsýz þartsýz itaat olunacaðý tüzükte belirtilmiþti.

Atatürk döneminin önemli þahsiyetlerinden biri olan ve 1934 yýlýnda Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreterliði’ne atanan Hasan Rýza Soyak’ýn anýlarýnda anlattýðý bu olay, daha sonra Recep Peker’in faþizm konusundaki eðilimini kanýtlamak için çok kullanýldý. Hâlâ pek çok yazar, bu anýdan yola çýkarak, Peker’in ‘totaliter ruhu’nu anlatmaya devam ediyor. Ancak, tarihçilerin bir görevi de, artýk seslerini çýkaramayacak durumda olanlarýn haklarýný korumak olmalýdýr. Bu bakýmdan Soyak’ýn Peker’e haksýzlýk ettiðini düþündüðümü belirtmeden geçemeyeceðim.

Peker’in faþizmi

Soyak’ýn anlatýmýna göre; CHP Genel Sekreteri olan Recep Peker, Almanya ve Ýtalya’da “o zaman epeyce dedikodulara sebep olan uzun ve masraflý bir tetkik seyahati yapmýþtý; dönüþünde, yakýnda toplanacak olan parti kurultayýna (…) arz edilmek üzere, yeni bir nizamname [tüzük] ile çok uzun ve çok teferruatlý bir program hazýrlamýþtý.” Bu taslaklar, CHP Genel Baþkan vekili ve Baþbakan Ýsmet Ýnönü tarafýndan da onaylanarak Atatürk’e sunulmuþtu. Soyak, bu aþamada eline geçen evraký “acele ile karýþtýrarak” Atatürk’e sunduðunu belirtiyor. Akþam misafiri olduðundan evraký ancak gecenin ilerleyen saatlerinde inceleme fýrsatý bulmuþ olan Atatürk’ün sabaha kadar bu taslaklarý incelediðini de yine onun anýlarýndan öðreniyoruz.

Soyak, sabah erkenden Atatürk’ün yanýna geldiðinde; onun “ilk bakýþta sezilen bir sinirlilik hâli” olduðunu özellikle vurguluyor. Atatürk gayet “sinirli” bir þekilde hazýrlanan taslaðý eleþtirir. Ona göre; taslak, “bütün kuvvetleri nefsinde toplayýp, tek-partiyi, tabiî dolayýsýyla devleti ve memleketi tek baþlarýna idare edecek olan yüksek meclis” kurulmasýný öngörüyordu. Atatürk, “bu zorbalarý kim seçecek?” diye de sormuþtu, kýzarak… Atatürk, daha da kýzarak, en yakýn arkadaþlarýnýn bile kendisini anlayamamýþ olmasýndan þikâyet etmiþ ve bir gün ülkede “padiþahlýða taraftar olanlar dahi bir fýrka [parti] kurabilsinler” diye çaba gösterdiðinden söz etmiþti.

Soyak, Peker tarafýndan hazýrlanan taslaklarý yeniden incelemiþti. Þöyle özetliyor: “Gerek nizamname, gerek program, o zamanýn tek-partili totaliter idarelerindeki esaslara göre kaleme alýnmýþtý. Baþta, azasý mahdut [üyesi sýnýrlý], fakat kudret ve salâhiyeti [gücü ve yetkisi] sýnýrsýz bir heyet tasavvur ediliyordu [öngörülüyordu]. Bütün kararlarý bu âli [yüksek] heyet veriyor; TBMM bir þekilden ibaret kalýyordu. Ýtalya ve Almanya’da olduðu gibi üniformalý gençlik teþkilâtý kuruluyordu. Bir kelime ile ve tam manasý ile faþizm…”

Atatatürk’ün tepkisi

Atatürk, bu taslaklarýn Ýsmet Paþa tarafýndan okunmadan ve incelenmeden kendisine iletildiði kanýsýna varmýþtý. Derhal Ýsmet Paþa ile Peker’i köþke çaðýrtmýþ ve yine Soyak’ýn anlatýmýna göre, üçü birlikte “birkaç saat” baþ baþa görüþmüþlerdi. Soyak, anýlarýnda bu görüþmenin içeriði konusunda bilgisi olmadýðýný belirtmektedir. Toplantý bittiðinde, Atatürk memnundur: “Atatürk, mütebessim [gülümseyen] bir çehre ile, ‘vaziyet tahmin ettiðim gibi çýktý çocuk… Ýsmet Paþa, Recep’in marifeti olan o saçmalarý okumadan imza etmiþ; neyse her þey olduðu gibi kalacaktýr’ dedi.”

Soyak, anýlarýnda maalesef bu taslaklarýn kopyasýný sunmuyor; hatta bunlarýn kendi elinde bile olmadýðýný belirtiyor. Bu taslaklarýn saklanýp saklanmadýðýndan da emin deðildir. Saklandýysa da, hâli hazýrda nerede olduðunu bilememektedir. Belki de CHP evraký arasýndadýr ya da bir baþka yerde kalmýþ olabilir. Soyak, bu evrakýn bulunup yayýnlanmasýndan yanadýr. Çünkü, ona göre, bu geliþmenin kendisi, “Atatürk’ün totaliter idarelerin ne kadar aleyhinde olduðunu” gösteriyordu. Ayrýca, Soyak, bir noktaya daha iþaret ediyordu: Bu taslaklar “yabancý ideolojilerin þatafatýna kapýlmýþ olan bazý en yakýn çalýþma arkadaþlarý ile dahi nasýl uðraþmak zorunda kaldýðýný bir kere daha pek açýk olarak belirten mühim [önemli] belgelerdendi.”

Soyak’a güvenebilir miyiz?

Soyak’ýn anýlarýnda yazdýðý bu olay gerçek olabilir mi diye sýk düþünmüþümdür. Evet, biliyorum, Recep Peker, otoriter bir yönetimi bütün kalbiyle benimsemiþ ve savunmuþ bir kiþiydi. Ýyi ama; 1935 yýlýnda yönetimde bu görüþleri paylaþmayan birisi var mýydý? Bu soruya olumlu yanýt vermek imkâný elbette yoktur. Sonra; Soyak, hatýrlanacaðý gibi, Atatürk’ün en yakýnýnda yer alan bir kiþi olarak, Ýnönü ve Peker’e uzaktý. Hatta Ýnönü’nün Cumhurbaþkaný olmasýna karþý çýkan ekibin önemli bir ismiydi. Bu öyküyü uzun yýllar önce “Türkiye’de Millî Þef Dönemi (1938-1945)” adlý kitabýmda uzun uzun anlatmýþtým. Soyak, bu nedenle Ýnönü’nün Cumhurbaþkanlýðý döneminde Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreterliði’nden uzaklaþtýrýlmýþtý. Soyak’ýn Ýnönü’ye sempati beslemediðini biliyoruz. Ayrýca, Ýnönü ile birlikte hareket etmekte olan Peker’e karþý da ayný duygularý beslediðini söyleyebiliriz. Devam edelim: Soyak’ýn anýlarýnda yazdýðý her olay da maalesef gerçek deðildir. O kadar ki, Atatürk’ün ölüm döþeðinde onun müstakbel Cumhurbaþkaný için sözlü bir vasiyet býraktýðýna iliþkin açýklamasý -ki anýlarýnda yer almaktadýr- bizzat dönemin Baþbakaný Celâl Bayar tarafýndan bile ciddîye alýnmamýþtýr. Soyak, Atatürk’ün yazýlý vasiyetinden sonra, sadece kendisini yanýna çaðýrarak, kendisinden sonra seçilecek olan cumhurbaþkaný konusunda ona sözlü bir vasiyet býraktýðýný açýklamýþtý. Yeni cumhurbaþkaný, Atatürk’ün bu sözlü vasiyetine göre, kesinlikle Ýsmet Ýnönü olmamalýydý; en iyisi Fevzi Çakmak’ýn bir formül bulunup seçilmesinin saðlanmasýydý. Görüldüðü gibi, Soyak, sadece kendisine ifade edilen bu ‘millî sýrrý’ Bayar’a aktardýðýnda, Bayar, böyle bir þey olursa, Atatürk’ün baþbakaný olan kendisine bu vasiyeti açýklayacaðýný belirterek, vasiyet fikrini reddetmiþti. Ona inanmamýþ ve güvenmemiþti.

SOYAK, BÝR TAÞLA KAÇ KUÞ VURUYOR?

Bunca yýl Baþbakanlýk Cumhuriyet Arþivi’nde CHP kataloglarýný elden geçirmiþ olmama raðmen, Soyak’ýn sözünü ettiði taslaklarý hiç göremedim. Elbette bu, taslaklarýn hiç olmadýðý anlamýna gelmez; belki bir gün bir araþtýrmacý bunlarý bulabilir. Fakat ben þahsen bu taslaklarý görmeden, Soyak’ýn anlattýklarýný kuþkulu bulmaya devam edeceðim. Soyak, bu öyküyle birkaç kuþ birden vuruyor sanýyorum: Öncelikle, kendisinin hiç de sempatisi olmayan dönemin iki önemli þahsiyetini hedef alýyor. Ýnönü ile Peker’i ve onlarý, Atatürk’ün nazarýnda, ‘onu anlamayan dava arkadaþlarý’ konumuna itiyor. Tabiî bu arada, týpký sözlü vasiyet konusunda yaptýðý gibi, kendisini de bir kez daha Atatürk’ün en güvendiði yakýný konumuna yükseltiyor. Atatürk, bizzat kendisinin atadýðý Ýnönü ile Peker’i, Soyak’ýn önünde, ‘totaliter’ olmakla suçluyor. Böylece tek-parti yönetiminin suçlularý da belli olmuþ oluyor: Tabiî Ýsmet Paþa ile Peker olmasaydý, böyle olmazdý fikriyatý havada uçuþuyor. Yani, lider olarak Atatürk hiç anlaþýlmamýþtý; en yakýnlarý dahi onun ideallerini anlamamýþlardý; o tek baþýna ve yalnýzdý. Yanýnda sadece ona sadýk Soyak gibi bir iki kiþi daha vardý algýsýnýn oluþturulmasýna gayret ediliyor. Hele Ýnönü, kendisine sunulan taslaklarý dahi okumadan, incelemeden, altýna paraf atýp, Cumhurbaþkanýna sunan bir Baþbakan olarak resmediliyor.

PEKER GÖREVÝNÝ YAPMIÞTI

Ýþin özüne gelelim: Peker, elbette tek-parti yönetiminde CHP’nin gerçek bir siyasî parti olmasýný istiyordu. Onu, kaðýt üzerinde kalmýþ, fiilen varla yok arasýnda bir parti olmaktan çýkarýp, toplumda gerçekten iþlevi olan bir parti haline getirmek istiyordu. Zaten SCF deneyiminden sonra bizzat Atatürk, onu CHP Genel Sekreteri yapmýþtý. Amaç, partiye dinamizm kazandýrmak ve partinin ideolojik yapýlanmasýný saðlamaktý. Dolayýsýyla Peker, eðer gerçekten de böyle bir taslak hazýrlamýþsa, sadece görevini yapmýþtý. Peker’in bu çabasýný eleþtirmek deðil, takdir etmek gerekirdi. Tek-parti yönetiminde tutarlý olmak gerekirse, partinin yönetim içindeki iþlevinin aðýrlýk kazanmasý gerekirdi. Partinin ideolojik yönden güçlendirilmesi de gerekirdi. Peker bunlarý yapmaya çalýþmýþtý iþte… Benim bu dönemde Peker’in politik misyonu konusundaki yargým bu yöndedir. Aslýnda Peker, tek-parti döneminin ve yönetiminin en tutarlý politikacýlarýndan biriydi.

Soyak’ýn çeliþkisi

Soyak, daha 1931 yýlýnda yeniden düzenlenmiþ olan CHP tüzüðünde öngörülmüþ olan Genel Baþkanlýk Divaný da anýlarýnda anlatmýþ olsaydý, yazdýklarýnýn ne kadar çeliþkili olduðunu okuyucular daha kolayca anlayabilirlerdi. Tüzükte belirtilen Genel Baþkanlýk Divaný üç üyeden oluþuyordu: CHP Deðiþmez Genel Baþkaný Atatürk ile onun atadýðý Genel Baþkan vekili (ve tabiî Baþbakan) Ýnönü ve yine Atatürk’ün atadýðý Genel Sekreter Recep Peker’den… Bu üçlünün oluþturduðu komitenin kararlarýna bütün parti üyelerince “kayýtsýz þartsýz itaat” olunacaðý da yine tüzükte yazýlýydý. Zaten yine tüzüðe göre, genel baþkan, partinin “yüksek idaresi”ni elinde tutan kiþiydi. Þimdi insanýn aklýna þu geliyor: Acaba Peker, zaten var olan bu yönetim þeklinin yerine nasýl bir baþka “totaliter idare” tasavvur etmiþti? Sizce de merak etmeye deðmez mi?