Hasan Sabbah ve Haşhaşiler

PKK’yla ilgili “terör sahnesinden yavaş yavaş çekilme aşamasına giriyor” yorumları yapılırken, 1970’lerin tozlu sayfalarından DHKP-C çıkageldi. Son günlerde, aralarında avukatların da bulunduğu öne sürülen yüzlerce Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi üyesi tutuklandı, canlı bomba olabileceği ya da böyle bir eğilim taşıdığı varsayılan katil adaylarına kelepçe vuruldu.

Canlı bomba yeni bir kavram değil insanları yüreğine dehşet salmak, toplumları derinden etkilemek için kullanılan. Hasan Sabbah ve Haşhaşiler’i kimi tarihçiler ilk teröristler olarak gösterir. Aslında eski Mısır ve Roma’da da düzeni silah zoruyla değiştirmek için baş kaldıran örgütler vardır. Örneğin Spartakus ve Köleler Ordusu, kurulu düzene, yani Roma İmparatorluğu’na, başkaldırdıklarında, sayıca çoğalmadan, küçük gruplar oluşturarak Romalıların iş yerlerini yakar, çiftlikleri basar, önlerine çıkan herkesi öldürürlerdi. Ancak köle olduklarından, Spartakus Hareketini “Kölelerin Ayaklanması” olarak nitelendirir dönemin tarihçileri, zalime karşı mazlumun direnişi olarak geçer kitaplara.

Batılı tarihçiler özellikle, Hasan Sabbah ve Haşhaşileri ilk terörist lider ve ilk terör örgütü olarak yazarlar. Hasan Sabbah sayıca kendinden üstün olan ve düşman olarak gördüğü devletlerle savaş alanında başa çıkamayacağından bir Fedailer Birliği kurar. Derviş kılığında Fedailer, Musul Ulucamii’nde namaz kılan Musul ve Halep’in Emiri El Porsuki’yi zehirli bir hançerle boğazını keserek öldürürler. Sonra ne yaparlar? Sakin sakin, hatta gülümseyerek, El Porsuki’nin muhafızlarınca paramparça edilmeyi beklerler. Fedai ya da Haşhaşilerin bu ilk cinayetidir ama son değildir. İslam aleminin altüst ettiği öne sürülen en büyük eylemi 1092’de, Selçuklu İmparatorluğu’nun simgesi Nizamülmülk’ü yani “Devletin Düzenini” öldürmeleridir.

Sultanlar, vezirler, komutanlar bunların bıçak darbeleri altında can verdi yıllar yılı. Fedailerin bu cinayetleri işledikten sonra kaçmamaları, ölümü beklemeleri toplumlarda dehşet uyandırıyor, yılgınlığa yol açıyordu ki, zaten terörün amacı da budur işte. Herkes ancak haşhaş içenlerin bunu yapabileceği kanısındaydı. İşte bu nedenle Fedailer adı yerini Haşhaşilere bıraktı; bu kelime de evrildi batı dillerinde “assassin” yani katile dönüştü.

Hasan Sabbah düşmanlarına karşı suikastı bir silah olarak seçmişti. Daha önceleri de suikast bir silah olarak kullanılmıştı hükümdarlara karşı. Ancak bu ilk kez tek merkezden yönetilen bir örgüttü ve şiddeti bir ya da birkaç kişiyi değil bütün toplumu derinden sarsmak için kullanıyordu. Haşhaşiler bir tür dinsel/siyasal örgüttü. Vurdukları darbe öldürülen kişinin temsil ettiği değerlere indirilen bir şiddet yumruğuydu. Cinayet yeri genellikle kentin en büyük camii, cinayet için seçilen günse Cuma’ydı. Sanki suikast değil bir tür gösteriydi yaptıkları. Cinayeti işledikten sonra cemaate nutuk atanlar da vardı, gülümseyerek öldürülmeyi bekleyenler de.

Daha sonra Haşhaşilerin yöntemlerini uygulayanlar çıktı tabi. Örneğin İkinci Dünya Savaşında Kamikazeler, kendi yaşamlarını hiçe sayıyor haşhaş yerine birkaç şişe saki içtikten sonra uçaklarıyla hedefe dalıyorlardı.

 

Günümüzde intihar saldırıları, canlı bombalar medyanın manşetlerinden inmiyor. Kimi verilere göre 20. yüzyılda 270 intihar saldırısı dünyayı sarstı ki bunun 18’i Türkiye’de gerçekleşti. (Esrarengiz Tarih) Terörle mücadeleyi yasal yöntemlerle yapmaya kalkışan devletler uzun süren çabalar sonucu başarıya ulaşabiliyorlar ama bu arada binlerce insan ölürken milyonlar da korku ve dehşet içinde yaşıyor.

Günümüzün terör örgütlerini yönlendiren öyle “kutsal amaçlar” falan değil salt para. Uyuşturucu tacirlerinden istihbarat örgütlerine kadar kimler kimler bu örgütleri kurduruyor ve amaçları uğruna kullanıyor. Dehşet artık, ne yazık ki, sınır tanımıyor dünyamızda...