Haşim Kılıç Cumhurbaşkanı olabilir mi?

Darbeler, “Asker kökenli Cumhurbaşkanı” geleneğini başlattı...

Mustafa Kemal Atatürk’ü ve İsmet Paşa’yı bu geleneğin dışında tutmak lazım... Asker kökenli oldukları için değil, “kurucu” sıfatı taşıdıkları için o makama geldiler.

Nitekim Celal Bayar asker kökenli değildi...

Parlamentoda çoğunluğu oluşturan partinin kararıyla Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Demek ki, Cumhurbaşkanlığı için tek ve geçerli kıstas askerlik değilmiş.

Dediğim gibi, gelenek (“Asker kökenli Cumhurbaşkanı” geleneği) darbelerle (hususen 27 Mayıs darbesi) başladı ve Genelkurmay Başkanlarına “istikbaldeki Cumhurbaşkanı” gözüyle bakıldı.

Cemal Gürsel’i, Menderes’i astıran konsorsiyum Çankaya’ya çıkardı. Genelkurmay Başkanı değildi ama “sevilen” bir mütekait generaldi; daha uygunu bulunamazdı.

Cevdet Sunay’ı, “Silahlı Kuvvetler Birliği” cuntası Çankaya’ya çıkardı.

Fahri Korutürk’ü, 12 Mart darbesi Çankaya’ya çıkardı.

Kenan Evren, başkalarının müdahale etmesini beklemedi, kendi darbesini yaptı... Önce “Devlet Başkanı” unvanı aldı, sonra anayasa değişikliğine küçük bir madde ekleterek Cumhurbaşkanı oldu.

Rahmetli Özal, geleneğe son vermek istiyordu. Cumhurbaşkanı ille de asker olmak zorunda değildi, bir partili de pekala Çankaya’ya çıkabilirdi. Çıkmalıydı.

Bunu başardı ama cüretinin bedelini de canıyla ödedi...

Demirel asker kökenli değildi ama cülusunu büyük ölçüde 93 kapalı darbesine borçludur.

Şunu demek istiyorum:

Bürokratik oligarşi ve “resmî devlet”, Çankaya’da bir bürokrat görmek ister... Sembolik değeri yüksek bir makamdır Cumhurbaşkanlığı...

Dolayısıyla, rejime bağlılığı sınanmış ve test edilmiş bir asker, en iyi sivilden daha iyidir. Asker olamıyorsa, mutlaka bir “yüksek yargı mensubu” bulunmalıdır.

Nitekim Ahmet Necdet Sezer, “bulunmuş” bir aday olarak Çankaya’ya çıkarıldı.

Haşim Kılıç’la birlikte bu “gelenek”, “Anayasa Mahkemesi Başkanlarından Cumhurbaşkanı çıkarma geleneği” hortlar mı?

İki demokratik mesaj ver. Özgürlüklerin altını çiz. Siyasi iktidarı köşeye sıkıştıracak bir-iki karar yayınla. Cumhurbaşkanı adayı ol...

Sezer’de böyle oldu...

Haşim Kılıç’ta bu teamül işler mi?

Bunu teamül haline getirmek isteyenler var ama bir de “Türk halkı” diye bir şey var.

HAMİŞ:

Duayen ağabeyimiz “dağdakiler”den, yeni Gezi kalkışmasından, paralel saldırılardan umudunu kesti, “Abdullah Gül ipine” sarıldı.

Erdoğan’la Gül arasındaki “farklılıkları” keşfetmiş, bu defa oradan vuruyor; yani nifak hattına çalışıyor.

Erdoğan yasakçıymış...

Gül, yasaklara karşıymış...

Erdoğan Twitter’ı kapattırmış...

Gül, buna karşı çıkmış...

Kavgasız bir ilişki kurabilirler miymiş?

Henüz ortada “istikbaldeki ilişkinin” nasıl şekilleneceğine ilişkin bir karar yok ama duayen ağabeyimiz ustalıkla sinir uçlarında gezinmeye devam ediyor.

Cumhurbaşkanımız, “Buraya kadar... Benim Erdoğan’la işim olmaz” dese, rahatlayacak...

Rahatlayamıyor.

Daha doğrusu, sükûn bulamıyor...

Sadece umut ediyor...

Umut ediyor ki, Erdoğan “Ben ancak biat eden bir Başbakan’la çalışırım” desin, muhtemel Başbakan adaylarından biri olarak gördüğü Gül de resti çekip gitsin...

Bir vakitler Hürriyet gazetesinin başındaki eli testereli şahıs için kullanırdım “kurnaz” sıfatını...

Duayen ağabeyimiz kurnazlıkta meslektaşlarına nal toplatıyor.