Hastasınız siz!

Paris’teki katliam, niyeyse, “bizimkileri” çok sevindirdi... Hayır, “Peygamberimiz hakkında biçimsiz karikatürler çizmişlerdi. Oh olsun!” diyenlerden bahsetmiyorum. 

Evet, bu yaklaşımda, teröre mazeret üreten, yani terörü “sonuç” olarak gösteren (ve zımnen meşrulaştıran) hastalıklı bir yön var ama “bizimkiler” diye kodladığım onlar değil...

Kaldı ki, Paris’teki katliam, “bu bir sonuçtur” diyenleri boşa çıkaran yığınla soru işareti barındırıyor.

Bu tür olaylar, bazen, tahayyüldeki şeylerin gerekçesi ve mazereti olarak da kullanılabilir/kullanılmıştır. Dolayısıyla, “sonuç” değil, “neden”dir. Medeniyetinizi “ırkçılık” ve “yabancı düşmanlığı” üzerinden tahkim ederseniz, tahkim etmek isterseniz, bu tür eylemlere ihtiyaç duyarsınız.

Nitekim, İslamofobik Batı çok sevdi bu eylemi.

İlginçtir, İslamofobik Doğu da çok sevdi...

Katliamı, “korkunç bir barbarlık” olarak değerlendiren Nilüfer Göle, meseleyi hemen AK Parti’ye bağlayıverdi. “AKP’nin duruşu ve halihazırdaki politikaları” diye başlayan karmaşık ve düşük cümleli ifadelerle ne kadar da feci bir durumda olduğumuzu şıpın işi ortaya koydu... (Koskoca Nilüfer Göle, ayağına kadar gelmiş “düşmanlık yapma fırsatını” kaçırmıyor. Hey gidi Nilüfer Göle!)

Şu ifadelere dikkatinizi çekerim: “Eğer Türkiye’de, bundan mesela 5 yıl önceki, Batı’nın da önem ve değer verdiği AKP iktidarı olsaydı ve bu iktidar bu barbarlığa karşı net bir şekilde çıkabilseydi belki bir şeyler olabilirdi. Ama böyle bir şey olacağa benzemiyor. Bu yüzden feci bir durumdayız.”

Bu “Türkçe özürlü” hanımefendi, utanmadığı gibi, ne söylediğini de bilmiyor...

Öyle mi olmuş gerçekten?

Bu iktidar, bu barbarlığa net bir şekilde tavır koymamış mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sıcağı sıcağına, “Terörün dini ve mezhebi olmaz” dememiş mi, kınama sözcükleri kullanmamış mı?

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yine sıcağı sıcağına, katliamı lanetleyen bir açıklama yapmamış mı?

Nilüfer Göle, kimin ne söylediğine, ne tepki gösterdiğine bakma gereği duymuyor... “Akademik titizlik” gerektiren belki de en önemli konu ama oralara hiç girmiyor... Tuhaf ve hastalıklı bir özgüven içinde... Kafasına göre sallıyor... (Evet, sallıyor... Bir hanımefendiden söz ediyoruz. Ancak “sallıyor” sözcüğüyle ifade edebileceğimiz bir eylemle ismini yan yana getirebiliyor. Burada bir problem görmüyor. Dahası, olanca soğukkanlılığına rağmen, katliamdan duyduğu sevinci gizleyemiyor.)

Nilüfer Göle böyle de, diğerleri çok mu farklı?

Hemşiremiz Ayşe Hür de, sorumsuz akademisyen Nilüfer Göle gibi, utanma duygusunu tamamen yitirmiş, ortaya laf yuvarlıyor...  Haber spikerleri, katliamı kınayan “liderler”in isimlerini sayıyormuş ama “Erdoğan ve Davutoğlu” diyemiyormuş... (“Hangi haber spikerlerini izledin Ayşe?” diye sormayacağım. Ona sorulacak en uygun ve en açıklayıcı soru şu: “Hangi paralel evrende yaşıyorsun?”)

Taraf gazetesinin polis kökenli yazarı da, “AKP’nin saldırganlarla Suriye’de iş tuttuğunu” ima ediyor... Batı’da böyle bir algı varmış... (Aynı arkadaş, İngilizce yazdığı tweette de şunları söylüyordu: “Türkiye’deki AKP taraftarları, Charlie Hebdo saldırısı nedeniyle mutlu görünüyorlar. Bu barbar terör saldırısını keyifle kutluyorlar.”)

Hüseyin Aygün ne diyor?

Hüseyin Aygün, “Tayyip-Davutoğlu çetesinin ‘dindar evlatları’ bu defa Paris’te bir dergiyi basmış, 10 kişiyi kurşuna dizmişler. Siyasal İslam barbarlıktır” diyor ama dergi basan bu “dindar evlatlar”ın, din ve mezhep farkı gözetmediğini, aynı zamanda Müslümanları da (yani Batılıların “cihadist” ilan ettiği göçmenleri de) öldürdüğünü bilmiyor. Daha doğrusu, bilmek istemiyor.

Hüseyin Aygün’ün bilmek istemediğini, taze İslamofobiklerimizden Ümit Kıvanç’ın bilmek isteyebileceği düşünülebilir mi?

Elbette düşünülemez.

Ümit Kıvanç katliamı ustalıkla “ayakkabı kutuları”na, yani hırsızlığa tepki göstermeyen “inanç sahiplerine” bağlıyor... Giderek içinde bir öfke büyüyormuş, bazı inanç sahiplerinin yüzlerine bakmak istemiyormuş, bir “zehir” akıyormuş içine...

Bakmayın ağlak laf kesmelerine. Katliama çok sevinmiş... Belli!

Ümit Kıvanç’a şunları söylemek isterim:

İşlenen günah karşısındaki tavır, topluca o inanç sahiplerinin cibiliyetini ortaya koymaz; sadece tavır sahiplerinin cibiliyetini ortaya koyar... Çünkü ortada “topluca” sözcüğüyle ifade edebileceğin bir durum yok. Ama “Katliam, ayakkabı kutusu, Saray, annesi yuhalatılan çocuk, Madımak” gibi lafları arka arkaya sıralayarak, bunları “inanç” parantezine almak bir cibiliyete işaret eder...

Senin gibilerin cibiliyetidir bu...