Hatice Cengiz; mahzun, zarif ve onurlu...

Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın hunharca katlinin ardından gündemimize giren genç bir kadın. Hatice Cengiz, Bursa'da imam hatip lisesi okumuş, ardından Mısır'da El-Ezher'de devam eden tahsilini, İstanbul İlahiyat ve Zaim Üniversitesinde yüksek lisans ile tamamlamış. Onu geçen günkü TV mülakatında dinlerken, talebeliğinin ömrü boyunca süreceğine dair inancım kuvvetlendi, o kadar mütevazi bir şekilde açıklıyordu ki uzmanlığını, şimdilerde doktora çalışmalarını sürdürüyormuş... O bir Ortadoğu uzmanı. Uzaktan değil, bizzat içinden...   

Beni ziyadesiyle sarstı zerafeti. Genç yaşına rağmen kelime hazinesinin genişliği, sakin, sükunetli ve etraflıca konuşma tarzı, yaşının çok üstünde bir olgunluğa sahip olduğunun göstergeleri gibiydi benim için. Bursa'daki İmam Hatip Lisesinden 2000 yılında mezun olduğu bilgisinin üzerinde duralım biraz... O tarihlerde Bursa'daki İmam Hatipler 28 Şubatçı zihniyetin tatbikat sahasıydı, pilot bölgeydi Bursa. Başörtüsü ve katsayı engeli yaşayan ülkemizde okuma şansı yakalayamayan kızlarımız Avrupa'ya, ABD'ye, Mısır'a gidiyorlardı. Onlardan birisi miydi Hatice Cengiz? Bilmiyorum. Ve fakat hoyrat siyasi rüzgarların gurbete savurduğu bu gençler, klasik/geleneksel anlamdaki müslüman kadın portresinden biraz farklı oluyorlardı. Küresel iletişime daha açık, farklı yaşam koşullarına karşı daha mukavemetli, yerli bagajlardan daha uzak, yeme içmeden, giyim kuşam, müzik zevkine kadar daha dünyalı bir kimlikte oluyorlardı... 

Hatice'yi dinlerken, dünyaya açık, modern iletişim ağı içinde, uzman, kendisine benzemeyenlerle ön yargısız olarak konuşabilecek, kendinden emin ama kendini ispat yarışında da olmayan, sade fakat meraklarının da peşinde, özgür ve tekil bir genç kadın portresi gördüm... Beni, çok heyecanlandırdı. 

Program yapımcısına ismiyle hitap ederken, nişanlısından her seferinde “Cemal Bey” diye söz etmesi sadece kibar yetişmiş bir genç olmasıyla mı ilgiliydi? Ben orada çok zarif bir hayranlığı da gördüm, sevdiği adam ile nasıl tanıştıklarını yüksünmeden ezilmeden anlattı, bir film kadar romantikti hikayesi. Uluslararası bir hukuk skandalını Hatice'den başka bu olgunlukta taşıyacak kaç kişi olabilirdi ki dedim hayretle... Koskoca Cemal Kaşıkçı'nın hakkını hukukunu savunmak ona kalmıştı, bir koca çınarın hesabını sormak titrek bir menekşeye düşmüştü... Ama o öylesine vakurdu ki. Orada eşini savunmaya çalışan bir kadından çok, meslektaşını, arkadaşını savunan güçlü ve inançlı kadın yüzü gördüm ben... Üzüntüm daha da arttı. 

İnsanın sevdiği kişinin ellerinin arasından kayıp gitmesi nasıl ağır bir vurgundur kim bilir... Ve bütün dünyada ajanslar bu genç kadının resimlerini yayınlıyor. Felaket derecede bir baskı var üzerinde.. Bununla birlikte, bu süreci çok serinkanlı bir şekilde ve akıllıca yürüttü Hatice Cengiz... Konuşmasına, İnna lillah ile başladı, gelini olacağı aileyi hürmetamiz bir şekilde selamladı. Başta Cumhurbaşkanımızın, Türkiye'nin toplumsal desteği ardındaydı...       

İnsanların politik sebepler yüzünden memleketlerini terk etmek zorunda kalış hikayeleri, bizlere yabancı değil. Kaşıkçı ailesi de hicret rüzgarlarının önünde savrulmuş soylu bir aile. Kayseri'den Medine'ye, oradan Şam'a, sonra Suudi Arabistan'a ve nihayet ABD'ye savrulan Cemal Kaşıkçı, ömrünün sonunda ata diyarına hem de bir sevda hikayesinin peşinde düşüvermişti.    

Hatice Cengiz'i hüzünle ve iftiharla seyrettim. Yitirdiği yarinin ardından Gesi bağlarında dolanan bu güzel kız, en kısa zamanda acılarını inşallah onaracak ve çok başarılı bir gazeteci olarak aramıza dönecek.