Savunma sanayiinde baðýmsýzlaþmadan tam baðýmsýzlýk mümkün mü?
Türkiye yerli-milli bir savunma sanayii oluþturmaya, baðýmlýlýktan kurtulmaya çalýþýyor. Konunun aciliyeti yakýn zamanda görüldü. Batýlý müttefiklerimiz hava savunma sistemlerini Türkiye’ye hem satmadý hem de ülkenin belli bölgeleri saldýrýlara açýk iken Çin ya da Rusya’dan alýnmasýna itiraz etti. Türkiye ise artýk kararlý davranýyor. Peki, bu süreçler nasýl yaþandý, S-400’ler ihtiyaç mý, NATO sistemine entegrasyonu mümkün mü, MEF Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Kibaroðlu ile konuþtum. Kitle imha silahlarýnýn yayýlmasýnýn önlenmesi ve uluslararasý güvenlik konularýnda çalýþan Kibaroðlu 2006-2013 arasýnda Genelkurmay Baþkanlýðý bünyesindeki NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nde danýþmanlýk yaptý. 2016’dan bu yana da ROKETSAN’da bilim grubu üyesi.
KÝBAROÐLU: Türkiye’nin hali hazýrda kýsýtlý sayýda ve kýsýtlý kapasitede hava savunma sistemleri var. Ancak, güncel ve gelecekteki tehdidin boyutlarý ile “sürpriz saldýrý” ihtimali dikkate alýndýðýnda kesinlikle yeterli olmayacaktýr.
Türkiye’nin gerçek anlamda bir “hava savunma sistemine” ihtiyacý var mý?
Türkiye’nin savunmasý konusunda yakýn çevremizden baþlayarak uluslararasý sistemde þu ya da bu düzeyde iliþkide olduðumuz ülkelerin bizimle ilgili ne gibi niyetleri söz konusudur ve hangi imkan ve kabiliyetlere sahiptirler bunlara bakmak lazým. Fazla uzaða gitmeye gerek yok, sýnýrlarýmýzýn hemen ötesinden baþlayan coðrafyada birçok ülkenin oldukça donanýmlý hava gücüne, uçaklara, balistik ve seyir füzelerine sahip olduklarýný görebiliyoruz. Bu durum Türkiye’nin sadece doðu ve güneydoðu komþularý için deðil 360 derece tüm komþularýmýz için geçerlidir. Yakýn komþularýmýzýn Türkiye ile ilgili niyetlerini de aklýmýza getirdiðimizde, sahip olduklarý imkan ve kabiliyetleri hesaba kattýðýmýzda, ortada dikkate alýnmasý gereken bir tehdit olduðunu söylemek yanlýþ olmayacaktýr. Devleti yönetenler, tehditler karþýsýnda “bir þey olmaz” mantýðý ile deðil, “ya olursa” prensibi ile hareket etmek zorundadýrlar. Dolayýsýyla, karþý karþýya bulunulan tehdidin bir boyutu diðer ülkelerin sahip olduklarý hava gücünden kaynaklanýyorsa, bu durum karþýsýnda muhakkak önlem alýnmasý gerekir. Türkiye’nin hali hazýrda kýsýtlý sayýda ve kýsýtlý kapasitede hava savunma sistemleri var. Ancak, güncel ve gelecekteki tehdidin boyutlarý dikkate alýndýðýnda kesinlikle yeterli olmayacaktýr.
“SÜRPRÝZ SALDIRI” ÝHTÝMALÝ
O halde acil bir ihtiyaçtan bahsediyoruz?
Aciliyet göreceli bir kavramdýr. Esas bakýlmasý gereken, potansiyel tehdit aktüel hale geldiðinde, yani bir saldýrýya uðradýðýnýzda, o saldýrýya karþý koyabileceðiniz savunma sistemleri yerli yerinde midir, deðil midir? Tehdidi oluþturan iki unsurdan biri niyetlerin tespit edilmesi ve buna dayalý olarak bir öngörüde bulunulmasý son derece zordur. En geliþmiþ istihbarat toplama imkanlarýna sahip ülkelerin dahi, kendilerine tehdit oluþturduðunu bildikleri aktörlerin ne zaman, nerede ve ne kapsamda bir saldýrýda bulunacaklarýný tespit etmeleri her zaman mümkün olmamýþtýr. Bu sebepledir ki, uluslararasý güvenlik ve askeri tarih literatüründe “sürpriz saldýrý” en önemli konu baþlýklarýndandýr. Türkiye’nin güneyinde yýllardýr yoðun çatýþmalar sürüyor. Bu süreçte topraklarýmýza yönelik bir kýsmý hava unsurlarýnýn kullanýldýðý saldýrýlar ya da tacizler olmuþtur. Bundan sonra da olmasýnýn kuvvetle muhtemel olduðunu düþünmek abartýlý olmayacaðýna göre, Türkiye’nin hava savunma ihtiyacýnýn acil bir ihtiyaç olduðunu söylemek de yanlýþ olmayacaktýr.
1991’DEN BERÝ ARAYIÞTAYIZ
Türkiye hava savunma sistemleri için ilk ihaleye 2013’te çýktý. Çalkalanan bir coðrafyanýn ortasýndayýz ve tehdit algýmýz hep yüksek. Soru þu; güvenlik ihtiyacý bu kadar yüksek iken “hava savunma sistemi sahibi olmayý istemek” için neden 2013’ü bekledik?
Türkiye hava savunma sistemlerine sahip olmak için giriþimlerde bulundu. 1991 Körfez Savaþý’na kadar gidebiliriz. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ýn iþgal ettiði Kuveyt’i kurtarmak için bölgeye gelen ve büyük çoðunluðunu Amerikan askerlerinin oluþturduðu Koalisyon Kuvvetleri’nin konuþlandýrýldýðý Ürdün’e, Suudi Arabistan’a ve hatta Ýsrail’e Irak’ýn attýðý SCUD füzelerine karþý Amerikan Patriot hava savunma sistemlerinin kullanýlmasý tüm dünyanýn dikkatini çekmiþti. Bu tarihten itibaren, Türkiye olarak, hem NATO içinde, hem ikili düzeyde askeri stratejik iliþkilerimizin olduðu Amerika’dan Patriot hava savunma bataryalarýný almak için giriþimlerde bulunduk. Türkiye ile ABD arasýnda süren görüþmelere, 1990’larýn ortalarýnda Türk-Ýsrail iliþkilerinde hýzlý geliþmeler kaydedilmesi ve askeri boyutun bu iliþkilerde ön plana çýkmasýyla, Ýsrail de dahil oldu ve Ýsrail-ABD ortaklýðýnda geliþtirilen “Arrow-II” adlý hava savunma sistemi geliþtirme projesine Türkiye’nin de dahil edilmesi olasýlýðý gündeme geldi. Ancak, yýllar süren görüþmelerden bir sonuç alýnamadý.
BATI NÝYE SÝLAH SATMIYOR?
Baþta ABD olmak üzere Batýlý müttefiklerimiz -“parasý neyse verileceði” ve silah sektöründeki rekabet de malum iken- Türkiye’nin temel bir güvenlik ihtiyacýný karþýlamak konusunda neden bu kadar isteksiz? Türkiye teknoloji transferi de istediði için teknolojik kýskançlýk mý yapýyor yoksa bir süre sonra kendi hava savunma sistemini kurarak kendilerine baðýmlýlýktan çýkacak olmasýndan kaynaklý bir kar-zarar hesabý mý, ne?
Türkiye’nin hava savunma ihtiyacýný karþýlamak yönünde giriþimlerinde belirleyici unsur, satýn alýnmasý düþünülen sistemlerin fiyatýndan ziyade, ülkemize saðlayacaðý hava savunma yeteneði ve en az onun kadar önemli olan, alýnacak sistemlerin zaman içinde teknoloji paylaþýmý ve ortak üretim yoluyla Türkiye’de de üretilmesi idi. Sanýrým, giriþimlerimizden sonuç alýnamamasýnýn bana göre belirleyici sebebi bu yöndeki ýsrarlý ancak haklý talebimizdi.
SIR PAYLAÞMAMAK ÝÇÝN
Nasýl?
Arrow-II projesinde Türkiye’nin, beklenenin aksine, yer alamamasýnýn ardýnda, gerek Ýsrail’in, gerek ABD’nin Türkiye ile en ileri seviyedeki bilim ve teknolojinin kullanýldýðý silah sistemine ait sýrlarý paylaþmak istememesi olduðu söylenebilir. Bu konuda Amerikalý yetkililer, ABD’nin deðil asýl Ýsrail’in Türkiye ile teknoloji paylaþýmý konusunda çekinceleri olduðunu ifade ederken, Ýsrailli yetkililer de asýl ABD’nin böyle bir paylaþým konusunda çekinceleri olduðunu vurgulamaktaydýlar. Türkiye, müttefiklerinin benzer tutumuna, 1960’lardan itibaren nükleer güç santralleri kurmak istediðinde da maruz kaldý. Türkiye’nin sivil nükleer alanda bilimsel ve teknolojik kazanýmlarýný, zaman içinde özellikle Pakistan ile iþbirliði yaparak askeri kullanýma çevireceði endiþesini Batýlý dostlarýmýz her dönemde yaþamýþlardýr ve ne yapýp edip Türkiye’nin bu yöndeki giriþimlerinin sonuçsuz kalmasýný saðlamýþlardýr. Nitekim, Türkiye nükleer alanda da, Batý’dan umudunu kesince Rusya ile iþbirliði yapma yoluna gitti.
NATO S-300’E SESSÝZ KALDI, ÇÜNKÜ…
Yunanistan’ýn S-300 kullanýmýna izin varken Türkiye’nin S-400 alýmý NATO için neden sorun oluyor?
Birçok sebebi var. Yunanistan’ýn ABD ve AB nezdindeki lobi yeteneði ve baðlantýlarý, her konuda Türkiye ile olan iliþkilerinde kendisine avantaj saðlamýþtýr. S-300 krizi özelinde ise farklý bir sebep daha sayabiliriz. Baþta ABD olmak üzere NATO müttefiklerimiz S-300 sistemini rahatça inceleyebilmek, teknolojik özelliklerini detaylý þekilde anlamak istemiþ olabilirler. Bu sebeple Yunanistan’a gelmesine ses çýkartmak istememiþ olabilirler. Bu olasýlýðý da hesaba katmak gerek. S-400’ler, S-300’lerin çok daha geliþmiþ ve operasyonel etki alaný daha geniþ bir versiyonu. Bir sonraki nesil teknoloji. S-300’lere nazaran daha az test edildiði söylense de yerli ve yabancý uzmanlarýnýn ortak görüþü bu.
PATRÝOTLARI EN KÜÇÜK KRÝZDE GERÝ ÇEKTÝLER
Batýlý müttefiklerimizin bize bu sistemleri arzu ettiðimiz þartlarda satmaya yanaþmýyor ve biz Çin ya da Rusya’dan almak gibi bir giriþimde bulunduðumuzda bunu engellemek veya süreci uzatmak için tekrar masaya dönelim diyorlar. Bu konuda epey tecrübe kazandýk. Diðer husus, Türkiye, NATO’nun “Füze Kalkaný” olarak bilinen ortak hava savunma sisteminin içinde olsa dahi tamamen coðrafi ve teknik sebeplerle hava sahasýnýn tümünün Ýttifak tarafýndan korunmasý mümkün olmayacaktýr. Bu sebeple, bir þekilde, ek hava savunma sistemine sahip olmasý gerekecek. Satýn alma ya da kendisi geliþtirmek yoluyla yapabilir bunu. Üçüncü ihtimal yok. Satýn alma konusundaki sýkýntýlar malum. Savunma sanayi hedefi ise zaman alacaktýr.
Bunlar dile getirildiðinde “Füze Kalkaný’nýn kapsama alaný dýþýnda kalan bölgelere müttefiklerce Patriot veya benzeri sistemler yerleþtirilebilir” deniyor. Evet, mümkün ve örnekleri de var. Ama hatýrlatalým. Bir; Haziran 2012’de Suriye askeri uçaðýmýzý düþürdüðünde ve konuyu NATO’ya taþýdýðýmýzda, talep ettiðimiz hava savunma sistemleri Aralýk 2012’de yani 6 ay sonra ancak konuþlandýrýlabildi. Bu, bir kriz halinde oldukça uzun bir süre ve sebebi önemli ölçüde siyasidir. Ýkincisi ise, Suriye sýnýrýna yakýn bölgelere Patriot bataryalarýný konuþlandýran Hollanda ve Almanya, Türkiye ile yaþadýklarý siyasi sorunlar sebebiyle, daha iki yýl geçmeden sistemlerini geri çekme kararý aldýlar. Dolayýsýyla, ülke güvenliði için stratejik önem arz eden askeri sistemlerin siyasi polemikler yaþanmasý sonucunda kolayca geri çekilebilecek olmasýný da hesaba katmak gerekir.
TESLÝMATLAR PÜRÜZSÜZ OLMAZ
Diyelim süreç neticelendi, füzelerin gelmesi, entegrasyonu ne kadar sürer?
Ýran, on yýldan fazla süre önce, Rusya’ya S-300 sipariþi vermiþti. Bataryalar, diðer faktörlerin yaný sýra özellikle Ýsrail’in endiþe duyarak Rusya nezdinde yaptýðý lobi sebebiyle geciktirildi, geçen sene teslim edildi. Türkiye’nin bu kadar beklemesi umulmuyor tabii ki. Ancak unutulmamalý, stratejik silah sistemlerinin teslimatlarý pek de pürüzsüz olmaz. Siyasi geliþmeler, silah sistemi satýþýndan kaygý duyan çevrelerin lobisi ya da baskýsý sonuç verebilir.
ENTEGRASYON ÝÇÝN ARAYÜZ MÜMKÜN MÜ?
S-400’lerin NATO sistemine entegrasyonu mümkün mü?
Çin ya da Rus hava savunma sistemlerinin Türkiye’de konuþlandýrýlmasý müttefik olmadýklarý, ortak operasyonel kapasite geliþtirilmediði için NATO açýsýndan sorun yaratýr elbette. Lakin Türk uzmanlar, teknik açýdan çözüm yöntemleri olduðunu ve geliþtirilebilecek “arayüz” mekanizmalarýyla NATO sistemine entegre edilebileceðini ortaya koydular. Ancak, o dönemde konuþtuðum çok üst düzey bir NATO yetkilisi, “evet teknik açýdan mümkün olabilir ama biz bu fikirden hoþlanmýyoruz” demiþti.