Hayal dünyasında yaşamayı tercih edenlerin hikayesi

Normalde hayal kurmak, olumlu bir zihin özelliği olarak kabul edilebilir. Çocukluk ve ergenlik döneminde hayal kurma zihin dünyamızı geliştirir. Hayata dair özlemlerimizi zihnen  yaşamış oluruz. Bu hayal kurmanın; genelde uykuya dalarken olması, süre açısından yaklaşık bir saat olması ve yaşla beraber giderek azalması beklenir.

Hayal kurmaya genellikle olumlu bir anlam verebiliriz. Çünkü hayalini kurduğumuz şeyin bizi motive ettiğini düşünürüz. Birçok önemli kişinin başarısının hayallerinden sonra geldiğine dair hikayeler dinlemişizdir. Hayal kurmanın yapıp etmenin öncülü olduğunu var sayarız.

Hayale verilen bu pozitif  bakış her şartta geçerli mi? Ya bir kişi günde 4-6 saat hayal kurarsa ne olur? Hatta hayal kurup, hiç eyleme geçmezse ne diyeceğiz? Daha ötesi de şu: Ya kişi zihninde kurduğu yaşamı dış dünyaya tercih ederse ne olacak?

Zihinde yaşamayı gerçek yaşama tercih eden ergen

Size bir öykü anlatayım: Kahramanımızın zihni çocuklukta yaşadığı travmatik yaşantılardan sonra bölünmüş. İç dünyada çok sayıda kişilik oluşturmuş. Masalımsı düzeyde farklı kişilikleri var. Yıllarca zihin içini esas alan bir yaşam kurmuş. Dış dünyanın güvenilir olmadığını, dış dünyada başarılı olamayacağını düşünüyor. Gündelik hayatın sorunlarıyla baş etme önerilerime direniyor. Gerçek dünyanın kendisine uygun olmadığından ısrarcı. Zihninde hayaller ve zihinde oluşturduğu kişiliklerle yaşamak istiyor.

Hayali anne yaratan kız

Bu hikayedeki kahramanımız ise, çocukluğundan beri annesinin kendisini sevmediğini düşünüyor. Zihni bölünmüş. Zihninde yeni bir kişilik var etmiş. Bu kişiliğin başka bir adı var. Bu yeni kişilik kendi annesinin diğer kişiliğin annesinden  farklı biri olduğunu düşünüyor. Bu hayali annenin bir ismi ve yaşadığı yeri var. Bu kişilik bedeni kontrol ettiğinde, bedenin annesine sen benim annem değilsin diyor.

Günde altı saat hayal kuran delikanlı

Başka bir öykü de şöyle: Öykünün kahramanı günde yaklaşık 6 saat hayal kuruyor. Hayalleri başarı üzerine. Örneğin işadamı hayalleri kurduğunda şirketi  ayrıntılarına kadar tasarlıyor. Bir diğer hayalinde tanınmış bir kişi oluyor. Gerçek hayatta ise üniversite sınavına hazırlanmakta zorlanıyor. Bunu zor ve keyifsiz bir süreç olarak tanımlıyor. Çalışmak yerine sanal dünyada inşa edilen gerçeklik ona daha tatlı geliyor.

Hayal kurma bağımlılığı

Bu öykülerdeki hayal kurma şekli bir nevi “bağımlılık”. Kişi hayal kurmadan yaşayamaz hale geliyor. Zihin hayal kurma sürecinde sakin ve keyif içinde. Hayallerden uzak kalındığında ise rahatsız ve huzursuz. Hayal kurulmadığında bir nevi yoksunluk yaşanıyor.

Hayallere yönelme gelişme süreci değil

Bu öykülerde konu edilen gerçekten hayallere kaçış gösteren kişiler “manevi bir arayış” içinde olan kişiler değil. Ayrıca, iç dünyaya yönelme bir “gelişme” süreci olarak da adlandırılamaz.  Daha çok dış dünyadan kaçış şeklinde. Gerçek dünyaya uyum sağlayamama, gerçek dünyada kendini gerçekleştirememe hali.

Sonuç olarak hayal kurma; zihnimizin olumlu bir eylemi olabilirken, bizi gerçeklikten koparan bir zihinsel bağımlılık haline de gelebilir.