Hayalleri bitirmeden

Türkiye’de siyasetin yaþadýðý temel kriz, sorunlara çözüm getirmek bir yana, onlarý derinlemesine kavramaktaki acziyeti ne yazýk ki. Tam da bu nedenle siyasi aktörlerin önemli bir bölümü öfke yüklü ve hýzlý çözümler öneriyor. Yine ayný nedenle bu yaklaþýmlar sorunlarý hafifletmek þöyle dursun, kelimenin tam anlamýyla azdýrýyor. 

Artýk iç içe geçmiþ ve tüm hýzýyla devam eden iki büyük göç hareketliliði var Türkiye’de. Birincisi, köyden kente göç parantezinde baþlayan, ancak terörle birlikte bambaþka boyutlar kazanan iç göç. Ýstanbul ve Ýzmir’in yaný sýra, Adana ve Mersin hattýný adeta dönüþtüren; Ege ve Akdeniz kýyýlarýnda çok farklý kesimleri aþýrý milliyetçi partilere yönlendirecek kadar ciddi tepkiler uyandýran bu hareketlilik, nedense sadece siyasi sonuçlarý ortaya çýktýðýnda dikkatimizi çekiyor.

Diðer göç hareketi ise Suriye’de yaþanan savaþla birlikte baþlayan ve beklenmedik dalgalarla devam eden, kuþkusuz toplumsal deðerlerin taþýyýcý özelliði ve bu konudaki bölgede ve dünyadaki örneklerden çok daha baþarýlý barýndýrma çalýþmalarýyla henüz yakýcý düzeyde hissetmediðimiz bir sorun. 

Henüz; ancak özellikle Ýstanbul baþta olmak üzere Suriyeli mültecilere dönük öfkenin giderek týrmandýðýný, ölçmek mümkün olmasa da bunun 7 Haziran seçim sonuçlarýna yansýdýðýný tespit edebiliriz. Eðer bu tepki henüz farklý boyutlara taþýnmadýysa bunun önemli bir nedeni daha var. Aþýrý saðýn, pek çok ülke ve bölgede rastladýðýmýz göçmen karþýtý tavýrlarý ve eylemleri, bizde söylemdeki keskinliðe raðmen pratikte ayný düzeyde þekillenmiyor. Bu önemli bir nokta; terörün yakýcýlýðýný da dikkate alýrsak, Türkiye’de aþýrý sað diye tanýmlanan siyasi akýmýn ve partinin; hakim deðerlerle barýþýklýðýnýn devam etmesi, bu öfke ve tepkiyi azaltýyor kuþkusuz.

Kuvvetle muhtemel bir erken seçime doðru ilerlerken, siyasetin bu alanlarda yeniden ve derinlemesine düþünmesi gerekiyor. Elbette sorunlarýmýz sadece göç ve bunun etrafýnda konuþacaðýmýz bir merkez-çevre iliþkisinden ibaret yaklaþýmlarla okunamaz. Ancak geriye doðru baktýðýmýzda, þehir merkezlerine doðru yönelen göç hareketliliðini daha doðru yönetebileceðimizi ve bunun da aðýr sorunlarý biraz olsun üzerimizden alacaðýný görmek can sýkýcý. Çok ama çok geç kalmýþ olmakla birlikte, okur yazarlarýmýzdan siyasete kadar neredeyse hepimizin ihmal ettiði bu alana yoðunlaþmak zorundayýz.

Büyük þehirlerimizden baþlayýp kýyýlara, oradan da giderek daha küçük ölçekteki yerleþim birimlerine kadar yayýlan endiþeler var. Ýnsanlar elbette sonuna kadar haklý olarak, güven ve huzur istiyorlar. Düne kadar varlýðýný komþu ya da arkadaþ olarak tanýmladýðý insanlarýn bulunduðu ve kendisini emin hissettiði bir yerde; birdenbire çatýþma haline uyanmak kimse için güzel olmasa gerek.  

Bu konuþtuklarýmýz üzerine, iki büyük merkez partinin koalisyonu bu sorunlara yeniden bakmak için iyi bir fýrsattý diye düþünenler olabilir. Keþke öyle olsaydý. Ancak özellikle CHP’nin siyasi merkezdeki varlýðý ve aðýrlýðý ile uyumlu bir kavrayýþ ve duruþa sahip olduðunu söylemek mümkün deðil. Kaldý ki AK Parti’nin de acilen az önce kýsaca deðindiðimiz baþlýklar üzerinde yeni ve cesur okumalara ihtiyacý var.

Herkesin daha iyi þartlarda, daha iyi þehirlerde ve geleceðe dair hayalleri olarak yaþamak istemesi, belki de tüm bu sorunlarýn çözümüne kapý aralayan en önemli çýkýþ yolu olabilir. Ayrýlýkçý Kürt hareketinin terörle olan baðý kadar tehlikeli olan boyutu, iþte bu hayalleri ve umutlarý yok etme çabasý.

Siyaset umudun adresi olmak istiyorsa, daha fazla ve derinlemesine çaba göstermeli.