‘Hayır’ demek, nelere ‘Evet’ demektir?

Yarınki sonuç ister “Evet, ister “Hayır” olsun yeni bir dönem başlatacak.

Anayasa paketinin kabul edilmesi durumunda (ki bendenizin “güçlü bir evet” çıkacağı kanaatindeyim) nasıl bir süreç başlayacağını biliyoruz.

Gerekli kanun ve mevzuat değişiklikleri yapıldıktan sonra seçilecek cumhurbaşkanı ve parlamento ile yeni sistem yürürlüğe girecek ve vesayetten beslenen mutlu azınlık iyot gibi açığa çıkacak.

Bunlar, kendilerini ülkenin asıl sahibi olarak gören irade işgalcileridir.

Sistemin değişmesine direnmelerinin asıl sebebi budur.

Bunun için, Türkiye’nin DNA’sına uymayan “Eyalet Sistemi”nden bile medet umuyor, her gün yeni bir yalan uydurarak bu düzenin devam etmesi için yırtınıyorlar.

Yarın sandıktan “Hayır” çıksın, vesayet düzeni sürsün istiyorlar...

Yani milletin nişangâhına oturtulan “vesayet canavarı” sandığa gömülemezse, yaralı bırakılan yılan hesabı; bugüne kadarkinden çok daha tehlikeli hale gelecek, milli irade üzerindeki işgalini güçlendirecektir.

Teklife 'Hayır', krize 'Evet'…

Peki bu, Türkiye için ne demektir?

Bir kere “Hayır” sonucu, “siyasi istikrarsızlık” olarak tezahür edecek ise de asıl büyük kriz, bu istikrarsızlığın evrileceği sistem karmaşasıdır.

Zira…

“Hayır” sonucu; mevcut yönetime güvensizlik olarak değerlendirilecek ve “seçim” beklentisi devreye girecektir.

Ayrıca referandumda mevcut yönetime güven yüzde 50’nin altına düşmüşse, bu durum seçimlere de yansıyacak demektir.

Bu ise, mevcut sistemin vahim sonuçlarını bertaraf eden uyum ikliminin de son bulması anlamına gelmektedir.

Allah böyle bir tecrübeyi bize nasip etmesin ama o zaman Türkiye kendisini, “kitapçık faciası”nı mumla aratan bir yönetim krizi içinde bulacaktır.

Bugün, kişilerden kaynaklanan uyumu sistem güzellemesi olarak kullananlar, o zaman Türkiye’nin gerçekten sağlıklı bir yönetim sistemi bulunmadığını kabul etmek zorunda kalacaktır.

Bu gerçekle yüzleşildiği zaman, “Parlamenter Sistem” için şu andakinden çok daha kapsamlı bir anayasa değişikliği zarureti de görülecektir.

Zira yönetim biçimimizin “Parlamenter Sistem” olabilmesi için cumhurbaşkanını parlamentonun seçmesi ve mevcut yetkilerinin alınması gerekecektir.

'Hayır'ın getireceği 'şer'ler

Öte yandan “Hayır”ın şerleri hemen hissedilecektir.

CHP’nin 657 diktatörlüğü sayesinde iktidarını kesintisiz sürdürdüğü TBK (Türkiye Bürokrasi Kuvvetleri) derhal pasif direnişe geçecek, artık iktidarın telefonlarına bile cevap vermeyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar kararlı olursa olsun, FETÖ ile mücadele büyük ölçüde zaafa uğrayacaktır. Bugün, yüksek bürokraside ve yargıda “kendini FETÖ ile mücadeleye adayan nice amansız FETÖ düşmanı”nın (!) nasıl birdenbire tutum değiştirdiğini hep birlikte görürüz. Buna bağlı olarak 15 Temmuz, hızla “Kontrollü Darbe”ye (!) dönüşecek, o gece millete kurşun sıkan hainler birer birer tahliye edilecek.

TSK’da “siyasi iradeye bağlı, ülke savunması ile görevli devlet memurluğu” anlayışı sona erecek, ülkeyi yönetenleri bile sigaya çekme hakkını kendinde gören “fabrika ayarları”na geri dönülecektir.

Bunun ilk etkisi terörle mücadelede görülecek, PKK ve DEAŞ bayram edecektir.

Fırat Kalkanı başta olmak üzere terörle mücadelede kesin sonuç almaya yönelik “Erdoğan Doktrini” bitirilecektir.

Zaten istihdam, büyüme, dev projeler, yabancı yatırımlar hayal olacaktır.

Velhasıl Türk milleti yarın ya milli iradenin tapusunu alacak veya vesayet çukuruna tekrar yuvarlanacak.