Hayırdır muhterem! Psikolojik savaş neferi olmuşsun!

Televizyonda bir tartışma programı izledim. Rahatsız oldum.

İsminin önünde “prof” etiketi bulunan ve akademisyen titizliğine sahip olduğunu düşündüğümüz Mümtaz’er Türköne, tartışma boyunca militan tavırlar sergiledi, demagoji yaptı, laf soktu, muhatabını aşağılayan sözler söyledi...

Çirkin bir özgüven hali...

Konu ne olursa olsun, Mümtaz’er’imiz, sözü, hep, “yolsuzluk yapılmıştır” hüküm cümlesine bağlıyor...

Yolsuzluk yapanlar, adaletin pençesinden kurtulmak için birtakım ittifaklar arıyormuş, “yeniden yargılama” da bu zaruretin bir ürünü olarak doğmuş...

Bunu, normal davranış kalıpları içinde ve dosdoğru cümlelerle söylese sorun yok... İmalarla, telmihlerle, laf sokma teşebbüsleriyle örülü sinik ve berbat bir muhalefet diliyle konuşuyor... “Aydınlanma yaşadılar” diyerek aklı sıra bir de kafa buluyor.

Ve utanmıyor...

“Yargı”yla ilgili dünkü söyledikleri ortadayken, keskin ve aman vermez bir yargı fetişisti olarak karşımıza çıkıyor... Masuniyetini savunduğu yargı eliyle gerçekleştirilmiş “hukuk dışı” işleri ya görmüyor, ya da görmek işine gelmiyor...

Ve yine utanmadan, birtakım hüküm cümleleriyle tehditler savuruyor:

“Yolsuzluk yapılmıştır... Değiştirilmez bir gerçektir... Bundan kurtulamayacaklar...”

Nerden biliyorsun yolsuzluk yapıldığını ve bunun değiştirilemez bir gerçek olduğunu?

Polis misin, savcı mısın, hâkim misin?

Gariptir, Mümtaz’er’imiz yargıya müdahaleden şekvacı...

Aynı sinik ve alaycı üslupla, “Yargılamaya izin verilmedi ki gerçekler ortaya çıksın. Polis ve savcılar oradan oraya sürüldü...” diyor.

İsminin önünde “prof” etiketi bulunacak ama sen polis ve savcıların oradan oraya sürülmesiyle soruşturmanın ortadan kalkmayacağını, dosyanın kapanmayacağını, yargılamanın akim bırakılmayacağını bilmeyeceksin...

O polis ve savcıların niçin oradan oraya sürüldüğünü insanlar bilmiyor mu?

Türkiye bilmiyor mu?

O polis ve savcıları sevk eden “irade” bilmiyor mu?

O polis ve savcıların kendisi bilmiyor mu?

Sen bilmiyor musun?

Soruşturma yapılacak da, bunun paralel bir hiyerarşinin patronajında yürütüldüğünü Mümtaz’er bilmeyecek.

Mümkün mü?

Soruşturma bilgileri gizlenecek...

UYAP’a sahte isimler girilecek...

Birbiriyle alakası olmayan üç ayrı iddia paketi, etki uyandırsın diye aynı torbaya tıkılacak...

“Hazırlanmış” medyanın gözetiminde, haydut ini basar gibi insanların evlerine girilecek, sansasyonel gözaltılar yapılacak ve sonra “pardon” denilerek bazıları serbest bırakılacak...  

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in güya ruhsat verdiği otel yerinde bulunamayınca, “pardon” bile denilmeyecek...

HSYK, korsan bildiri yayınlayacak...

Savcılar Adliye önünde korsan bildiri dağıtacak...

“Şüpheliler alınsın, gerekçe bilahare gönderilecektir” denilecek ve Jandarma’dan yardım istenecek...

Kanunsuz operasyonlar düzenlenecek...

MİT araçları durdurulacak...

Haftalar geçtiği halde Reyhanlı’ya gitmeyen savcı, TIR ihbarı alınca olay mahalline koşacak...

Üzeyir Garih ve Hrant dosyalarını yıllarca uyutmuş savcı, görevden alınır alınmaz, “Tam Hrant dosyasını açıyordum ki...” diye zevahiri kurtarmaya çalışacak...

Ve bütün bu usulsüzlükleri Mümtaz’er bilmeyecek!

Mümkün mü?

Kendisi nasıl bir aydınlanma yaşadı ki, “Bazı başların düşeceğini” öngörüyor ve televizyona çıkıp militan bir üslupla, “Şubat ayının ortasında olacakları” müjdeliyor!

Bu hükümetin akıbeti

Şubat ayının ortasında belli olacakmış... Yolsuzluk operasyonunun ötesi de varmış...

Ne olacak Şubat ayının ortasında Mümtaz’er?

Darbe mi olacak?

Yeni bir operasyon mu gelecek?

Hükümet azınlığa mı düşürülecek?

Ne olacak?

Dahası, bu operasyonun “ötesi” nedir ve sen bu “psikolojik savaş dilini” nerden öğrendin?