Hazâna mütedâir

“Sonbahar, Kraliçem

Uðruna ne þeâmetli ikindi sonlarý

Ne netâmeli köþebaþlarýnda

Ne meçler sýyýrdýðým!

Ne dostu düþmandan ayýrdýðým

Ve ne saâdeti bulur gibi yapdýðým gözyaþlarýnda!

Sonbahar, Kraliçem, 

Letâfetmeâbým!

Her eylül kalbin kýskacýdýr.

Kirpilerle dans acýdýr.”

Evet, yine geldi çatdý Mübârek... Önümüzdeki Pazartesiye “tesâvî-i leyl ü nehâr” yâni gece ve gündüz eþitliði...Ondan sonra da günler yine kýsalmaya devâm edecek; tâ 21 Aralýk gününe kadar...

Ben gökden ve yýldýzlardan fazlaca etkilenen biriyim anlaþýlan ki yýlýn þu dört günü benim için çocukluðumdan bu yana özel ehemmiyet taþýr:

21 Hazîran, 23 Eylül, 21 Aralýk ve 21 Mart...

21 Hazîran, biliyorsunuz, Kuzey Yarýmküresi’nde yýlýn en uzun günü ve yaz mevsiminin takvimsel baþlangýcý; tabii Güney Yarýküre’de en kýsa gün ve kýþýn baþý oluyor.

23 Eylül, yâni bu Pazartesi, sonbahârýn baþlangýcý, güneyde ilkbahârýn; 21 Aralýk ise kýþ baþý (yaz baþý!) yâni bizde en kýsa gün/en uzun gece iken güneyde aksi ve nihâyet 21 Mart burada bahârýn, aþaðýda da güzün baþlamasý...

Bu tesâvî-i leyl ü nehâra (artýk Evropalý olduk ya!) birkaç senedir gâvurcadan alýnma bir tâbirle “ekinoks” deniliyor, efen’im, o da mübârek olsun! 

Latincesi “aequinoctium” (ekývinoktsiyum) oluyor. Ýyi ezberleyin, telaffuza da not veriyorum, ona göre...

Lafîfe bertaraf, Türk Edebiyâtý’nda güz konusuna iliþkin olarak belki de en güzel þiiri Yahyâ Kemâl Üstâdýmýz yazmýþdýr; benimki ondan bile sonra gelir, artýk düþünün:

“Günler kýsaldý, Kanlýca’nýn ihtiyarlarý

Bir bir hatýrlamakda geçen sonbaharlarý.

Yalnýz bu semti sevmek için ömrümüz kýsa.

Yazlar yavaþça bitmese günler kýsalmasa...

Ýçdik bu nâdir içkiyi yýllarca kanmadýk.

Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazýk!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor.

Lâkin vatandan ayrýlýþýn ýzdýrâbý zor!

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile

Bitmez bir özleyiþdir ölümden beter bile!”

Nasýl, haksýz mýymýþým?

Bu þâheser arûzun en zor kalýplarýndan biri olan “mef’ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün” veznindedir. Ayný zamanda en âhenkli vezinlerden de biridir. 

Biz onyýllar boyu eskiye âid hangi servetimiz ve mîrâsýmýz varsa ancak onlarý topyekûn reddederek “modern” olabileceðimizi sandýk.  

Ýdrâk edemedik ki mâzîsi olmayanýn istikbâli de yokdur ve olamaz!

Tedrîcen aklýmýzý, yâni aklýmýzdan geri kalaný, baþýmýza toplamaya baþlýyoruz gibi...Böyle giderse iki üç nesil sonra belki açýðýmýzý kapayabiliriz.

Evet, sonbahar...

Þiirle baþladýk, isterseniz yine sonbahârý tedâî etdiren bir þiirle bitirelim:

“Gökkubbemizde saltanat kurduðu masmâvilerin, bembeyazlarýn,

Mihrâbýmýzda sükûnetli bedduâlarýn azgýn niyazlarýn,

Elpençe durduðu mes’ûd ikindilerde solgun ihtizazlarýn

Aksiydi çehreme bilcümle güneþleri tekmil eski yazlarýn...”

Bu da aruzla...Bakalým bunun veznini bulabilecek misiniz!

Doðruyu bilenlere yine klasik ikrâmiyemiz olan onar kuruþlarý daðýtmaya devâm edeceðiz.

DÜZELTME: Bir önceki yazýmýn bir yerinde Rahmetli Adnan Menderes’in ölüm yýlýný sehven 1962 olarak vermiþim. Muhtemelen þuuraltýmda onu bir yýl daha yaþatmýþ olma arzûsu... Her ne ise, doðrusu 1961 olacak.

Düzeltir, özür dilerim.