Hazin son

Emniyetteki son gözaltý dalgasýyla ortaya çýkan manzara birçok açýdan bir deja vu hali. Öncelikle yaþananlarýn aklý baþýnda hiçbir kimseyi þaþýrtmadýðý ortada. KCK tutuklamalarýnýn baþladýðý 2009’la beraber, 2008’de baþlayan Ergenekon süreci kirletilmenin iþaretlerini vermiþti. 7 Þubat 2012’de ise KCK davalarýnýn ne kadar raydan çýktýðýnýn açýk bir iþareti belirmiþti. Meseleye buradan bakýnca, 17 Aralýk polis-yargý darbe giriþimi yaþanmasaydý bile, bugünleri tahmin etmek isteyenler için yeterince karine gözler önündeydi. Misyoner bir akýlla siyaset yapýp, bekçi perspektifiyle de düzen kurmaya kalkan yaklaþýmýn bir tefessüh halinden baþka bir netice üretmesi imkansýzdý. 

KCK davalarýnda Ergenekon sürecinde biriktirdikleri gücü kullandýlar. KCK davalarýnda biriktirdikleri gücü ise 7 Þubat ve 17 Aralýk’ta kullanmaya kalktýlar. Ergenekon sürecinde Türkiye’nin darbe tarihi ve darbecilerin iþlediði cürümler, KCK davalarý sýrasýnda PKK’nýn kanlý tarihi birer susturucu olarak kullanýldý. 17 Aralýk’ta ise yolsuzluk.Ýktidarda Türkiye tarihinin en güçlü hükümetinin bulunmasýnýn saðladýðý meþruiyet alanýnda, demokratikleþme atmosferini kamuflaj olarak kullanýp, bekçi perspektifinin ürettiði dünyalarýnda, davalar marifetiyle düzen kurmaya kalktýlar. 

Oysa basit bir kozmik hakikati ýskalýyorlardý. Felsefi bir derinliðe ve soyutlama kabiliyetine ihtiyaç duymaksýzýn, sadece modern Türkiye tarihinde davalarýn ‘ne iþe yaradýðýný’ anlayacak basiretleri olsaydý, iþ bu denli raydan çýkmazdý. Ýstiklal mahkemeleri, Yassýada ya da 12 Eylül mahkemelerinin ‘düzen kurucu’ deðil aksine tahripkar momentler olduðunu anlarlardý. Ama anlamadýlar. Mahkemelerin düzen kurabileceðini düþündüler. Hukuk düzeni ile tek baþýna hukukun bir imkansýz misyonu olan ‘düzen kurma’ hayalini birbirine karýþtýrdýlar. Sonuç hüsran.

Bütün dünyalarý iliþki analizden ibaret olmasýna raðmen, Hakan Fidan’ý MÝT’in baþýna atanmýþ sade(ce) bir bürokrat olduðunu zannediyorlardý. Erdoðan’ý ise milletin seçtiði, iþe bisikletle gidip gelmesini arzuladýklarý bir Kuzey Avrupa ülkesinin baþbakaný. Siyaseti ve dinamiklerini bu denli ýskalamak ve küçümsemek ancak bekçi perspektifi ile mümkün olabilirdi. Ergen düzeyde bir entelektüel zekayý aþamayan, farklý kesimlerle anlaþamayacaklarý konularý konuþmamayý çýlgýn bir baþarý, kliþe liberal temennileri tekrarlamayý dünya görüþü zanneden, lobiciliðin siyasi ve toplumsal hareket olduðunu düþünen karmaþýk bir akýl ortaya çýktý. Akaidi mistik hezeyanlardan, fýkhý misyoner ahlaktan, hikmeti istihbarattan, siyaseti tedbirden devþiren kaotik bir dünya.

Genelkurmay baþkanýna kadar ulaþan askeri vesayetle mücadelenin; bir polis, bir savcý ve bir de hakimin kafa dengi olmasýyla hayata geçtiðini zannedecek kadar paralel bir evrene savrulmuþlardý. Zamanýn ruhuna, siyasalýn tabiatýna karþý ancak bu kadar kör olunabilirdi. Türkiye ilk kez böylesine ilginç bir odakla karþý karþýya. Ana karargahý ve lideri Amerika’da mukim, siyasal teolojisi oldukça karmaþýk ve seyyar, nevi þahsýna münhasýr bir ekosisteme sahip bir yapýnýn neye ve nasýl dönüþeceðinin kolay bir cevabý yok. Geçmiþte farklý siyasi hareketler kendi maceralarýný yaþayarak deðiþtiler, dönüþtüler veya normalleþtiler.

Ýlk tepkilerine bakýlýrsa, Gülen Grubu, travmatik bir Kemalist-ulusalcý faza geçmiþ durumda. 22 Temmuz dalgasýna verilen tepkiler, kullanýlan argümanlar, kurulmaya çalýþýlan sahnelerin tamamý bir deja vu hissi oluþturuyor. Erdoðan nefretinin merkeze alýndýðý, neo-ulusalcý bir sürreel dil çoktan yerleþmiþ durumda. Sistematik yalan, kurgu ve abartma ekseninde her geçen gün içinden çýkýlmaz hale gelen bir yaklaþým yerleþiyor. Bu siyasi bir kavgada kontrolsüz bir þekilde zuhur eden, normalde ayný aktörlerin içine düþmekten hicap edecekleri geçici bir maraz da deðil. Çünkü yeni bir durum deðil. 17 Aralýk öncesinden baþlayan, yýllardýr istihbarat müptelasý olmanýn hazin sonunu tecrübe ediyorlar. Yýllardýr zalime zalim, mazluma mazlum diyemeyen ‘tedbir dünyasý’ zincirlerinden kurtulunca, karþýmýza Mýsýr’daki Selefilerin Türkiye versiyonu tekfirci bir yapý olarak çýktý. Özellikle son sekiz ay boyunca, Erdoðan merkezli inþa ettikleri tekfir dili tam da Selefilerin Mursi’ye karþý kullandýklarý taktikleri hatýrlatýyor. Malum Selefiler de Mursi’yi neredeyse tekfir ederken, Sisi’nin yanýnda Kýpti Papasý ve laik Arap milliyetçileriyle yan yana dizilmekten imtina etmediler. Basit bir soruyla bitirelim: Darbe giriþimlerinde baþarýlý olsalardý, paralel darbe sahnesinde, kimler yan yana, hiç sorun yapmadan yer alýrdý?