Popüler kültür, hazzın ertelenmeden yaşanmasını, tadılacak hazla insanın kendisine teslim olmasını ister. Oysa Hakka teslimiyetle; insanı çok farklı boyutlara götüren, dünyevi haz ve zevklere benzer olmayan bambaşka duygu ve anlayışlara ulaşılır.
Popülizmin insanı teslim almak için kullandığı en etkili silahların başında televizyon ve dijital mecralar geliyor. Toplum, 24 saat yayın yapan ekranın karşısında otururken ya da avuç içine sığdırılan ekrana odaklandığında adeta büyülenmiş, esir alınmış gibi vakit tüketir.
Popülizmin bir diğer silahı olan tüketim karşısında ise modern insan adeta çıldırıyor, ihtiyacı olmayan şeyleri dahi 'moda' hürmetine alıyor, birkaç günlük kullanımdan sonra çöpe atıp yeni ürünler peşinde koşuyor.
Buna Merhum Sabahaddin Zaim Hoca "gösteriş istihlaki" diyordu.
Popüler kültür, zaaflarını kullanmak suretiyle insanı zorlarken, "teslimiyet" bütün bunlardan apayrı bir kavram.
Popüler kültürün insanı kullanıp esir almasına karşılık, teslimiyet, insanın özgürleşmeye giden yoldaki ilk basamağı.
Teslimiyet, bir yenilgi, bir boyun eğiş, bir esir olma değil.
Onda asla, zaaf söz konusu değildir. Gerçek manadaki teslimiyetle insan kendini çok daha büyük bir iradeye bırakır ve o irade sayesinde her şeyin yolunda gidiyor olduğuna, kendisine bir zarar gelmeyeceğine iman eder.
Popüler kültür, daha fazla haz için daha fazla kazanmayı, daha fazla kazanmak için daha fazla çalışmayı mecbur kılar. Bu mücadelenin içinde haklı-haksız, haram-helal, meşru-gayrı meşru, doğru-yanlış gibi kavramlara asla yer yoktur. Amaç nasıl olursa olsun hep daha fazla kazanmaktır.
Oysa Hakka teslimiyet her şeyden önce başkalarının hakkına riayet etmeyi, kazancın helal ve meşru yollardan olmasını, çalışmayı ve güzel yollarla aramayı gerektirir. Fütursuzca mücadeleyi değil yardımlaşmayı, yığmayı değil paylaşmayı gerektirir. Düşenin, elinden tutup kaldırmayı gerektirir.
Popüler kültür rızık endişesiyle insanı teslim alır. Rızık arayışı, 'geçim sağlama' amacından uzaklaşarak konforlu bir yaşama ulaşma kaygısına dönüşür ve popüler kültürün kaynaklarını beslemeye başlar.
Varoluş gayesinden uzaklaştıkça popülizme teslimiyet kaçınılmaz oluyor.
Analitik psikolojinin kurucusu İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung'ın anlamlı bir tespiti vardır: "Kişi niçin var edildiğini anladığında sorunlarından kurtulabilir."
Hakka teslimiyet zor anlarda, kaybettiğinde, az kazandığında, yeterince karnı doymadığında insanı; "Bu da Geçer Ya Hu" idrakine dayanarak, şikâyet etmek yerine şükretmeye, kadere küsmek yerine tevekküle ulaştırır.
İrade gösterip Hakkın sesine kulak vererek teslim olan kişi, kış uykusundan uyanır gibi olur. Farkında olmadığı 'öteki anlam' ile yüzleşir ve derdiyle barışır.
Popülizm teslimiyeti; başta stres olmak üzere çağımızın modern hastalıkları olan panik atak, bipolar, kaygı bozukluğu ve benzeri onlarca psikolojik rahatsızlığı gün yüzüne çıkarır. İnsan, daha fazla kazanmak, üç günlük keyif sürebilmek adına ömrünün kalan yıllarını hastalıkların pençesinde kıvranarak geçirir.
Hakka teslimiyet ise "Ağılda kuzu doğduğunda, çayırda otu biter" anlayışıyla rızkının Allah'ın taahhüdü altında olduğunun bilincinin yerleşmesini sağlar ve huzurla yaşanacak bir ömrü getirir. Ve insan bu güçle çalışır ve yaşar.
Popüler kültürün makyajlı yüzü, sonunda insanı acze ve zafiyete sürüklerken Hakka teslimiyet, insanı modern dünyanın dert ve tasalarından, teslim olduğu ölçüde kurtarır ve onu hiç olmadığı kadar güçlü kılar.
Bu yazı ile iktifa ederek bu bahsi tamamlamış olalım.