HDP ‘azınlık diktatörlüğünü’ kovalayınca…

Kavramlar üzerinden tartışmıyoruz. Bilimsel zeminden kopukluk, tartışmaların savrulmasına neden oluyor. Karşımızdaki tablo, kıymeti kendinden menkul “analiz oligarklarının” şahsi fikirlerinin harmanlanmasından başka bir anlam taşımıyor. 

Tanımlara ihtiyacımız var. 

 

Türkiye’de sistem nereye evriliyor?

Siyaset biliminin duayeni İtalyan bilim insanı Prof. Dr. Giovanni Sartori’nin (1924-2017) kitaplarına ulaşmadan, bugünün Türkiyesi’ni tarif etmemiz mümkün mü, hayır. Floransa Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nü kurarak bilim dünyasına siyaset bilimini kurumsal olarak kazandıran bir portreden söz ediyoruz. 

Siyaset biliminin başucu kitabı olarak da adlandırılan Partiler ve Parti Sistemleri (1976) kitabında, sistemleri şöyle adlandırır: Tek parti egemenli, iki partili, ılımlı çoğulculuk veaşırı çoğulculuk.

Son 50 yıldaki siyasi-sosyal-ekonomik gelişmeler, tek parti ve aşırı çoğulcu sistemlerin tarihe karışmasına neden oldu. Günümüzde demokrasiler artık, iki partili veya ılımlı çoğulcu sistemler üzerinden ilerliyor. 

Partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiği günden bu yana Türkiye’de gelişen model, ılımlı çoğulculuktur.

 

Parlamenter koalisyonlar dönemi

Ilımlı çoğulculuk, ikiden fazla partinin olduğu sistemde, sağ-sol hattında koalisyonlara dayanan yapıdır. 

Türkiye, siyasetin yüzde 51 çoğunluk şartına bağlanmasıyla bu rotaya yöneldi. AK Parti-MHP hattındaki Cumhur İttifakı, CHP-İP-HDP hattındaki Millet İttifakı, siyaset biliminin zorladığı birer gerçektir. 

Bu ittifakların üç seçim sonra iki partili sisteme dönüşmesi mümkün müdür, evet, Sartori dahil, siyaset bilimciler bunun beklenen son olduğunda birleşirler. 

Bize has bir takım gelişmeler yaşamıyoruz, başka toplumlar, aynı siyaset zemininde neler yaşadıysa, onları yaşayarak ilerliyoruz. 

Mesela, şu anda, ılımlı çoğulculuk sisteminin küçük partilere güçlü pazarlık şansı taşıdığı bir dönemdeyiz, İP, HDP, SP, hatta VP, BBP, DP, DSP’nin manevra alanlarının bu kadar güçlü ve geniş olması bilimsel gerçeklik taşıyor. 

 

Küçük parti istediğini alır, belirleyemez

Bir ülkede siyasete yön veren 5 ve daha az parti varsadar çoğulcu sistem, 5 ile 8 parti varsa geniş çoğulcu sistem vardır. Türkiye, 2002-2018 arasında dar çoğulcu sistemle yürüdü, 2018 seçimine küçük partilerin de etkin katılımı bizi geniş çoğulcu sisteme taşıdı. 

Bu sistemde ittifakların da yapısı önemlidir. Sartori’nin sınıflandırmasına göre, Cumhur İttifakı’nda “tek hedefli-merkezcil”, Millet İttifakı’nda (HDP’yi de katarak) “kısmi kalıcı-çok kutuplu” kimlik hakimdir. Cumhur İttifakı’nda doğacak bir sorun, AK Parti ve MHP’nin, erime süreçlerini başlatır. Millet İttifakı ise kalıcı kimliğini oturtmadığı için her an bünyesindeki bir unsuru kaybedebilir ama bir başkasını kazanabilir. 

Bu nedenle, küçük partilerin rolü büyür. (Erdoğan’ın 10 Mayıs 2018 BBP Genel Merkezi ziyareti, SP lideri Karamollaoğlu’nun aynı dönemdeki çok geniş manevraları veya VP lideri Perinçek’in artan gücü tipik örnektir.)

Türkiye’de “alarm”, HDP’nin kimlik ve manevralarından kaynaklanıyor, CHP’nin basiretsizliği ile güçleniyor.

1- HDP’nin silahlı bir örgütün uzantısı olması, Avrupa demokrasisi açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Medya/siyasetin bir kanadı bunu meşru görüyor. 

2- HDP pazarlıkla sistemdeki yerini almıyor, giderek sistemi belirliyor. Bu “azınlık diktatörlüğünü” getiriyor.(Silah korkusuyla oy veren seçmen neden kayyuma karşı çıkmadı?)

3- CHP, HDP’yi kontrol edemiyor, aksine, kendisi giderek HDP’lileşerek çoğulcu sistem açısından büyük kriz oluşturuyor. 

Uyarı: Sürekli “çoğunluk diktatoryasından” söz edenler, HDP-PKK zemininde “azınlığın tahakkümüne” girdiler, farkında değiller.

Sonuç: Demokrasi kendini savunur.

NOT: Bu yazının fikir örgüsünü tetikleyen Prof. Dr. Zakir Avşar’a teşekkür ederim.(A.Z.)