Terörün yeniden yükselmesiyle birlikte gündeme oturan tartýþmalarýn birisi de ‘HDP’nin kapatýlmasý’ tartýþmasý oldu. Geçmiþ dönemlerde bu türden bir tartýþmanýn yapýlmasýnda garip bir durum olmazdý. Lakin HDP için bir ‘kapatma’ tartýþmasýnýn nesnel ve siyasi bir zemini bulunmuyor. Çünkü “HDP’nin kapatýlabilmesi için öncelikle ‘açýk’ olmasý” gerekiyor.
HDP, kendi kendine kapattýðý BDP’nin yerine kurulmuþ bir parti olarak, kendi içinden, geleneðin yeni bir vizyonunu ortaya koyacaðýný ilan etmiþti. Bu durum, kabaca bir tek tezin üzerine yaslanýyordu: Türkiyelileþme. Bu perspektifin zeminini de silahlý dönemin bitiþinin tahkim edilmesi oluþturuyordu. HDP, bu amaca matuf olarak, tam teþekküllü bir siyasal mühendislikle 7 Haziran seçimlerine hazýrlanmaya baþladý. Bu, bir taraftan da 2010 Referandumu sonrasý ayný kampta yer alan CHP, MHP ve BDP’nin yaþadýðý transformasyon sürecinin bir devamýydý.
Malum olduðu üzere, 2010 Referandumu Türk siyasi hayatýnda, özellikle de vesayetle mücadele tarihi açýsýndan bir kýrýlma anýna denk geliyordu. Bu kýrýlmanýn siyasi partilerde de artçý sarsýntýlarý olmasýnda þaþýlacak bir durum yok. Artçý sarsýntýlardan kurtulmalarý için vesayet rejiminin fay hatlarý üzerinde durmamalarý gerekiyordu.
Bu noktada, CHP açýkça ve motivasyonu oldukça yüksek bir þekilde 2010 Referandumunda tercihini ‘eski Türkiye’den yana yaptý. MHP benzer bir þekilde, kendi tabanýyla karþý karþýya gelmek pahasýna, 2010 Referandumunda statükonun safýnda yer aldý. Bu aktörlerden en dramatik tercihi ise tartýþmasýz Kürt Meselesi’nin varettiði, Kürt milliyetçiliðinin içerisinde siyasi bir pozisyon kurgulayan BDP yaptý.
BDP, önce 3 Mayýs 2010’da, partisi en fazla kapatýlan bir geleneðin son partisi olarak, ‘parti kapatmalarý imkânsýz hale getirecek’ anayasa deðiþikliðine Mecliste ‘hayýr’ dedi. Bu ‘hayýr’ýn devamýnda ise bütün siyasi teolojisini vesayet rejiminden kaynaklý maðduriyete yaslayan bir parti olarak, 2010 Anayasa Referandumunda ‘vesayet rejiminin devamýný isteyenler’ kampýnda oldukça konforlu bir þekilde, hiçbir rahatsýzlýk hissetmeden yerini aldý.
2010 sonrasýnda, ilk iþaretlerini statüko kampýnda ortak bir tercihte buluþarak gösteren bu üç parti de, ciddi deðiþimler yaþadýlar. CHP’de komplo marifetiyle yaþanan saray darbesiyle lider deðiþimi yaþandý. MHP’de benzer bir komplo dalgasýyla bütün yönetiminin kimyasý ciddi oranda alt-üst edildi. BDP de, tercihini yaptýðý dünyadan, 2010 tavrýyla verdiði teminat mektubuyla elde ettiði krediyi almýþ oldu. AK Parti Çözüm Süreci’ni baþlatýnca, bu kredinin geri çaðrýlmasýyla bir hamle daha yapýlarak HDP kurulmuþ oldu.
HDP’nin kýsa tarihini elbette baþka þekilde okumak mümkündür. Ancak ‘parti kapatma’ baðlamýnda HDP’nin üç dönemi olduðunu tespit etmek gerekiyor. Birincisi, PKK geleneðindeki partilerin kapatýlmasý dönemi. Ýkincisi, ayný geleneðin parti kapatmayý imkânsýz hale getiren yasal deðiþime karþý çýkmasý garabeti. Üçüncüsü ise BDP’yi kapatýp, çok baþlý, çok unsurlu ve oldukça mühendislik kokan HDP ve DBP’nin kurulmasý. Ýþte bu karmaþanýn içerisinde 7 Haziran için HDP birçok farklý unsura ‘kendisini açtý’ ve ‘araçsallaþtýrdý.’
Gelinen noktada ise kapatýlacak bir parti ortalýkta görünmüyor. HDP; AK Parti karþýtý kampanyanýn bir gönüllüsü olarak ve muhtemel bir Meclis aritmetiði krizinde de kritik bir rol ifa etmek üzere sisteme bir katalizör olarak girmeyi kabul ettiði anda, kapanma sürecini nihayete erdirdi.Baþka bir deyiþle, 3 Mayýs 2010’da siyasi partilerin kapatýlmasýna karþý çýkarak baþlattýðý ‘yabancýlaþma’ sürecini, 7 Haziran’da sýradan bir ‘katalizöre’ dönüþmesini saðlayarak bitirmiþ oldu.
Malumunuz katalizör, “tepkimenin aktivasyon enerjisini düþürerek tepkime hýzýný artýran ve tepkime sonrasýnda kimyasal yapýsýnda bir deðiþim meydana gelmeyen maddelerdir.” HDP ‘deðiþmeyen’ bir aktör olarak, yaþanan tepkimeden kopmuþ durumdadýr. Dolayýsýyla hukuki olarak kapatýlýp kapatýlmamasý anlamlý bir tartýþma deðildir. Asýl soru “HDP’nin bir siyasi parti olarak ne zaman açýlacaðýdýr.”