Kýlýçdaroðlu’nun elinden bir haftadýr mikrofon düþmüyor. Gittiði yerlerde, alakalý alakasýz bir ton laf ediyor ama HDP binasý önünde eylem yapan analarý görmüyor.
Ýmamoðlu da öyle...
Diyarbakýr’a gitti, terör partisinin yetkilileriyle kucaklaþtý, kendi ifadesiyle “sýmsýcak” mesajlar verdi ama çocuklarý terörist yapýlan analarla ilgili tek laf etmedi.
Pardon, konuþtu...
Gazetecilerin ýsrarý üzerine “o analarý da seviyoruz” diye ortaya laf yuvarladý. O kadar.
Peki, bu niye böyle oluyor?
Nasýl oluyor da, vaktiyle Kürt haklarýnýn önündeki en büyük engel olan (Kürtçenin serbest býrakýlmasýna bile karþý çýkan) CHP’yle HDP arasýnda su sýzmýyor?
Ýkisi de ayný orijinin partisi de, ondan.
Ýkisi de ayný ideolojik ve modernist kökten geliyor.
Ýkisi de ayný “yabancýlaþtýrma” programýnýn ürünü.
Duyduðumuzda þaþýrmamýþtýk.
Gülten Kýþanak’la eski HDP (o zamanki ismiyle BDP) Elazýð Ýl Baþkaný arasýnda geçen “Burada MHP’yi destekleyelim, AKP 5-0 yapmasýn” geyiðine þaþýrmamýþtýk.
Selahattin Demirtaþ’ýn, “MHP’nin baraj altýnda kalmasý bizi kaygýlandýrmaktadýr” açýklamasýna da þaþýrmamýþtýk. (Ayný Demirtaþ, 7 Haziran seçiminden sonra, “Devlet Bahçeli’nin Baþbakanlýðýna evet deriz” demiþti. Bahçeli, bu ahlaksýz siyasi rüþveti elinin tersiyle itmiþti.)
Hanýmefendi milletvekili Aysel Tuðluk’un, “400 milletvekiliyle de gelseler, bu anayasayý yaptýrmayacaðýz onlara” beyanatýna da þaþýrmamýþtýk. Ama hayýflanmýþtýk.
Ama Tuðluk’un diðerlerinden farký vardý.
Açýk sözlüydü.
Mesela þu itirafý: “Öcalan/KCK/PKK/DTK birlikteliðinden bahsetmek, herkesin bildiði bir sýrrý ifþa etmekten baþka bir anlama gelmeyecektir. Öcalan ne kadar HDP’nin içindeyse HDP de bir o kadar DTK’nýn hatta KCK’nýn içindedir.”
Hasip Kaplan’larýn, Mahmut Alýnak’larýn, þunlarýn bunlarýn, Kemalist retorikle çaðdaþlýktan, ilericilikten, aydýnlanma felsefesinin faziletlerinden söz etmeleri de þaþýrtmamýþtý bizi...
Þaþýrtmamalýydý. Böyleydi zaten.
Kürt siyasetinin “temsilcisi” olduðunu ileri sürenler, “Kürt solu” içinden çýkmýþlardýr.
Kürt solu da, “Türk sol hareketinin” bir cüzü, bir uzantýsý, yedekte tutulan bir parçasýdýr.
Sol, Türkiye’de, “emek” telakkisi üzerinden yükselmedi, resmi ideolojinin açtýðý alanda kendini var etti.
Dolayýsýyla, resmi ideolojinin çekim alanýndan kurtulamadý.
Resmi ideolojiyle (yani Cumhuriyet’in deðerleriyle) meselesi de, kardeþler arasýndaki bir meseleydi, bir “yer kapma savaþý”ydý.
Yani, kopuþlar ve karþýtlýklar konjonktürel zaruretlerden kaynaklanýyordu, asla “radikal bir kopuþa” iþaret etmiyordu.
Bir yönüyle de Ýttihat ve Terakki’den neþet etmiþ Türk solu ilerlemecidir, þeklen batýcýdýr, devrimcidir, laiktir, pozitivisttir...
Hatta Kemalist’tir. (Atatürkçü deðil, Kemalist...)
Türk solunun bir cüzü olan Kürt solu da ilerlemeci, batýcý, laik ve pozitivist nitelikleriyle ortaya çýkacaktý... Ve öyle oldu.
HDP’ye bakýyoruz, Türk solunun bütün hastalýklarýný tevarüs etmiþ görüyoruz.
Dilleri, jargonlarý, tavýr alýþlarý laik Türk seçkinlerinden farklý deðil.
Bölge, “geri bir bölge” onlara göre...
Bu “geriliðe” neden, feodal unsurlarýn temizlenememiþ olmasý.
Dolayýsýyla, Kemalizm’in Türkiye’nin batýsýnda yaptýklarýný, Türkiye’nin doðusunda da yapmak ve “dinci-gelenekselci” anlayýþlarla mücadele etmek iktiza...
Kürtçe televizyonu baþlatan, OHAL’i kaldýran, Kürt Enstitüleri kuran, Kürtçe yayýncýlýðý “yasak” kapsamýndan çýkaran, resmi asimilasyon politikalarýna son veren AK Parti hükümeti de, yine HDP’lilere göre bu “dinci-gelenekselci” anlayýþýn bir ürünü ve uzantýsý...
CHP-HDP ittifakýna bu nedenle þaþýrmýyoruz.