HDP parti mi, proje mi?

Pekala farkındayım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hedef alındığını, tasfiye edilmek istendiğini yazıp söyledikçe birilerinin huzuru kaçıyor. Biz böyle söyledikçe birileri havalara bakıp ıslık çalıyor. ‘Yok artık, o kadar da değil’ deyip omuz silkiyor.

Pekala biliyorlar. Çünkü işin içindeler. Operasyonun kod adı ‘Hedef Erdoğan’. Bunun için kafa kafaya verenleri şimdi saymaya kalksam yer yerinden oynar. Ben şimdi saymayayım. Pek yakında tarih yazacak, millet sayacak ve hesabını da görecek.

Dahası, pekala eminim ki, 2002 yılındaki seçimlerde Tayyip Erdoğan’ı liste dışı bırakan güçlerle, bugün onu tasfiye etmek isteyenler aynı aklın kontrolünde. Ankara’da, İstanbul’da ya da herhangi bir yerde patlayan her bombanın ardından,  o aklın yönettiği kirli parmaklar bir tek hedefe yöneliyor: ‘Erdoğan gitsin. O gitmezse barış gelmez. Başkanlık hırsı yüzünden ülkeyi uçuruma sürüklüyor.’

Ne kadar kolay geliyor değil mi konuşmak. Ne kadar öylesine anlatıp geçiyoruz bazı dönemleri.

Mesela, 7 Şubat tarihini ‘MİT krizi’ diye not edip geçiyoruz. O gün MİT’e darbe yapanların asıl hedefi Tayyip Erdoğan’ı sanık sandalyesine oturtmaktı. Öyle sandığımız gibi sadece paralel çetenin tek başına planladığı bir operasyon filan da değildi. Biz artık zayıfladı sanıyoruz ve kendimizi kandırıyoruz. Bu ülkede hala gerçekten ‘derin’ ve bir o kadar da karanlık yapılar var. Kontrol edemedikleri ve ne yapacağını tahmin edemedikleri tek lider de Erdoğan. Dün öyleydi, bugün daha fazla öyle.

Mesela, 10 Ağustos 2014’de HDP’nin cumhurbaşkanı adayını % 9,76’ya taşıyan akıl, 7 Haziran’da koalisyon tezgahını hazırlayan akıldır. 1 Kasım’da sandıkta yediği darbenin ardından yeniden harekete geçen ve Erdoğan’ı bu kez açık hedef haline getiren de aynı güçtür, aynı ittifaktır.

Şimdi bir mesela daha. Hani HDP’nin terörü kutsayan milletvekillerine bir türlü dokunamıyoruz ya. İşte bunun hikayesini iyi anlamak lazım.

Onlar diyor ki: Erdoğan, çözüm sürecini ortaya koyan iradeydi. Ama sonra gitti derin devletle anlaştı ve çözümden vazgeçti. Kürtleri öldürmeye karar verdi. Barışın önündeki tek engel odur. Eğer o giderse ya da güçsüzleşirse, çözüm sürecini yeniden ele almak mümkün olur.

Biz diyoruz ki: Erdoğan, tüm barış hamlelerinde samimiydi. Milletle beraber yürüyordu. Barışı asıl zehirleyen, 10 Ağustos 2014 itibarıyla HDP’yi tamamen başka bir ittifakın kuklası haline getirenlerdir. Malum ülkeler ve onun topraklarımızdaki uzantısı olan sermaye ve medyadır. Erdoğan’ın bu coğrafyada Kürt insiyatifini elinde tutmasından rahatsız olup, HDP’yi ajanların cirit attığı ve hatta Meclis kürsüsüne taşındığı bir şebeke haline getirendir.

Bugünkü HDP, bugüne kadar aynı çizgide siyaset yapan siyasi partiler içinde, bu coğrayaya en yabancı, en uzak ve en tehlikeli olandır. Tüm hamleleri bir başka ülkede planlanmıştır. Kürtlerle, ülkenin barışıyla ilgilenmek şöyle dursun; siyasi merkezi parçalamak ve Erdoğan’ı indirmek isteyenlerin en önemli tetikçisidir. Teröre desteğinin bu denli arsızlaşmasının nedeni de budur.

İşte bu yüzden bir an önce HDP’li milletvekillerine dokunulmalıdır. İşte bu yüzden bu meseleyi başka gündemlerle birlikte ele almanın faydası yok. 7 Haziran projesi başarılı olsaydı, sözümona ülkeyi kurtaracak koalisyonun gizli ortağı olacaktı HDP. Barış adına değil, Türkiye adına değil. Sadece bu ülkeyi esir almak isteyenlerin kirli hesaplarının uzantısı olarak.

Unutmadan. Eğer samimi iseniz, gerçekten demokrasi, özgürlük ve barış istiyorsanız, atmanız gereken ilk adım, Tayyip Erdoğan’a yönelik operasyona karşı açık ve omurgalı bir duruş sergilemektir. Meşhur deyimle, suya sabuna dokunmadan, hele de terörün ortaklarına ve tetikçilerine dokunmadan duruş sergilemek nasıl mümkün olabilir?