HDP ve arka kapı siyaseti

Eğer Türkiye’de kendisini bir şekilde Kürtlerin temsilcisi kabul eden siyasi hareket, geleceğe ‘arka kapı’lardan bakıyorsa, oturup yeniden düşünmeleri herkes için en doğrusu olmalı.

Paralel yapıyla ayrılıkçı Kürt hareketi arasındaki ‘arka kapı ‘görüşmesini, bugünden geriye ya da bugünden geleceğe okumak mümkün mü? Eğer geriye doğru gideceksek, KCK davası adı altında ortaya çıkan süreci yeniden hatırlamak yararlı olabilir. Buna rağmen bir yol arkadaşlığı planlanıyorsa, işte orada bambaşka bir sorun var demektir.

HDP, özellikle bu seçimlerde AK Parti ile hesaplaşmasını açıktan yürütemeyen bazı çevrelerin de desteği ile yeni bir siyasi proje olarak şekillendirilmek isteniyor. Bu proje sahiplerinin basit bir matematik hesabı var. CHP’nin üç-dört puan daha kaybetmesinin sorun olmayacağını, ama bu partiden ısırılan bir parçanın HDP’nin barajı aşmasını sağlayacağını düşünüyorlar.

Bir parantez. Az önce ifade ettiğim proje, gayet açık biçimde konuşuluyor. Siyasi tarihimizin en köklü partisinin, yani CHP’nin buna şiddetli bir tepki göstermesi gerekmez mi? Siz kim oluyorsunuz da benim üzerimden böyle bir mühendislik çalışması yürütüyorsunuz diye bir tepki duydunuz mu partinin liderinden veya yetkililerinden? Aksine destek olan açıklamalarda bulunuyorlar neredeyse.

CHP’yi böyle bir projeye neredeyse ‘ikna’ etmiş görünen güç, az önce ifade ettiğim gibi HDP üzerinden de yakın geleceğin siyasetini esir almanın peşinde. İşte bu nedenle paralel yapı ve HDP arasında böyle bir ‘arka kapı’ ittifakının ortaya çıkması tesadüf değil. Çünkü ortada böyle bir proje varsa, bunun bir ayağının da paralel yapı olması sürpriz olamaz.

Türkiye’de seçmenin sağduyusu, bu tür projelere ve ‘mühendislik’ çabalarına daima gereken cevabı verdi. Bu kez de öyle olacak. Burada kastım, HDP’nin barajı geçmesi ya da geçmemesi değil. HDP’nin barajı aşıp parlamentoda yer almasının getireceği avantajları defalarca dile getirdim. Ama bir proje partisi olarak değil, iktidar indirme alışkanlığını ve gücünü yeniden kazanmak isteyen statükocu sermayenin tetikçisi olarak da değil.  Hele hele, meşru siyaseti kuşatmak isteyen gayrı meşru güçlerle ittifak ederek hiç değil.

Yakın tarihimiz böylesi hesapların bozulduğu ve seçmenin sandıkta gereken cevabı verdiği örneklerle dolu. Eğer HDP, özellikle 1991’den bu yana siyasi zeminde yapılan hataların parçası olmak istemiyor ve sahiden bir Türkiye partisi olarak yoluna devam etme arayışında ise, kendisine durduk yerde büyük vaatlerde bulunanlardan, arka kapı görüşmelerinden uzak durmak zorunda.

Elbette bunun için önce kendi içinde yapması gereken ve her defasında başka bir dille reddettiği yüzleşmeyi gerçekleştirmek zorunda. Silahlı bir örgütün gölgesinde siyaset yapan bir partinin, böyle bir açmazla hesaplaşmadıktan sonra, başka örgütlerin ve karanlık odakların pençesinden kurtulması nasıl mümkün olabilir ki.

Seçmen, arkasında ne olduğunu görmediği, ince ve kirli hesapların gezdiği siyasi aktörlere itibar etmiyor. Millet kendisi gibi, kendisinden olanı ve meşru araçlarla hareket edeni görmek istiyor sahada. Bu herkes için geçerli, ama herkesten çok HDP için önemli.