Vesayet rejiminin Kürtlere reva gördüðü birçok zulmün yanýnda, ret ve asimilasyon politikalarýnýn trajik zirvesi, Türkçe sözlüklere yansýyacak kadar müstehzi hale gelen “Kürtlerin, dað Türk’ü” olduðu tarifiydi. ‘Ret, inkar ve asimilasyon’ üçlüsünü ayný anda hayata geçirmenin de en kestirme yolunu ifade eden bu ‘tarifin’, hakaret ederken yaslandýðý zemin, büyük ölçüde ‘Kürtlerin akýlsýz bir nesne’ olduðu varsayýmýna dayanýyordu.
BDP’nin kapatýlýp HDP’nin ve DBP’nin kurulmasýyla birlikte, vesayet rejiminin ‘ret, inkar ve asimilasyon’ yaklaþýmýnýn ilginç bir siyasal tenasüh ile yeniden arz-ý endam etmeye baþladýðýný görür olduk. Öncelikle, BDP’ye oy verenlerin ne düþündüðünü zerre umursamadan, en tepe elitler nezdinde hayata geçirilen bir siyasi mühendislikle parti kapatýlýp, yeni bir isimle HDP olarak seçmenin karþýsýna çýkýldý. Kürtler için en doðrusunu düþünüp karar verme makamýnda olduðuna kanaat getirenler, bu yeni partinin ne olacaðýný ve nasýl bir kimlik edineceðini de çoktan tayin etmiþlerdi.
Vesayet rejiminin herkesten fazla ‘Türk ve Türklük’ telaffuz edip, Türklüðün tarihsel muhayyilede oturduðu vasattan olabilecek en büyük sapmayý hayata geçirmesine benzer bir kopuþ da PKK geleneði tarafýndan Kürtler için hayata geçirildi. Bu sapmanýn son halkasý olan HDP, oy alan bir parti olma halini fazlasýyla aþacak düzeyde ‘yeni bir kimlik’ inþasý projesine giriþti. Kürtlerin tarih içerisindeki varoluþlarýna dair temel dinamiklerin neredeyse tamamýyla kavgalý bir dünyayý, vesayet rejiminin sebep olduðu aðýr maliyetlerin oluþturduðu mazeretlerin saðladýðý konfora da yaslanarak, Kürtlerin en azýndan bir kýsmýnýn kýlavuzu haline getirmeyi baþardý. Türkiye’nin yaþadýðý normalleþmenin geldiði aþamada, bu yeni kýlavuzlarýn Kürtlere sunabileceði tek þey, seküler bir kimlik mühendisliðinden ibaret.
Kürt’ün, bütün bölge halklarýyla ünsiyetini saðlayan ve ortak tarihsel hafýzasýný muhafaza eden unsurlarýna, Batýlý bir krizin ve tecrübenin ürünü olan ‘feodalite’ okumasý üzerinden kategorik olarak mesafe konularak ‘ret’ edilen vasýflarý ile vesayet rejiminin izlediði ‘ret çizgisi’ arasýnda özünde bir fark bulunmamaktadýr. Ayný þekilde, neo-Kemalist bir yaklaþýmla nevzuhur bir tarih yazýmýnýn da, yýllarca devam eden ‘inkar politikalarýndan’ fazlaca bir farký bulunmamaktadýr. Kaldý ki, vesayet rejiminin, ilk günden itibaren Türkiye’de hayata geçirmek için kanlý süreçleri bile göze aldýðý ‘asimilasyon’ politikalarýndan Kürtlerin nasibine düþen hissenin yaptýðý tahribatýn büyüklüðünü ve hýzýný aratmayacak düzeyde bir asimilasyon, kurgu bir kimlik üzerinden PKK-HDP çizgisi tarafýndan son otuz yýldýr hayata geçiriliyor.
Vesayet rejiminin elinde ‘dað Türk’üne’ dönüþtüðü ölçüde ‘makbul vatandaþ’ sýnýfýna giren Kürtler, PKK çizgisinin elinde ise ‘HDP Kürt’ü’ veya Cihangir ve baþka baþkentlere payanda olduðu ölçüde ‘makbul Kürt’ olabiliyorlar. 6-8 Ekim vahþeti sýrasýnda ya da Suriye’de KDP ile karþý karþýya geldikleri sahnelerde, makbul bulunmayan unsurlara karþý neler yapabileceklerini en açýk bir þekilde sergilemekten de geri durmadýlar. Kaldý ki, toplamda hayata geçirilen asimilasyonun tahribatý yanýnda, bu sýcak çatýþma anlarýnda ortaya çýkan maliyetin boyutu göz ardý bile edilebilir. Çünkü Diyarbakýr meydanlarýnda baþörtülü annelerin ellerine tutuþturulan ve ancak Ýstiklal Caddesi’nde kullanýlabilen ‘gökkuþaðý sloganlarý’ yazýlý pankartlarýn oluþturduðu asimilasyonun þiddeti, vesayet rejiminin bile yýllarca göze alamadýðý bir cürete iþaret ediyor.
Bu durumu, 1990’larda askerlerin helikopterlerden bol ayetli ve ‘Anadolu’dan Görünüm’ tadýnda bildiriler atmasý gibi, parti vitrininde benzer bir rengi katan isimleri görünür kýlmanýn kurtarmasý da mümkün deðildir. Aksine Kürtlerin ahlakýna ve zekasýna hakarettir. Hâsýlý kelam, Kürt Memet yine nöbete yazýlmýþtýr. O nöbetini tutarken, týpký yýllarca evlatlarýný sað salim teslim edip, þehit olarak alan acýlý analarýn hüzünlü bir þekilde memleketin ne hale geldiðini izlemeleri gibi, Kürtler de vesayet rejiminden sonra kendilerine musallat olan bu yeni tasallutu sessizce izliyorlar. Ama ayný zamanda derin bir vicdan da, tedrici bir þekilde ‘her þeyi’ sabýrla biriktiriyor.