Türk solcularý HDP’yi önce ideolojik ablukaya aldýlar, sonra çatý partisi kurdurup ele geçirdiler.
Kürt hareketinin önemli aktörleri bu süreçte ya tasfiye oldular ya da etkisiz hale geldiler. Selahattin Demirtaþ’ýn, ‘HDP içindeki Erdoðancý damarý’ fark etmesi, Türk solunun gayretleri sayesinde oldu. Çözüm süreci, PKK’nýn þiddet öngören stratejilerinin de panzehiri gibiydi. Bu panzehire karþý HDP’yi harekete geçirdiler. Erdoðan ve AK Parti güçlü muhataptý. Kürt tabaný ve siyaseti içinde, Kürt meselesini çözmek için baþka alternatif yok diye düþünen insanlarýn bu kanaatini sarsmak gerekiyordu. Selahattin Demirtaþ ve ekibinin aslýnda oynadýðý rol budur. Önce bu kanaati sarstýlar. HDP sadece Kürt siyasi aktörlerin yönettiði bir parti olsaydý bu kanaati sarsmalarý mümkün deðildi. HDP’yi o dönemde yöneten kadrolar þunu çok iyi biliyorlardý ki, Türk siyasi tarihinde hiçbir zaman rastlamadýðýmýz kadar Sayýn Erdoðan ve AK Parti’nin bir rol oynayacaðýný gösteriyordu. Bu fikirden ve düþünceden kaçýþ yoktu. Ama ne oldu bu fikri ve düþünceyi hezimete uðratacak önemli bir þey yapýldý. O da partinin bir çatý partisine dönüþmesiyle oldu. Yani ana gövde tamamen Kürt siyasi hareketi, taban tamamen Kürt taban yani belirleyici oranda Kürt taban ama Türkiye’nin birçok sol kesimi buna Figen Yüksekdað’ýn, grubu da dahil onlarýn hepsi Kürt siyasetinin içine girdiler. Bu da AK Parti ve Erdoðan karþýtlýðý temelinde, büyük bir ideolojik þekillenmeye yol açtý.
Türk solu Kürtlere her zaman þunu söyleyip durdu:
Erdoðan ve AK Parti ile bu meseleyi çözemezsiniz. Demirtaþ ve ekibi de bu fikre balýklama atladý. Zaten bu fikir HDP’nin üzerinde etkili olmasaydý, Leyla Zana gibi “Kürt sorununu Erdoðan ve AK Parti çözer” diyen insanlar partide etkin olsaydý çözüm süreci akamete uðramazdý.
2012 yýlýnda Leyla Zana, “bu meseleyi AK Parti ve Erdoðan çözer” dediði için çok büyük hücuma uðradý, kuþatýldý ve söz söyleyemez hale getirildi. Bugün Türkiye, Kürt meselesinde en kritik dönemlerden birini yaþýyor. Ama Leyla Zana ve benzeri aktörlerin bu konularda ne düþündüðünü hiç kimse bilmiyor. Çünkü Leyla Zana susturuldu. Sadece Zana deðil, Zana gibi düþünen herkes susturuldu. Bugün Demirtaþ da bunu ifade ediyor. Erdoðan’a yakýn, AK Parti’ye yakýn diye bir þey söylüyor ama bu insanlar hiçbir zaman Erdoðan’a, AK Parti’ye siyasi manada yakýn olmakla suçlanamazlar. Kürt siyasetinde derin bir görüþ ayrýlýðý var, patlamayý bekleyen bir yanardað misali fokur fokur kaynýyor. Bazý aktörler, Erdoðan ve AK Parti’nin sorunu çözeceðini söylüyorlardý, tasfiye edildiler. Çünkü ne PKK, ne de HDP gerçek bir çözümü istedi.
Demirtaþ, çözüm AK Parti ve Erdoðan’la olur diyen aktörlere, sempatizan diyerek onlarý Kürt siyaseti içinde itibarsýzlaþtýrmayý hedefliyor..
Çünkü bu kesimin bu geçiþ sürecinde (demokratik zemin mi, silahlý mücadele ve hendek siyaseti mi?) bu meselenin hafýzasýndan gelen aktörlerin olumlu bir rol oynayabileceðini biliyor. O halde yapýlacak iþ basit:
Bunlar Erdoðancýlar de, çýk iþin içinden!
HDP’de, Erdoðan sempatizaný yoktur. HDP’de iki taraf vardýr. Demirtaþ ve sol cenahta onunla beraber hareket edenler. Bunlar partiye egemenler. Ama bir de susturulan bir taraf var. Hendeklere ve özerklik ilanlarýna neden destek vermediniz, sizin ilçenizde neden hendek kazýlamadý diye, bazý belediye baþkanlarý bugün sorgulanýyorlar. Onlar da susuyor, deðil onlara oy veren halký, kendilerini dahi savunamýyorlar. Sadece onlar susmuyor aslýnda Abdullah Öcalan da susuyor. Öcalan’ýn susmasýný insanlar genellikle devletin politikasýna baðlýyor ama iþin aslý öyle deðil. Demirtaþ’ýn “Erdoðan Sempatizanlarý” diye dile getirdiði laf ayný zamanda Abdullah Öcalan’a da söylenmiþtir. Çünkü çözüm sürecinde Öcalan da, biz Erdoðan’la anlaþabiliriz, baþkanlýk sistemini de konuþabiliriz gibi bir takým sözler söylüyordu. Ýslam bayraðý altýnda bin yýldýr yaþýyoruz ve yaþamaya da devam ederiz. Silahlarýn miadý doldu gibi fikirlere sahipti. Demirtaþ aslýnda izlediði politikayla ve yaptýðý açýklamalarla Abdullah Öcalan’ý da tasfiye etmiþ oldu.
Kamuoyunun bugün en çok merak ettiði þey Öcalan’ýn bu olup bitenlere karþý eðer susmasa ve konuþsaydý neler söyleyeceðidir.
Öcalan þu konjonktür içinde, kapýsý çalýnmasý gereken aktör olarak hatýrlanmayý hak ediyor.