Bu köþede daha önce de okumuþ olmalýsýnýz. Merhum Özal, 90’lý yýllarda, düþük yoðunlu tabir edilen savaþý bitirmek için Öcalan’a arabulucular yollar, ki bunlardan biri Celal Talabani’dir. Talabani, Özal’ýn elçisi olarak Bekaa’ya birkaç defa gider gelir. O arada HEP’li vekillerle de görüþmeler yapar. Ahmet Türk, Orhan Doðan, Sýrrý Sakýk köþke çýkarlar. Bir köþk ziyareti sýrasýnda HEP’li vekillerden rahmetli Orhan Doðan’ýn aðzýndan bir ara, þöyle bir cümle çýkar:
-Sayýn cumhurbaþkaným verin kurtulun yahu, madem barýþ olmuyor, verin kurtulun!
Özal bu söz üzerine Orhan Doðan’a yöneltir bakýþlarýný ve içini çekerek þunlarý söyler:
-Seni akýllý biri olarak biliyordum Orhan , ben de Kürdüm, ama sen dediðinin farkýnda mýsýn? Bu millet bir tek ferdi kalýncaya kadar hayatýný feda eder, ama bir karýþ topraðýný vermez!
Ýþin adýný koyalým, baþýndan beri PKK yönetebileceði bir alan, bir toprak parçasý istiyor.
Cizre’den baþlayarak, Sur’a varýncaya kadar, bir bölgede PKK, toprak talebiyle yeni bir savaþ provasýný hayata geçirdi.
Demirtaþ’ýn ifade ettiði gibi, beþ-on kiþilik hendek grubunun marifetiyle açýklanacak bir durum yok ortada.
Özyönetim talebi de palavradan ibaret. Savaþla elde edilecek bir özyönetim veya özerkliðin olamayacaðýný, yaþayamayacaðýný PKK’nin bilmemesi imkansýzdýr.
PKK, gerçekte bir vesayet savaþý sürdürüyor.
Bu vesayet savaþýný ona dayatan güçler var. Esat’tan tutun, kervana yeni katýlan Putin’e kadar, herkesin PKK’den beklediði, Türkiye’ye karþý savaþmasýdýr, bu savaþý durdurabilecek en ufak bir ihtimal bile, PKK ve müttefiklerini karþý karþýya getirir. Böyle bir durumda PKK Kandil’de de Rojavada’da barýnamaz.
PKK bu bakýmdan bir varoluþ/yokoluþ mücadelesi veriyor ve kendi kurtuluþunu, Türkiye’ye karþý bir vesayet savaþýnda görüyor.
PKK’nin kuruluþ yýllarýndan baþlayarak peþinden koþtuðu ‘Birleþik, baðýmsýz Kürdistan’ paradigmasý Öcalan’ýn Türkiye’ye getirildiði tarihte çöktü. Öcalan PKK’nin önüne o tarihten sonra hak temelli bir mücadele anlayýþý koydu ve bu anlayýþýn silahlý zeminde deðil, demokratik sivil zeminde kalýnarak ancak, savunulabileceðini ilan etti.
O tarihten sonra bu örgüt bir türlü sivilleþmek ve sahip olduðu siyasi dinamikleri yasal-demokratik zemine taþýmak istemedi. Bunu bile muhtemel bir pazarlýk meselesi olarak gördü. Oysa Berlin Duvarýný yýksýnlar diye kimse oturup Almanlar’la müzakere filan yapmadý. Ama soðuk savaþ yýllarýnda kurulmuþ olan bu örgüt, kendi Berlin duvarýný yýkmak için, birilerinin gelip onunla müzakere etmesini bekledi, Godo’yu bekler gibi..
Godo gelmedi ve gelmeyecek..
Ama Godo’nun çalmadýðý kapýyý Kandil’de baþkalarý çaldý. Ve o baþkalarý allem ettiler kallem ettiler, nihayet bu kaotik süreçte, PKK’yi Türkiye’ye karþý yeniden savaþa soktular.
Þimdi, HDP ve PKK sözcüleri bu savaþa Türkiye içlerinden yeterli destek olmadýðý için feryat edip duruyorlar.
Kürt halký desteklemiyor bu vesayet savaþýný.
Türk halký da desteklemiyor.
Cumartesi günü, Hürriyet’te çýkan iki yazýyý, her PKK’linin ve her HDP’linin dikkatle okumasý gerekir. Bu yazýlardan biri, Ertuðrul Özkök’e diðeri, Ahmet Hakan’a ait. Hülasa, ‘Ey Daðdaki sen, aklýný baþýna topla, senin bu savaþýnda gözümüz de yok, desteðimiz de...’ diyorlardý her iki yazar. Daha birkaç ay önce, Selahattin Demirtaþ’ý 21. Yüzyýlýn neredeyse dahi siyasetçisi ilan eden bu zevat, HDP eþbaþkaný Selahattin Demirtaþ’ýn Amerikalar’da Rusyalar’da destek aradýðý bu vesayet savaþýna yüzlerini bir çýrpýda döndüler!
HDP’liler destek istemeye devam ediyorlar, iyi ama bu destek, savaþýn hayata geçirildiði topraklarda da yok ki!
Kürt halký bu savaþýn kendi savaþý olmadýðýný çok iyi biliyor. Bu yüzden Nusaybin’e 70 km mesafedeki 200 bin nüfuslu Kýzýltepe’de destek amacýyla yapýlan basýn açýklamalarýna 200 kiþi ancak katýlýyor..
Ama HDP, DBP, DTK ve PKK kurþunuyla öldürülen doktorlarý hatýrlamayýp, bir meslek örgütü olarak, ortaya hiçbir tepki koymayan TTB, Diyarbakýr’da toplanýp, özyönetime ve dolayýsýyla savaþa destek istiyor.
Demirtaþ, seçimlerden bu yana, aradan iki ay geçmesine raðmen, Ankara’ya hiç uðramadý, Meclis’te görünmedi. Bir milletvekili düþünün ki, bu zor zamanlarda Diyarbakýr ve Ankara’da deðil, daha çok Waþington, Brüksel ve Moskova’da dolanýr durur, umudu ve kurtuluþu buralarda arar, sonra da dönüp halkýndan destek ister!
Demirtaþ, Putin’in, Esat’ýn, Kasým Süleymani’nin savaþýný, kendi halkýnýn savaþý sanýyor belki, ama Kürtler ve Türkler, kendi savaþýný, vesayet savaþýndan ayýramayacak kadar basiretsiz halklar deðiller!