‘HDP’nin yüzde 13’ü’ klişesi

HDP’nin 7 Haziran seçim performansına dair liberal dünyanın tezi, kabaca ‘barajı geçme(nin)’ sebep olacağı kerametlerle doluydu. Nasıl olacağını kimsenin bilmediği bir şekilde, seçim barajını matematiksel olarak geçmenin doğal bir sonucu olarak coğrafi, söylemsel, ideolojik hatta sosyolojik bir normalleşme yaşanacaktı. Bu sürece de ‘Türkiyelileşme’ ismi takmışlardı. 

HDP projesi, yaşanacağını iddia ettikleri normalleşme ya da Türkiyelileşmenin önündeki en büyük engele nasıl ve ne zaman dönüştüğünü anlamanın imkânsız olduğu seçim barajını 7 Haziran’da geçti. Gerçekten de bunca yıldır, özellikle de 2010 Anayasa Referandumundan bu yana hiçbir kritik noktada ya da kırılma anında normalleşme emaresi gösterememiş, aksine eski Türkiye’ye nöbetçi yazılmak için kendilerinin bile açıklayamadığı adımları atmış olan HDP çizgisinin, neredeyse bütün sıkıntısının baraj olduğu tezi doğrudan veya dolaylı olarak işlenip durdu.

7 Haziran, bu tezi dillendiren liberal dünya için tam bir sukutu hayalle sonuçlanırken, HDP açısından benzer bir tutarsızlığın olduğunu söylemek mümkün değildir. Barajı geçmek için neler yapacağını açık bir şekilde ifade etmiş ve kimlerle yapacağını herkese duyurmuş bir aktöre dair oluşan beklentiler gerçekten şaşırtıcıdır. Bu yönüyle, HDP’nin kimseyi hayal kırıklığına uğratmadığını söylemek iddialı bir tespit değil, verili durumu basit girdi-çıktı denklemiyle okumaktan ibaret olacaktır.

Bunu okuma için, HDP’nin projeye dönüşürken vitrininden ajandasına, dilinden hedeflerine kadar gayet şeffaf bir şekilde yaptığı yeniden düzenlemeye bakmak yeterli olurdu. Lakin HDP’nin sis bombası olarak kullandığı ‘Erdoğan düşmanlığı’ liberal dünyanın bütün görüş alanını kapattığı için, en naif ‘baraj tezine’ son yılların en hayati demokratikleşme hamlesi muamelesi yaptılar.

Seçim kampanyasını kah PKK’nın HDP’yi yedeğine alarak kah HDP’nin PKK’yı çıpa kılarak sürdürmesini, oluşturulan açık baskı ortamını, söylemsel çelişkileri, açık bir şekilde ilk kez bir siyasi partinin mezhebe dayalı müstakil bildirge yayımlamasını, vicdani reddi savunacak kadar sivil ancak PKK’ya dair cümle kuramayacak kadar silaha esir hallerini görmezden geldiler. Karşılıklı bir şekilde ‘ortak düşman vizyonundan’ öteye geçmeyen bir siyasi sığlığın içerisinden normalleşme çıkacağı yalanını medyada büyütüp durdular.

Sonuçta HDP barajı geçti. Barajı geçmeden önce ne yapıyorsa ve söylüyorsa kaldığı yerden devam etti. PKK da aynı şekilde otuz yıldır ne yapıyorsa aynısını yapmaya devam etti. Hâl bu olunca, HDP’nin PKK’dan bağımsız hareket etmesi için, PKK’nın da HDP’den siyasallaşma yönünde bir baskı görmesi için özel bir iklim oluşmadı.

Bütün bunlar olurken, HDP’nin kimseyi yanılttığını söyleyemeyiz. HDP en başından itibaren PKK ve silahsızlanma, bölgesel ve küresel perspektif, siyaset ve toplumsal tahayyüllerine dair liberal dünyaya ve Kürtler dışındaki kesimlere karşı oldukça şeffaf oldu. Eğer bir yanıltma ve çarpıtma olduysa, bunun yoğunluklu olarak Kürtlere karşı hayata geçirildiğini tespit etmemiz gerekiyor. Zira AK Parti düşmanlığı zeminine liberalleri davet etmek için özel bir manipülasyona ve dezenformasyona ihtiyaçları bulunmuyordu. Burada asıl ihtiyaç, Kürtlere karşı yürütecekleri ağır dezenformasyon kampanyası için geçerliydi. Kürtlerin demokratikleşmeden en fazla nasiplendiği bir dönemi Cumhuriyet tarihinin en kanlı ve karanlık dönemi olarak pazarlamaları gerekiyordu. Bu zorlu görevi ise siyasal mitomaniye varacak kadar savruluş yaşamayı göze alarak hayata geçirdiler.

Sonuçta, AK Parti’nin büyük zorlukları göze alarak hayata geçirdiği Çözüm Süreci’ne burun kıvıranlar, HDP’nin elde ettiği yüzde 13 yoluyla sorunu mucizevi bir dokunuşla çözmesini bekledikleri söylediler. Oysa bu dünya için HDP’nin yüzde 13’ünün tek anlamı AK Parti’nin iktidar olamamasıydı. 1 Kasım’la birlikte, HDP’nin AK Parti’nin iktidarını engelleyemediğini gördükleri anda asıl niyet ve gerçek cümlelerini telaffuz etmeye başladılar. Bir anda HDP’ye de, barajı geçmesine de hiçbir anlam yüklemez oldular. 7 Haziran öncesinden beri gayet şeffaf ve kendi içerisinde tutarlı bir şekilde ne yapıyorsa aynısını yapan HDP’nin ‘hataları’ keşfedilip sıralanmaya başlandı. HDP’liler refiklerinin bu yaklaşımına şaşırıyorlar mıdır bilinmez. Lakin aynı hatalara beş-altı ay önce ‘etkili kampanya’ dediklerini acı bir tebessümle ‘hatırlıyoruz’.