HDP’yi kurtarmak?

PKK terörünün zirve yapması neticesinde, terörün ilk zayiatlarından olması beklenen HDP için kollar sıvanmış durumda. 7 Haziran öncesi dillendirilen ve tam gaz medya operasyonu, köpürtmesi ve siyasal iletişimi ile kurgulanan HDP’nin, pul pul dökülmesini engellemek için çırpınıp duruyorlar. Bunun oy oranlarıyla bir alakasının olmadığını da biliyorlar. Çünkü 2007’de bağımsızlar olarak Meclis’e giren HDP geleneğinin, bugün yüzde 13’le Meclis’te olmasına rağmen, meşruiyetinin ve anlamının çok daha fazla sorgulandığını fark ediyorlar.

Lakin kafaları karıştıran, cevapları bulunamayan, sıkıştıkça ergen ciddiyetsizliğine ram olarak laf ebelikleri ile durumu kurtarmaya çalışan HDP karşısında, gönüllü kurtarıcı müfreze de çaresiz kalıyor. Kim mi bu ‘kurtarıcı müfreze’? Hepsini yakinen tanıyorsunuz. Bugüne kadar kime kurtarmak için el attılarsa, önce etkili bir medyatik ses, küresel manipülasyon gücü ve ulusal ortaklar bulmakta zorlanmayan güruh.

Buraya kadar fazlaca bir sorun yok. Lakin mesele; bütün bunların hem acı gerçeklikle kavga ederek kurgu bir dünyaya savrulması hem de bütün projelerinin kısa vadeli olması. En son, büyük bir kısmının yıllarca ‘av-avcı, müşteri-servis sağlayıcı’ ilişkisi yaşadığı Fetullahçılığı kurtarmaya çalışmışlardı. Ama bunun beyhude bir çaba olduğu ortaya çıktı. Şimdi onlarla da ‘eşitler arası’ bir sözleşme imzalayıp, en popüler, küresel ve bölgesel alıcıya sahip HDP’yi kurtarma misyonuna asker yazılmış durumdalar. 

Yaptıkları basit okuma şu: HDP, PKK vesayetinden kurtarılırsa, daha doğrusu en azından ikisi arasında bir eşgüdüm sağlanırsa, PKK teröründen dolayı Batı başkentlerinde ancak istihbarat dehlizlerinde kalabilen ‘PKK meşruiyetini’ HDP ile ikame edebiliriz. Demirtaş’ı başkent başkent dolaştırıp meşruiyet sermayesi biriktirirken, PKK da kanlı eylemleriyle Demirtaş’ın ne kadar sivil, demokrat ve barış yanlısı olduğunu ispatlamış olur. Bu bağlamda, Kandil’in HDP’den aniden rahatsız olduğunu, Kandil’den fazla başka başkentlerden duymanın kimseyi şaşırtmaması gerekiyor.

PKK ve HDP ilişkisinde kimin kimden kurtarılması gerektiği ya da böyle bir şeyin mümkün olup olmadığı ise ayrı bir muamma. Kaldı ki, son on yılın bizlere söylediği şey, HDP’nin PKK’dan değil, aksine PKK’ya musallat olan HDP dünyasının sorgulanması gerekir. Son tahlilde, PKK otuz yıl önce ne yapıyorsa aynısını yapan anakronik bir terör örgütünden ibaret. PKK ve gündemine dair yeni güncelleme ise geleneksel Kandil damarından değil, başka başkentlerde fink atan yeni sol-liberal dünyadan neşet etti.

Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt meselesine ilk kez cesurca el atan Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı eksenini PKK’dan çok önce HDP çizgisi, projesi ve dünyası icat etti, adım adım uygulamaya koydu. Bu yönüyle PKK’nın silahsızlanması sofistike bir yol haritasını icbar etmezken; HDP’nin silahsızlanması, yani Türkiye düşmanlığı eksenini oluşturan atmosferinin temizlenmesi, Kürtlerin sırtından en başta Kürtlere, sonra da toplumsal dokuya kast eden unsurlardan kurtulması, hepsinden önemlisi fiziken Türkiye’de, zihnen başka başkentlerde yaşayan siyasal şizofreniden çıkmaları çok daha zorlu bir çabaya denk geliyor.

HDP’yi PKK’dan kurtarma girişimi, neticesi başından belli bir operasyondan ibaret. Zira olmayan bir sorunu çözme girişimi ile karşı karşıyayız. Bu oldukça konforlu, meşru ve demokratik girişim alanının oluşmasını sağladığı için projeye nefer yazılanların sayısı ve çeşitliliği oldukça fazla. Oysa bu girişimin tek anlamı, HDP’nin, hiçbir dönüşüm yaşamadan, ‘silahsızlanmadan’, eski Türkiye adına AK Parti’den, başka başkentler adına ise Türkiye düşmanlığından istifa etmeden tasarlandığı gibi devam etmesidir. 

Sahi, 2013 Çözüm Süreci’nin kritik aşamasında, Öcalan’ın girişimiyle örgüt ‘iki ay’ içerisinde silahsızlanma sürecini başlatmayı tartışırken, İmralı’dan sızdırdıkları notlarda ‘iki sene’ dayatmasını yapan kimdi?