Hedef Kılıçdaroğlu muydu?

‘‘Hep senin yüzünden’’ dedi dostum ve ekledi: ‘‘Yıllarca seni ve her taşın altında buzağı arayan Kulis’lerini okuyarak bugünlere geldik; masum görüntülü gelişmelere bile kuşkuyla yaklaşılıyorsa bugün, sebebi sensin...’’

Kınayarak söylemediğine eminim bu tezini...

Dünyanın her tarafında kafası çalışan insanlar olaylara iki açının birinden yaklaşarak bakarlar: Büyük bir bölümü her olanı olduğu gibi kabul eder; daha az sayıda insan ise ilk elde görünmeyenin peşine düşer... İyi romancı, iyi siyasetçi ve iyi gazeteci az sayıdaki bu ikinci gruptan çıkar...

Gezi Parkı olayı ile haşır neşir olduğumuz günlerde önce ABD sonra demokrat dünya büyük bir skandalla sarsıldı. Vaktiyle CIA’de çalışmış, sonradan yüksek maaşla bir güvenlik şirketine transfer olmuş biri, Google ve Microsoft başta olmak üzere internet şirketlerinin, cep telefon servislerinin topladıkları verileri Amerikan Güvenlik Ajansı (NSA) ile paylaştığını belgeleriyle fâş ediverdi.

NSA, yani ABD, en mahrem bilgilerimize bile sahipmiş... Üzerine fazla gidildiğinde, Beyaz Saray, ‘‘Evet, o şirketlerden bilgi alıyoruz, ama sadece Amerikalı olmayanlara ait bilgileri kullanıyoruz’’ savunmasına girdi. Amerikalıların değil de bizlerin bilgilerine şöyle bir göz atıyorlarmış...

Yanlış anlamayın; göz attıkları Facebook sayfaları veya Twitter üzerinden paylaşılan mesajlar değil; onlar zaten kullanıma açık... Hangi sitelere baktığımızdan, kimlerle görüştüğümüze kadar, online alışveriş yapıyorsak neleri tercih ettiğimizden kredi kartımızla neler satın aldığımıza kadar... Her bilgimiz NSA’nin elinde...

O bilgilerle neler yapmazlar...

Geçen gün bir yabancı kanalda Irak Savaşı’nın bilinmeyenlerini anlatan bir belgesel izliyordum. Irak’ın elinde kitle imha silâhları (KİS) olduğuna dair yanlış bilgiyi kimden almış Amerikan yönetimi biliyor musunuz? Iraklı bir gazeteciden...

Saddam’ın dışişleri bakanlığına yeni atadığı Naci Sabri’nin yakın arkadaşı olduğunu söylüyormuş gazeteci ve "Bana, ‘Irak’ta elbette KİS’ler var’ dedi" iddiasındaymış... CIA Iraklı gazeteciyi ABD’ye getirmiş... Önce hesabına 200 bin dolar yatırmışlar ödül olarak; sonra da BM genel kurulu için New York’a gelen Naci Sabri’yle görüştürmüşler...

Iraklı gazeteci, "Naci Sabri ABD’ye sığınmayı düşünüyor" diyormuş...

CIA adına ilişkiyi yürüten Bill Murray Irak dışişleri bakanı BM kürsüsüne çıkınca gördüğünden mutlu olmuş... Hemen merkeze telefon açıp, "O iş tamam" demiş... ‘Tamam’ dediği şu: CIA parasıyla alınmış bir takım elbise BM genel kurulunda giymesi için gazeteci eliyle bakana teslim edilmiş; elbiseyi giymesi, "İstediğiniz an siyasi ilticaya hazırım" mesajı sayılacakmış...

Naci Sabri BM kürsüsüne hediye elbiseyle çıkmış...

Yıllar sonra olay kendisine açıldığında çok şaşırmış Naci Sabri... Meğer ‘Iraklı gazeteci’ her şeyi uydurmuş... Ağzından ne ‘KİS var’ sözcükleri sadır olmuş, ne de mülteci olma arzusu...

Siz ne çıkardınız bu olaydan bilemem tabii, ama ben olayların görünen tarafından çok perde gerisinin önemli olduğu sonucuna bir kez daha vardım.

Politikacılar arasında eskiden beri Kulis okuyan çok; 20 gündür yaşananlara ‘komplo’ gözüyle bakıyorlarsa kendime elbette pay çıkartırım. Keşke o sonuca nasıl varıldığını ileride çevrilecek bir belgeselden değil de hemen aktaracakları bilgilerden öğrenebilsek...

Bir dostum, "Herhalde bir şeyin farkına varmışsındır" dedi. Meraklandım. Dostuma göre, 20 gün boyunca yapılan yayınlar bazı gazeteler ve televizyonların bilinen sahiplerine ait olmadığını ispatlamış... "Hatta bazı holdingler bile..." dedi aynı dost; şu soruyu ekleyerek: "Bildik sahiplerine ait olsalardı, hiç böyle davranırlar mıydı?"

Ne demek istiyor siz anladınız mı?

Giderayak şunu da söyledi: "Kemal Kılıçdaroğlu’yla karşılaşırsan Tayyip Erdoğan’a teşekkür borçlu olduğunu duyur; kendisini de o kurtardı. Yine de koltuğuna mukayyet olsun..."

Duyururum.