Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Hedeflere ulaşmak için acelemiz var

Dünyanın kargaşasına karşı Türkiye’nin sağlam durması gerekiyor.


Bir Nükleer santralden daha bilimsel daha teknolojik ve kapsamlı bir proje bulmak zordur. Bir kısım hayali söylem ‘bilim ve teknoloji kalmadı’ diye ezber tekrarlarken, Gerçek Türkiye, Mersin ve Sinop santrallerinin hızlanmasına odaklanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tebrik için arayan Japon Başbakanı Abe’den ‘Sinop projesinin hızlandırılmasını’ istedi. Görüşme nezaketen başladı, nükleer santral ile tamamlandı.

Sinop nükleer santralinin 2023’e yetişmesi planlanıyor, ancak erken bitmemesi için bir neden yok. Yapımcı ve tedarikçi firmalar dünyada mumla nükleer santral projesi aramaktalar. Bu ara Japonya’nın zaten birikmiş nükleer proje yükü yok. Proje ne kadar erken biterse, o kadar iyi. Sinop’u Japon Mitsubishi, İtochu ve Fransız GDF Suez yapacak.

Rus şirketin yapacağı Mersin Akkuyu’nun inşaatı Vladimir Putin’in Ankara ziyareti sırasında Nisan’da başlamıştı. O da 2023’te devreye girecek.

Bu projelerin niteliği, kapsamı, enerji üretim hedefleri bilindiği halde, Türkiye’nin nükleer santral projeleri konusunda Batıda gizli bir kuşku olduğunu görüyoruz. Bunda kısmen İran nükleer programının etkisi var. İranlı yetkililer atom bombası yapmak konusunda ilerlerken, atom bombası etkisi yaratan tehditkar demeçlerle de durumu tırmandırdılar. Tahran, atom bombası yapmış ve atmaya hazır, gibi bir havaya girdi. Bunlar yalnızca İran üzerindeki baskının artmasına neden oldu.

Nükleer yayılmada teori şudur: Bir ülke atom bombası yapınca, hasımları ve komşuları da ister istemez bomba yapmak zorunda kalır. Yapmazlarsa, bölgesel hakim güç tek kalır. İran’ın niyetleri daha ortaya çıkmadan Suudi Arabistan ve gölgesi BAE’nin nükleer santral peşinde olması, yayılmanın ilk adımı sayılıyor. Bu ülkelerin ‘elektrik üretimi için nükleer’ gerekçesi ise şurada gölgeleniyor: Suudi Arabistan, hem pahalı hem de kendi çapına göre büyük olan bir nükleer atık dönüşüm tesisi kurmak istiyor. Bu tesis, ‘atom bombası yapma’isteğinin göstergesi sayılıyor. Santrallerde kullanılan nükleer yakıtı kendi başına zenginleştiren, yeniden kullanım için dönüştüren ülke, atom bombası hammaddesine kavuşuyor. Üstelik Suudi Arabistan gereksiz ABD kısıtlamalarından muaf olmak istediğini açıkça bildirdi.

‘İran yaptı/yapmak üzere... Suudi, Türkiye, Mısır da aynı yoldalar’ teorisi bugün Batıda bazı çevrelerde dolaşıyor. Dedikoduyu durdurmanın yolu yok. Türkiye’nin projeleri kendi kendini anlatıyor. Ve her çatlak sese de savunma yapmak zorunda değiliz. Bize elektrik lazım. Mersin ve Sinop’un bir an önce başlayıp bitirilmesi lazım… O kadar!

 

İran için plan belli

İran Nükleer Anlaşması, teoride İran’ın atom bombası yapma projesini durdurmayacak, ancak geciktirecek bir girişim idi. Trump ve İsrail, anlaşmanın tıkanmasını başardılar. Trump’ın İran petrol ihracatına ambargo koyması, İran’a yatırımın durması için AB şirketlerine yaptırım tehdidi, İran’ın izolasyonu için adımlar. 

İran nükleer anlaşmasının tıkanması, aynı zamanda İran’ın Ortadoğu’da tıkanmasını hedefliyor. İsrail’in önceliği, İran’ın Suriye ve Lübnan’daki varlığının sona ermesi. 

Ortadoğu’da kaos planlandıysa, mevcut durum bu kaosun gayet güzel sürdüğünü gösteriyor. Şimdilik ABD-İsrail planı, İran’ın ekonomik yönden nefessiz kalması, AB şirketlerinin İran’dan çekilmesi ve İran’ın başka tepkiler verip, sert hamlelere girmesi üzerine kurulu. Mesela İran nükleer zenginleştirmeye geçerse, nükleer altyapının ABD-İsrail hava saldırısıyla vurulması planlanıyor. 

Böyle bir saldırı İran’ın nükleer alanda birkaç on yıl geriye gitmesine neden olur. Saldırı Tahran’da rejim değişikliği de hedefliyor. Halen soru, Kuzey Kore’nin Çin şemsiyesi altında olması gibi, İran da Rusya şemsiyesine girer mi? 16 Temmuz’daki Trump-Putin zirvesinde İran’ın konuşulması bekleniyor.

 

AB’den çıksana... Ne işin var AB’de?

ABD Başkanının Fransa Cumhurbaşkanına “Neden AB’den çıkmıyorsunuz? Çıkın...”dediği bir dünyadayız.

Trump’ın elinde balyozla Batı ittifakını yıkmaya giriştiğini düşündüğümüzde, abartmıyorduk. Süreç devam ediyor ve yeni bilgilerle destekleniyor.

Trump en son Macron’a “AB’den çıkarsanız, size AB’den daha iyi şartlarla ikili ticaret anlaşması sağlarım”demiş. Olay yeri Beyaz Saray. Tarih, birlikte Beyaz Saray bahçesine ağaç diktikleri nisan. Sonra da ağaç bahçeden kaybolmuştu.

İki Dünya Savaşı yaşanmış... Milyonlarca insan ölmüş. Almanya’yı zapt edebilmek için AB kurulmuş. Fransa, Almanya’nın sözde eşiti olma görevini üstlenmiş… Trump diyor ki “Boşverin AB’yi…” Brexit örneği varken, “AB’den çıkılmaz” diye bir şey yok ama Trump’ın dünyayı nasıl gördüğü ya da görmediği, sözünün nereye gittiğini bilip bilmediği konusunda bir örnek. Macron Fransa’da “AB’den çıkalım” dese, taşlanır. Ancak Le Pen dese, biraz destek bulur. Zaten Trump Le Pen’i iktidarda görmek istiyor.

Siyasi ve jeopolitik açıdan deprem etkisi taşıyan‘AB’den çıkın’ önerisinin Nisan’dan beri gizli tutulması ve şimdi sızdırılması da manidar. Diyalog, daha önce gördüğümüz bir şeyi destekliyor: Trump için bütün ülke toplulukları, siyasi ittifaklar, ticaret ortaklıkları, tehdit. Hepsinin dağılması, ortamın sıfırlanması ve herkesin tek tek ABD ile yeniden bağ kurması hedefleniyor. Bu bağın kurallarını ABD kuracak ve daha sonra çok lazımsa, ittifak kurulacak.

Aynı mantıkla İran’a ambargo, aslında AB’ye ambargo demek. AB şirketlerine ‘İran’ı bırakın bana gelin’diyor. Fransa ve Almanya’yı hedefe koydu. AB denen oluşuma şiddetle karşı. Önceki gün seçmenlerine ‘Avrupa ülkelerini severim. Ama AB denen şey kötü’deyip AB’nin ABD’ye ticaret fazlası verdiğini söyleyip, hayali bir rakam verdi. Rakamın doğru olup olmaması kendince önemli değil. Siyaseten ve ekonomik olarak ‘AB kötü’ diyorsa, öyledir!

 

Trump NATO’yu dağıtıyor

Tarih: Mart ayı. Yer: Beyaz Saray Oval Ofis. İsveç Başbakanı Lofven gelmiş, Trump ile konuşuyor.

İsveç Başbakanı diyor ki: Biz NATO üyesi değiliz, ancak tek tek her olayı kendi başına değerlendirerek NATO ile işbirliği yapıyoruz...

Trump’tan yorum: Belki biz de öyle yapmalıyız...

İsveç Başbakanı gece uyuyamamıştır. Sonra da Almanya başta, diğer AB’cilere yetiştirmiştir. Diyelim bir ülkenin başı derde girdi, saldırıya uğradı. Trump’a ‘yetiş’ diyecekler, o da bakacak: Borcunu ödemiş mi, Uslu-cici çocuk olmuş mu?

Mart konuşmasının ayrıntısını Obama’nın yardımcısı Biden geçen hafta Avrupa’da bir konuşmasında sızdırdı. ABD medyası olayı Beyaz Saray’a sordu. Biden sızdırdığı için ‘yalan’ diyemediler. Verebildikleri en tutarlı cevap “Trump şaka yaptı...”oldu. Biliyoruz ki, Trump şaka yapmıyordu.

Haydi o, o zamandı. Ya şimdi? Kanada’daki kavgalı G7’den de sızıntı geldi. Orada da, 11-12 Temmuz NATO Brüksel zirvesi için“İlginç bir zirve olacak. NATO da NAFTA kadar kötü. ABD için çok pahalıya geliyor”demiş.

Daha buna ‘şaka’ diyen olmadı. Ancak Trump’ın NAFTA’yı dağıttıktan sonra NATO’yu da NAFTA ile aynı kefeye koyması, Avrupa’yı hoplattı. NAFTA ne? ABD’nin Kanada ve Meksika ile ortak serbest ticaret bölgesi. NATO ile tek benzerliği, ikisinin de N harfiyle başlaması. Merkel boşuna “Savunmamız için artık ABD’ye yaslanamayız”demiyor. Trump’ın üyelerin az savunma harcaması yaptıklarını bahane ederek NATO’ya saldırması, görülmüş şey değil. NATO hep dış saldırılara karşı kendini ayarlamıştı. Şimdi kurucusu ABD, NATO’yu dağıtıyor.

Bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan 11-12 Temmuz’da ABD ve AB ile karşı karşıya gelecek. Karşılarında yeni ve güçlü bir Türkiye olduğunu biliyorlar. NATO’daki ve AB’deki zaafı ve çatlakları Türkiye görüyor. Türkiye’ye şiddetle ihtiyaçları var. Çalkantıya karşı milli hedefleri hızlandırmak gerekiyor. O yüzden ‘Evvela Türkiye’.