Uzun zamandýr aldýðým en iyi siyasi haberlerden biri, Baþbakan Erdoðan’ýn dün meclis grubunda sarf ettiði þu sözlerdi:
“Öðrencilerimiz... Yerel dil ve lehçeleri öðrenme imkanýna kavuþuyorlar. Örneðin, yeterli sayýda öðrenci bir araya geldiðinde, Kürtçe bir seçmeli ders olarak alýnabilecek, öðretilecek ve öðrenilecek. Bu, tarihi bir adýmdýr.”
Evet, bu, gerçekten de tarihi bir adým. Biraz gecikmiþ de olsa, çok önemli bir reform. Ve tam da AK Parti’nin artýk duraðanlaþtýðýnýn düþünüldüðü bir dönemde, geleceðe dair bir umut ýþýðý...
Ancak eminim ki bu seçmeli Kürtçe dersi reformuna karþý çýkacak veya dudak bükenler de olacak.
Karþý çýkanlarýn, MHP dünyasýndan gelecek olmasý muhtemel. Bunlarýn temel itirazlarýnýn “memleket bölünecek” kaygýsýna dayanmasý da muhtemel. Oysa memleket, Kürt kimliðine saygý duyulduðunda deðil, asýl duyulmadýðýnda bölünme tehlikesiyle karþý karþýya kalýr.
MHP seçkinlerinin bir türlü görmek istemedikleri gerçek, Türkiye’yi “sadece Türk” kýlma projesinin çoktan iflas ettiði ve bunda ýsrar etmenin asýl “bölücü” tutum olacaðýdýr. Patenti Kemalizm’e ait olan söz konusu projenin bugün CHP tarafýndan bile terk edilmekte oluþu (ve bunun MHP’yi Türkiye’nin en Kemalist partisi kýlma riski) ise MHP seçkinlerinin üzerinde düþünmesi gereken bir baþka açmazdýr.
Kürtçe’ye evet, ayrýþma hayýr
Ben, Türkiye’nin bir etnik çatýþma ve bölünmeden ancak daha fazla “açýlým” temelinde korunabileceðine inandýðým için, AK Parti’nin Kürt sorunundaki tüm reformlarýný destekledim, destekliyorum. Hatta daha da fazlasýnýn gerekli görüyorum.
Örneðin Kürt vatandaþlarýn aðýrlýklý olarak yaþadýðý beldelerde tabelalar, belediye kararýyla, çift dilli olabilmeli. Mahkemelerde isteyen her sanýða Kürtçe savunma hakký (ve dolayýsýyla tercüman hizmeti) saðlanmalý. Meclis’te dahi, bence, Kürtçe konuþmak isteyen vekillere bu imkan tanýnmalý.
Bu minvalde Kürtçe’nin “ikinci resmi dil” sayýlmasýný dahi tartýþmalýyýz. (Finlandiya’ya bakalým mesela: Ülkede Ýsveçli nüfusu sadece yüzde 7 olmasýna karþýlýk, Ýsveççe ülkenin ikinci resmi dili sayýlýyor.)
Ancak tüm bunlarý savunurken, Türkiye’de etnik temelli bir federasyon veya “otonom bölge” kurulmasýna karþý olduðumu da hemen belirteyim. Çünkü böyle bir coðrafi ayrýþma, hem etnik gerilimi artýracak, hem de güneydoðuyu PKK’nýn totaliter hedeflerine kurban edecektir.
Kürtleri, coðrafi ayrýþma talebinden uzaklaþtýrmanýn en emin yolu ise, kavuþmayý umduklarý “Kürt vataný” duygusunu Türkiye’nin tümünde hissettirmektir. Bu da Kürtçe’yi daha fazla kucaklayacak reformlarla olur.
Ya Kürtçe müfredat?
Gelelim hükümetin “seçmeli Kürtçe dersi” reformuna dudak bükmesi muhtemel olanlara. Yani BDP çevresi ve kimi “liberal”lere...
Bunlar, “seçmeli ders yetmez, Kürtçe müfredatlý okul istiyoruz” diyor ve bunu bir “insan hakký” sayýyorlar.
Oysa ben, klasik liberal geleneðe baðlý kalarak, insan haklarýný “negatif haklar”la sýnýrlýyor, “pozitif haklar”ý ise sadece talep olarak görüyorum.
Örneðin, “devlet benim evime el koymasýn” demek, sizin en doðal hakkýnýzdýr. Ama “devlet bana ev versin” diyorsanýz, bu bence bir “hak” deðil, “talep”tir.
Bu mantýkla, bence devletin istenen her dilde eðitim verme zorunluluðu yoktur. (Amerikan devletinin okullarý da sadece Ýngilizce müfredatla eðitim veriyor.)
Devletin, sadece farklý dillerde özel eðitimi yasaklamamasý gerekir, ki bu alanda Anayasa’nýn 42. maddesinin reforme edilmesine ihtiyaç var. O yapýldýktan sonra, isteyen Kürtçe müfredatlý özel okul açar, isteyen de çocuðunu oraya gönderir.