Türkiye aleyhtarý ciddi bir körleþtirme, ters yüz etme projeksiyonuyla karþý karþýyayýz... Buna yazýlý görsel dünya medyalarýndaki anti-Erdoðan cepheleriyle, Ýslamofobia dalgasý da eþlik edince... Ciddi anlamda menfi bir bilinç kaymasýna maruzdur Türkiye diyebiliriz.
Kendimizi anlatabilmek adýna müdafaa zorunluluðumuz yok elbette. Lakin küresel eðilimlerin medyatik diktasýna tabi bir algýlar dünyasýnda yaþýyoruz. Doðuyu, Ýslam toplumlarýný, Türkiye siyasetini ayný torbaya koyup, rijit bir “öteki” seddi örülüyor. “Bilinç sürüklenmesi” de diyebileceðimiz bu küresel algý operasyonu, Haçlýlara has eski savaþ yöntemlerinden çok daha sinsi...
Ne yapabiliriz, ne yapmalýyýz? Medyalarýn, yazýlýsý, görseli, net ortamýndaki tavrý elbette önemli hatta diplomatik anlamda deðerli sonucu çýkýyor buradan. Ama birebir emek verilerek sabýrla örülen gerçek iliþkileri de yabana atmadan...
Özellikle Avrupa’da minare ve tesettür üzerinden görünürlük arz eden Ýslam ve Doðu þiarlarýna karþý yönetilen ýrkçý tepkiler giderek yaygýnlaþýyor. Ýslam kadýnlarýný hem kurtarýlmasý gereken zavallý hem de ayný anda aktif birer militan olarak sunan bu bakýþ açýsýna, özellikle Ýslam kadýnlarýnýn verecekleri cevaplar çok önemli... Ne Türkiye Türkiye’den ibaret, ne de tesettürlü kadýn kendisinden ibaret... Türkiye, tüm mazlum coðrafyalarýn da rumuzu olarak iþaretlenen hedefteki ülke... Fransa’da, sokak ortasýnda darp edilerek kollarý kelepçelenen Cezayirli göçmen kadýn da kendisinden ibaret deðil... Örtülü kadýn, kendisini savunamayan, tek darbede yere çökertilip bilekleri arkadan baðlanýveren zaman dýþý-modern karþýtý-þeytani bir kimlik olarak lanse edi
liyor...
Geçtiðimiz haftalarda Meryem Göka, Alman ZDF televizyonunda katýldýðý programla, Avrupa’daki Türkiye aleyhtarý algýyý ve kendisini ifade edemeyen Ýslam kadýný bilgisini ters yüz etti. 15 Temmuzda nelere maruz kaldýðýmýzdan söz etti. Güya demokratik Avrupa’nýn darbe sever yüzünü göz önüne serdi. Mülteci krizinde sýnýfta kalan insanlýðý iþaret etti. Sadece gurbetçilerimiz deðil hepimiz gönülden bir oh çektik. Bir nebze de olsa yaþadýklarýmýzý, maruz kaldýklarýmýzý, sahiciliði üzerinden sunabilmesi Meryem Hanýmýn hepimizi rahatlatmýþtý...
Bunu Malezyadaki Asya Siyaset Kongresinde de izledim. 15 Temmuz darbe ve iþgal giriþimini birlikte deðiþik ortamlarda dünyaya anlatmaya çalýþtýk... Bu çalýþmalar esnasýnda kadýnlarýn aktivitesinin ne kadar anlamlý olduðunu izledim...
Meryem Göka, Alman bir anne ile Türk bir babanýn evladý olarak Almanya’da dünyaya gelmiþ. Üniversite günlerinde Türkiye’ye kesin dönüþ yapmýþlar ve ODTÜ’de biyoloji okumuþ Meryem Haným. Þeref derecesiyle bitirmiþ okulunu ama mesleðini yapabilme fýrsatý olmamýþ. Rahmetlik Helga Teyze, Gül Teyze ismini almýþ. Hayatýnýn son yýllarýný hasta olarak geçirmiþ ve kýzlarýnýn özenli bakýmý altýnda son nefesini teslim edince de, Cihanbeyli’deki eþinin yanýna yatýrývermiþler onu, Allah rahmet eylesin... Girdiði her okulu dereceyle bitiren Meryem Haným, uzunca ‘’ evde kaldýktan’’, tüm evlatlýk vazifelerini sabýrla yerine getirip birbirinden terbiyeli üç de oðlan büyüttükten sonra siyaset yapmaya karar vermiþ... AK Parti Kadýn Kollarýnda vazifeye baþlamýþ. Bugün, 4 milyon kadýn üyesi olan dünyanýn en büyük kadýn kuruluþlarýndan birisi olan AK Parti Kadýn Kollarý yöneticilerinden. Çift dilli, Almanca ve Türkçe birlikte gidiyor zihninde, Ýngilizcesi de mükemmel... Ama onun “insanca”sý hepsinden has. Maldivliler, Filistinliler, Pakistanlýlar onu kendi kardeþleri, ablalarý gibi tutuyorlar...
Bu hayat hikayesini önemsememin sebebi, sadece Helga teyze üzerinden renkli ve gerçek anlamda bir ‘’hidayet hikayesi’’ olmasý deðil sadece... Bir evlat olarak Meryem Hanýmýn bu çift kültürlülük içinden çýkarttýðý ‘’Türkiye’ye ait’’ olmak bilinci hatta “Türk’lük” diyelim... Türklüðü bir ýrk, doðum, etnisite olarak sunan geçmiþ yüzyýlýn bilgisi, Meryem Hanýmýn hayat hikayesinde alaþým deðiþtiriyor. Alman bir anne ile Türk bir babadan doðmuþ bir evlat olarak, annesi de babasý da Türk olan pek çoðumuzdan çok daha fazla, etkili ve doðru þekilde savunuyor Türkiye’yi... O bir “savunan kadýn”...
Üstün baþarýlý bir kadýn olmasýna raðmen, hem baþörtü yasaðý hem de hasta annesinin bakýmý, çocuklarýnýn yetiþtirilmesi gibi sebeplerle uzun yýllar “ev”de kalmýþ olmasý da gençlere önemli bir ibret. “Ev”, hayatýn sonu deðil. Veya hayatý ziyan etmiþ olmak da deðil bu sabýrla geçmiþ yýllar. Hatta sabrýn bereketi, mahsulü bile diyebilirim Meryem Hanýmýn toplam kariyerine... Hayat, bir þekilde hizmeti hedeflemiþ herkese bir imkan sunuyor. Büyük denizlere dökülebilen nehirler, ancak en sabýrlý olanlarýdýr...