Hem dehşetli, hem uyarıcı gelişmeler..

Amerikan Parlamentosu olan Kongre'nin Senato kısmından, 27 senatör, Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken'a bir mektup yazarak, 'Türkiye'nin ürettiği 'droneların Amerikan çıkarlarını tehdit ettiğini, SİHA'ların, istikrarsızlıkları daha da ileri taşıma potansiyelinin görmezlikten gelinemeyecek kadar büyük olduğunu' belirtip, 'Bizler ABD'nin çıkarlarını ve müttefiklerini tehdit eden, yeryüzünün birçok bölgesinde istikrarsızlığa yol açan Türkiye'nin silahlı insansız hava aracı (SİHA) programı konusundaki endişelerimizi ifade etmek istiyoruz.' demeleri ve, 'Türkiye'nin Amerika'yla olan onlarca yıllık yakın işbirliğine rağmen, Rusya S-400 füze hava savunma sistemlerini almasıyla, bu işbirliğini ihlal ettiğini' savunmalarının yazıldığı mektupta, Ankara'nın NATO üyelerine müttefikliğe sığmayan adımlar atmayı da sürdürdüğüne ve ve geçen yıl Dağlık Karabağ'daki Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında, Azerbaycan'a SİHA sevk ederek sonucu etkilediğine, Suriye'de ABD'nin partneri YPG'ye karşı da SİHA'larını kullanıldığına ve Libya'daki iç-savaşta da Türkiye SİHA'larının etkili olduğuna' ve kezâ

'Türkiye'nin ürettiği SİHA'ların, Kafkasya, Güney Asya, Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki istikrarsızlıkları daha da ileri taşıma potansiyeli görmezden gelinemeyecek kadar büyük olduğu..' şeklindeki suçlamaların üzerinde, Amerikan menfaatleri için ne büyük bir tehdit oluşturduğunu göstermesi açısından durulmalıdır.

*

Bu sözler bize çok şeyleri öğretiyor..

Hani, 'teknoloji dünyası bu kadar ilerlerken, Müslüman dünya niye geri kaldı?' diye hep sorulur ya; alınız, size cevabı; işte böyle..

İleri adım atamadınız mı ve düşmanınıza benzemeye çalıştınız mı, düşmanınız da sizi kendisine, kendi istediği şekilde benzetmeye çalışır ve onun planı dışına çıktığınızda da işte böyle engellenmelerle karşılarsınız.

*

Avrupa teknoloji alanında, 'sanayi inkılabı /endüstri devrimi' diye anılan gelişmeleri gerçekleştirirken, emperyal dünya, Müslüman toplumlara hükmedenleri, Müslüman halkların ve hükûmetlerin teknolojik gelişmelerle ilgilenmemeleri gerektiği konusunda zorlamışlar ve bunda başarılı da olmuşlardır.

Unutmayalım ki, -Avrupa güç dengeleri içinde, aykırı bir yeri olan Almanya bile- iki dünya savaşında da yıkılmış olmasına rağmen, yeniden ayağa kalkarken; Rusya, Japonya, Çin ve hattâ, Hindistan bile dev adımlarla ilerlerken; -Türkiye de dahil- Müslüman toplumların başındaki hükûmetler, yazık ki son 150-200 yıldır, tam mânâsıyla emperyal güç odaklarının zihniyetine teslim olmuş kadroların eline terkedilmişlerdir.

Bu fâsid daireyi kırmak isteyen 2. Abdulhamid'in yüksek mektepler açması ve sanayileşme alanındaki çabaları, 1908'deki 2. Meşrutiyet'le engellenirken; Erbakan merhûmun kitleleri 50 yıl boyunca uyandırma çabaları ve Erdoğan'ın 20 yıla yaklaşan yönetiminde teknolojik ciddî çabalar ortaya koyması meyve vermeye başlamış bulunuyor. Ve, Amerikalı senatörlerin ifadeler, aslında sadece onların değil, Avrupa'nın güçlü devletlerinin her birisinin de düşüncelerini yansıtmaktadır.

Ama, Türkiye'nin bu alandaki gelişmesinin, bütün Müslüman dünyasının da gücü halinde sonuçlar vereceğinden korkuluyor. Yani, Türkiye'nin bu yoldan geri adım atması artık mümkün de olmadığından, düşmanlıkları daha baştan göze almak zorundadır.

-Birkaç NOT:

1- Hatay'dan İzmir'e kadar uzanan güney Anadolu ormanlarında, iki haftayı aşkın bir zamandır devam eden ve yüzbinlerce dönüm ormanları yok eden yangınların nihayet söndürülme noktasına geldiği anlaşılıyor..

Ama, şimdi de Batı Karadeniz'i vuran dehşetli seller.. Kastamonu, Karabük, Bartın ve Sinop'u ve ilçelerini mahvetmiş bulunuyor. 20'ye yakın insanın hayatının kaybetmesi ve evler, mahalleler, otomobiller, yollar, köprüler, hastaneler gibi nice zenginliklerin eriyip gitmesi de bir diğer facia yumağı halinde karşımızda..

Bu konuda dün akşam, Prof. İhsan Çiçek TRT'de konuşurken, 'Anadolu'da Selçuklular ve Osmanlılar zamanında yapılan köprüler asırlardır hâlâ ayakta iken, Cumhuriyet döneminde yapılan köprüler niye dayanıklı değil?' cümlesi bilhassa dikkat çekici idi ki, cevabı da kendi içindeydi..

2- Ülkemizde, 'yabancı düşmanlığı'nı tahrik edenler, sadece Almanya'da yerleşen 4 milyon kadar Türkiye kökenli kitlelerin benzer dışlamalara maruz kalması için, 'neo-naziler'e ve diğer ırkçılara bahane teşkil edeceklerini de düşünüyorlar mı?

3- Algı oluşturma yöntemiyle kitleleri kandırmanın ve tahrik etmenin ilginç bir örnek olarak, İran'da sosyal medyada paylaşılan bir videodan söz edelim kısaca: ' İstanbul'daki Çamlıca Câmii'nin videoya çeken İranlı turist bir kız, bu câmiin muhteşem görünüşüne değindikten sonra, bu câmiin, İran'da 8 yıldır cumhurbaşkanlığı yapan ve vazifesinin 10 gün önce tamamlayan Hasan Rûhanî'nin, -İran halkı o kadar yoksulluk içindeyken- Türkiye'ye verdiği altınlarla yapıldığını ve dahası Erdoğan'ın bu câmie Hasan Rûhanî'nin adını vermeyip, kendi adını verdiğini' bile iddia edebiliyordu..

Komik olmasının ötesinde, böyle, baştan sona yalan iddialarla hemen her toplumun içinde tuzağa düşürülen bir avanaklar güruhunun bulunduğuna özellikle dikkat edilmesini gerektiren bu çarpıcı örnekten alınacak dersler, kendi ülkemiz açısından da düşündürücü değil mi?

*