Hem “İstanbul modeli” hem Kılıçdaroğlu, öyle mi?

Senaryonun bini bir para. Günlerdir Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak, bu konuşuluyor. Meral Akşener "Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım, başbakan adayıyım" dedi ya, herkes kuyudaki taşı çıkarma telaşında.

Diyeceksiniz ki, senin bu yaptığın ne? Doğrudur, bu da bizim ekmek kapımız! Türkiye'de siyasetin iğvası gazetecileri gündemsiz bırakmıyor. Şöyle çiçek böcek, yeme içme, gezip görme yazalım diyemiyoruz. Hep siyaset, hep siyaset!

Lafı ne kadar dolandırırsan dolandır, gideceğin yer siyaset dükkanı! Bizimki bu hesap.

Bahse konu edeceğim husus "muhalefet ittifakı"nın aday çıkmazı. Ama önce bana en keyifli gelen öneriyle başlamak istiyorum; "Bakmışsın AK Parti 'tamam hadi, madem çok ısrar ettiniz dönelim parlamenter sisteme dese, nasıl olur." Bunun üzerinde biraz duralım...

Bu önerinin dile getirilme sebebi malum, AK Parti'nin muhalefetin yaptırdığı anketlerde dahi açık ara birinci parti olması. Darbe falan olmadıkça (ki artık darbeleri girişim halinde boğan bir milli şuur oluştu çok şükür) parlamenter sistemde seçimin galibi daha uzun seneler açık ara AK Parti gözüküyor.

AK Parti ne demeye sistemi değiştirdi peki? Neden kendini 50+1'e zorlayacak ve prematüre partilerin bile fasulyeden nimet sayıldığı bir sisteme ön ayak oldu?

Türkiye'nin son 5-6 yılda kalkınma anlamında katettiği yol, 'güçlü meşruiyet'e dayanan 'güçlü hükümet'in sağladığı avantajlarla mümkün oldu. Elimizi vicdanımıza koyup hakkı teslim edelim; mezarlıklara ibrik asmanın ve İDO'nun büfelerindeki kağıt bardakları denizci arması desenli tasarlamanın (buraya da bir parantez açayım, beğendim) büyük hizmet sayıldığı bir vasatta AK Parti'nin bugüne kadar yaptıkları muhalefetin hayal dahi edemeyeceği seviyeleri temsil ediyor.

Buna bir de cumhurbaşkanlığı sisteminin sağladığı hız ve hareket kabiliyeti eklenince; en fazla saldırıya uğradığı, ekonomik ve siyasi olarak aşağı çekilmek istendiği ve bunun da darbeler ve açık ekonomik tehditlerle denendiği bir ortamda dahi Türkiye'nin tekeri dönmeye devam etti ve büyük projeleri hayata geçirmeyi başardı.

Şimdi yine birileri "Millet artık yatırıma doydu" diyecek (sanki yatırım yapmak suçmuş gibi). Ama AK Parti tam da bu işte! "Millet yatırıma doydu" denildiğinde de yatırım yapmaktan kendini alıkoyamayan, "Hizmet hizmet nereye kadar?" denildiğinde dahi "Hizmet etmeyeceksek niye siyaset yapıyoruz" diyen bir liderin partisi.

Parlamenter sistemde devam edilse hiçbir sorun yaşamayacak olmasına rağmen kendi kendini zorlayarak Türkiye'yi cumhurbaşkanlığı sistemine taşımasının sebebini de ben burada görüyorum.

Türkiye gücünü bu sistemden alıyor. Millet İttifakı, stratejisini bu sisteme göre geliştiriyor. Bir zamanlar Meclis'e dahi giremeyen CHP'nin bugün yüzde 20-25'lerden geri düşmemesinin sebebi de aslında AK Parti. Yani bir anlamda muhalefet de gücünü cumhurbaşkanlığı sisteminden alıyor.

Peki aday işi ne olacak? Kemal Kılıçdaroğlu 2021'in başına kadar bu soruya kendi namına hiç olumlu cevap vermedi. Her seferinde "Daha kapsayıcı bir aday olmalı" diyerek kendi partisinin pek de kapsayıcı olmadığını itiraf etmiş oldu. İstanbul ve Ankara belediyelerinin kazanılması Cumhurbaşkanlığı seçimi için de model alındı ve "İstanbul modeli" tanımı dolaşıma girdi.

İttifak partileri arasında pay edilen bir nimet olarak İstanbul modeli!

Bunu hükümette de yapabileceklerini düşündüler.

Ama öyle anlaşılıyor ki pasta büyüdükçe yüzde 35, yüzde 15, yüzde 25 gibi paylaştırmalarla ittifak gemisi yürümeyecek. Kemal Kılıçdaroğlu kendi adına aday olabileceği sinyalini verdikçe Meral Akşener "Ben cumhurbaşkanı adayı değilim, başbakan adayıyım" demeye başladı.

Bana kalırsa Meral Akşener'in cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylemesinden daha önemli husus, "seçimi kazanacak ve Türkiye'yi parlamenter sisteme taşıyacak" bir adaya işaret etmesiydi. Yani hem "İstanbul modeli" deyip hem Kemal Kılıçdaroğlu, ne alaka öyle değil mi?

Pazzle'ı tamamlarken iş görebilecek bir ipucu sorusu; sizce Ekrem İmamoğlu, Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ya da İl Başkanı Kaftancıoğlu ile mi yola devam eder yoksa kendisini Fatih Sultan Mehmed'in veliahtı ilan eden Meral ablasıyla mı?