Habertürk’te CHP’nin Ýstanbul adayýný izliyorum.
Adam tam bir kibir abidesine dönüþmüþ þimdiden. Her tarafýndan kibir akýyor. Kendinin övülmesinden derin bir memnuniyet duyuyor. Hoþuna gitmeyen her sorudan rahatsýzlýk duyuyor. Bu rahatsýzlýðýný kibirle ve yer yer küstahlýkla buluþan bir üslupla dile getiriyor.
Hoþgörüsüzlükte sýnýr tanýmýyor. Kendisine hoþuna gitmeyen sorular soran gazetecilerle biçimsiz bir tavýrla tartýþmaktan kaçýnmýyor. Onlarý adeta kendisine baðnazca baðlanmýþ militanlarýn önüne atmaktan haz alýyor. Fena halde sinirleri harap olmuþ besbelli.
Gerçek yüzü giderek ortaya çýktýkça ne denli kibirli, kaba ve tehditkâr olduðu anlaþýlýyor.
Bu adamý “siyasi mesih” olarak görenlere sadece acýrým.
Ýstanbul’u yönetmeye ehil biri olmaktan fersah fersah uzak. Televizyonda yalan yanlýþ bilgiler veriyor Büyükþehir Belediyesi ile ilgili. Sonra genel sekreter mesaj atýp verdiði bilgilerin doðru olmadýðýný rakamlarla bildirince kibirle kasýlýp tehditler savuruyor. “Seninle 24 Haziran günü görüþürüz. O zamanda gösteririm ben dediklerimin doðru olduðunu” diyor.
Bu üslup ve tavýr karþýsýnda gelin de utanmayýn! Ertesi gün esnaf ziyareti yapýyor. Genç bir esnaf kardeþimiz kendisine televizyonda PKK-FETÖ bahsinde dedikleri konusunda tepki gösteriyor. O genç esnaf eksik bilebilir, yanlýþ bilebilir. Sonuçta kendince doðru bildiði veya kendisine iletileni doðru kabul ederek bir tepkide bulunuyor.
Hani demokratik tepki bir haktý? Gayet medeni bir biçimde soruyor ve tartýþýyor. Peki o “herkesi kucaklarým” diyen “sevgi pýtýrcýðý” maskeli CHP adayý ne yapýyor? Kibirli ve küstah bir tavýrla o gencimizin üstüne yürüyor.
“Ukalalýk yapma!” diye baðýrýyor üstüne kinle. Ayrýlýrken de yanaðýna avuçlarýyla vuruyor usulcana. O yanak vuruþundaki öfkeyi ve tahammülsüzlüðü gördüðümde hem üzüldüm hem utandým. Bu adamýn eline güç ve kudret geçerse neler yapabileceðinin resmidir bu!
Bu adamýn bir adý yok mu?
Bir adamý adýna ve soyadýna layýk deðilse adýyla deðil sanýyla anmak bence en doðrusu.
Bunun talimatla bir ilgisinin olmadýðýný Erdoðanfobik müptezellere anlatmaya gerek yok.
Cumhurbaþkanýmýz devlet katýnda istiþareyi kurumsallaþtýrmak için önemli bir adým attý. Cumhurbaþkanlýðý Yüksek Ýstiþare Kurulu’na seçilenler üzerinden siyasi tartýþmalar yapmak bu kurumun önemine gölge düþürür. Bu kurula ilk etapta üye olarak seçilenler geçmiþte meclis baþkanlýðý yapmýþ isimler. Parti gözetmeksizin geçmiþteki tüm baþkanlara kurul üyeliði teklifinde bulunuldu. Yani hiç kimse parti aidiyetinden dolayý dýþarýda býrakýlmak istenmedi. Bazýlarý yaþlýlýk ve saðlýk sorunlarýný gerekçe göstererek affýný istedi. ANAP’lý Yýldýrým Akbulut gibi. CHP’li Hikmet Çetin ise sanýrým siyasi nedenlerle teþekkürlerini bildirdi.
Elbette süreç içinde bu kurul, millet katýnda temsil yeteneði ve bilgisiyle temayüz etmiþ baþkaca saygýn isimlerin katýlýmýyla daha fonksiyonel hale gelecektir.
Devlet ve millet için gerekli olan bu kurulu itibarsýzlaþtýrmamak lazým.
Bu baðlamda bazý mülahazalarýmý paylaþma gereði duyuyorum.
Kurul üyeliði münhasýran birilerinin þahsý için düþünülmüþ bir makam olarak görülmemelidir. Baþka bir deyiþle, birilerinin kendini siyaseten baþkalarýndan imtiyazlý addetmesi için oluþturulan bir makam olarak telakki edilmemelidir.
Kurul üyelerinden beklenen þey, egolarýný deðil yalnýzca akýllarýný konuþturmalarýdýr.
Kurulu AK Parti siyasetinin bir unsuru haline dönüþtürmek ne kadar yanlýþsa, kurul üyeliðini siyaseten araçsallaþtýrmak da bir o kadar yanlýþtýr.
Kurul üyeleri kendilerini siyasi kavgalarýn veya polemiklerin bir tarafý kýlarlarsa kurulun saygýnlýðýna gölge düþürürler.
Bu kurul “devlet aklý” için gerekli bir kuruldur; AK Parti için deðil! Unutulmasýn ki AK Parti’nin kendi yetkili kurullarý vardýr.