‘Hem sana mailim hem de devlete’

“Hem saza mailim hem de sohbete / hem sana mailim hem de devlete” diyor Pir Sultan Abdal.

Gerçekten de zor tercihlerle dolu bu dünya. Birbiriyle taban tabana çelişen iki tercihin gereklerini aynı anda yapmak mümkün değil.

Siyasetin dünyasında da böyle bu.

Aynı anda hem kuzuyu hem kurdu tutamazsınız; aynı anda hem derin devleti hem hukuku savunamazsınız.

**

Yeni CHP demokrat olduğunu iddia ediyor, ama oligarşiden de geçemiyor.

Ak Parti, MHP ve BDP’nin de bir sürü tutarsızlığı var ama galiba hiçbiri CHP’ninki kadar “siyasi şizofreni” görünümünde değil.

Baykal CHPsi bizi sürekli bir gerilim filmine maruz bırakıyordu ama kendi içinde tutarlıydı.

“Yeni CHP” öyle değil.

Bir yandan Uludere katliamından ve yıldönümünde Roboski’ye gitmekten söz ediyor, diğer yandan “Silivri çıkarması” yapıp Ergenekon sanıklarına sahip çıkıyor.

Bir yandan tabanını genişletmek istiyor, diğer yandan bunun gereklerini yapmak istemiyor.

Bir yandan, Nişantaşı’nın dışına çıkmak, alt ve orta sınıflardan, mütedeyyin kitlelerden, Kürtlerden ve azınlıklardan oy almak istiyor, ama diğer yandan oyunu almak istediği bütün bu kesimlerin kanına girmekle suçlananlara açık destek veriyor.

**

CHP ifade özgürlüğü konusunda “ultra serbestiyetçi” bir çizgide olsaydı, ırkçı, ayrımcı fikirlerin de ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savunsaydı, Kılıçdaroğlu’nun ODA Tv sanığı Soner Yalçın’ın adil yargılanma hakkını savunmakla yetinmeyip bir de kitabını imzalamasını anlamak mümkün olurdu.

Doksanlı yıllar boyunca işlenen yargısız infazları, işkenceleri meşru gördüğünü söyleseydi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye’nin defalarca mahkum edildiği ihlallerin gerçekleştiği sırada görev başında olanların yargılandığı bugünkü davaları peşinen itibarsızlaştırmaya çalışmasını kimse yadırgamazdı.

Ama hem demokratlık iddia edip hem de yatağıSilivri’ye sermeyi izah etmesi mümkün değil.

Nitekim o da imkansızı başarmaya çalışmıyor, izah etmek için uğraşmıyor, sadece yapıyor.

**

Kimse CHP’nin en yaygın ve sürekli faaliyeti haline gelen Ergenekon sanıklarına destek politikasının, “adil yargılanma hakkı” kaygısından ibaret olduğunu söylemesin.

Çünkü sorarlar o zaman:

Siz bugüne kadar sanık haklarına ilişkin olarak hangi davada bu düzeyde bir duyarlılık gösterdiniz?

Eğer derdiniz adil yargılanma hakkıysa, örneğin KCK Davasında hiç sorun görmüyor musunuz? Görüyorsanız neden Diyarbakır’a da bir çıkarma yapmıyorsunuz?

Uyuşturucu satıcılığı, vergi kaçakçılığı veya bu türden başka suçların sanıklarıyla ilgili bütün davalarda her şeyin yolunda gittiğini mi düşünüyorsunuz?

Yoksa Ergenekon sanıklarına isnat edilen suçları - darbe, derin devlet ve emir komuta zinciri içinde işlenen cinayet suçlarını- benliğinizde ve ideolojinizde mahkum edememek mi asıl sorununuz?

Darbenin bir gelenek olduğu ve on yılda bir askeri müdahalenin yaşandığı bir ülkede darbe planlandığına mı inanmıyorsunuz, yoksa darbenin suç olduğuna mı?  

Veli Küçük’lere nasıl bu kadar rahat kefil olabiliyorsunuz? Onlara isnat edilen suçlamaların doğru olabileceğine hiç mi ihtimal vermiyorsunuz?

Ergenekon sanıklarına gösterdiğiniz anlayış ve empatinin onda birini Cumartesi annelerine ve adalet bekleyen kurbanların yakınlarına neden göstermiyorsunuz?

Göstermeye karar verdiğinizde, onların müdahil olduğu davaya da milletvekili gönderdiğinizde, o vekiller sanık sandalyesindekileri savunmak için orada olan diğer vekillerinizle aynı salonda karşı karşıya oturmayacak mı?

**

Hepimiz biliyoruz ki bu olmayacak.

Hepimiz biliyoruz ki CHP davaların yürütülüş biçimine değil, özüne karşı.

O, sanıkların kendilerine isnat edilen suçları işlemiş olabileceklerine inanmadığı için değil, tersine, inandığı için böyle hararetli destek veriyor.

“Siyasi şizofreni” görüntüsünün altında utangaç bir darbeci var.

Belki de bunun şöyle basit bir izahı vardır:

CHP baştan beri oligarşinin, yani ayrıcalıklı zümrenin partisi. Derin devlet oligarşiyi koruyor. Ve bu yüzden de CHP onun tasfiyesini istemiyor.

Öyle veya böyle,CHP değişemiyor.

Ne yazık ki gerçek bu.