‘Hemingway’in Kedisi’ne dair ‘İyifikir’

Edebiyathaber’de Ernest Hemingway’a ait bir mektup yayımlandı. Arkadaşı Ivancich’e 1953’te yazdığı bu mektupta, kedisi Uncle Willie’nin son saatlerini kaleme almış Hemingway. Mektubu benim için şoke edici bir pozisyona sokan şeyse, zavallı Willie’nin ölüm şekli. Ayakları kırılmış, yaralanmış bir şekilde sürüne sürüne de olsa eve kadar ulaşabilen kedisini, daha fazla acı çekmemesi için, sütünü içerken başından vurarak öldürüyor Hemingway. “ Daha önce de birilerini öldürdüğüm olmuştu ama tanıdığım ve 11 yıl boyunca sevdiğim birisini değil” diyor. Hemingway’in kitaplarındaki o bıçkın dilin, aşktan bahsederken bile örtbas etmediği şiddet sarmalının, bir edebiyat numarası, cafcaflı bir kurgu sanatı veya felsefi bir polemikten ibaret olmadığını gösteriyor bu kısa mektup... Zaten mektup da değil, artık medyadır bahsettiğimiz şey.

 

***

Dün Dergah Dergisi’ndeydim, hocamız Mustafa Kutlu’ya uğradım, çok özlemişim. Şair İbrahim Tenekeci’nin boş bıraktığı kafeste artık bir saka kuşu ötmüyor. Bu rahmetlik kuş, biraz kıskançtı bana sorarsanız zaten. Biraz kalabalık geldiğimizde, neşeyle konuştuğumuzda bu işe fena bozulur, kendince gençlerin sesini bastırabilmek için bildiği bütün şarkıları şakımaya başlardı. Sever miydim onu yoksa alışkın mıydım bu kuşa emin değilim ama sevmekle alışmak birbirine yakın işlerdir sanırım. Çoktandır boş o kafes. Başka bir şair arkadaşımızın yolladığı kağıttan kuşları renkli kurdelelerle duvardaki boş kafese asmış Mustafa Ağabey. Bu bana ayrıca hüzün verdi. Mor, sarı ve kızıl renkli kadife kurdeleleri nereden buldu acaba, onları boş kafese bağlarken, içinden neler geçti... Ustamızın yanına diz çöktüğümüzde bize söylediği ilk nasihattir, “ iyilik”. Şiir, fotoğraf, hikaye, müzik, roman, film... Neyle uğraşırsanız uğraşınız, eserinizden önce hayatınızda iyiliğe dair izler taşımalısınız. İz de ne demek? İyi olmalısınız! Sadece yaptığınız sanatın iyi olması değil, hayatınızı iyi bir kimse olarak yaşamaktır onun önerisi. Hayat, iyilik üzre icra edilen en büyük sanattır Kutlu’ya göre.

***

Binnur Feyizli, yıllarını televizyonculuğa adamış önemli bir isim. Sebatkar emeklerle ince ince ördüğü görsel dille, insanları “iyi fikir” sahibi olmaya, “aklı selim”e davet ediyor. Reyting kavgalarının kıran kırana geçtiği, her saniyesi milyarlık rakam bütçeleriyle tartılan gürültülü bir endüstrinin içinden, iyiliğe dair bir sesi çıkartabilmek elbette yürek istiyor... Televizyon, sahici ve kendi halinde akan hayatın aksine, imajlar üzerinden tertiplenmiş başka bir başarı/kariyer bilgisi dayatıyor bizlere. Orada sadece hız ve tüketim hazzı var. Yavaş olana, hastaya, yaşlıya, gurbete, yoksula, yalnıza, pek de yer var diyemeyiz. Hemingway’in zavallı kedisi gibiyiz medyanın karşısında. Tüm bu despotik rekabet kurallarına görseller üzerinden maruz kalırken, en büyük darbeyi alan şeyse iyiliktir kuşkusuz. Çünkü “ne olursa olsun başarı”,her şeyin üstünü asfalt gibi örtüyor.

 

Binnur Feyizli’nin TRT aracılığıyla televizyonculukta açmaya çalıştığı pencere, sahici insanla medyanın kurduğu sanal insan arasındaki bariz farkı göstermesi açısından önemli. Siyaset, reklam ve dedikodudan ibaret olmayan hayatı bizlere yeniden hatırlatan alçakgönüllü bir dokunuştur bu. Ekranlardan tek taraflı olarak yükselen baskın sesli bir öğreticilikle değil... Ekranı aşarak, seslerin buluştuğu, birbirinin kimsesi olmayı deneyen, görmek üzere dayatılan medyayı işitmeye çağıran, sese ve söze çağıran davetiyle Binnur Feyizli ezber bozuyor...

Noam Chomsky’nin ifadesiyle “güdümlü gerçeklik” üzerinden “rıza üreten” medyaya, en iyi eleştiriyi yapacak olanlar da yine medyadan çıkacak. Binnur Feyizli’yi, Kutlu’ya has “iyi”liği ikame edişiyle de tebrik ediyorum.

Kedileri öldürmenin dışında da bir seçenek her zaman vardır çünkü.