Yakýn zamana kadar HDP’liler Tayyip Erdoðan’a büyük sempati duyuyorlardý.
Onun þu ya da bu þekilde iktidardan gitmesini hiç istemiyorlardý.
Nitekim 2013 yýlýnda Gezi isyaný baþladýðýnda HDP Genel Baþkaný Selahattin Demirtaþ, Tayyip Erdoðan iktidarýnýn yýkýlacaðý endiþesiyle HDP’lileri bu isyana katýlmamaya çaðýrmýþtý.
O zamanlar HDP’liler CHP’yi düþman safta görüyorlardý.
MHP zaten HDP’lilerin baþ düþmanýydý.
Tayyip Erdoðan’ýn baþýnda bulunduðu AK Parti iktidarýna ise fevkalade olumlu bakýyorlardý.
Zira Tayyip Erdoðan’ýn baþýnda bulunduðu AK Parti iktidarý, Kürtlerin sorunlarýnýn çözümü konusunda gelmiþ geçmiþ iktidarlar içinde en duyarlý olanýydý.
Aziz Nesin’in oðlu Profesör Ali Nesin’in dediði gibi, “AK Parti iktidarý Kürt sorunu konusunda büyük atýlýmlar yaptý. Kürtçe artýk serbest; Kürtçe kitaplar, dergiler çýkýyor; Kürtçe kanallar açýldý; insanlar çocuklarýna Kürtçe adlar verebiliyor; mahkemelerde Kürtçe konuþuluyor; kasabalarýn, köylerin deðiþtirilen Kürtçe adlarý tekrar eski adlarýný alabiliyor.”
Peki Tayyip Erdoðan’ýn baþýnda bulunduðu AK Parti iktidarý, Profesör Ali Nesin’in bu dediklerini ne pahasýna yaptý?
Anýmsarsanýz Tayyip Erdoðan, Kürt sorunu konusunda bu atýlýmlarý yaparken, bu adýmlarý atarken “Siyasi hayatýma da mal olsa bunlarý yapacaðým” demiþti.
Gerçekten de Kürt sorunu konusunda bu atýlýmlarý yapmak, bu adýmlarý atmak siyasi hayatýna mal olabilirdi.
Hatta hayatýna bile mal olabilirdi.
Çünkü bu konuda millet ve de devlet ikna edilemeyebilirdi.
Neyse ki sonuçta devlet de millet de ikna edildi.
Onun sonucundadýr ki Kürt sorununun çözümünde silahlý mücadele yerine masada müzakere sürecine geçilebildi.
Eðer müzakere süreci kesintiye uðramayýp devam etseydi, muhtemelen Kürtlerin baþka bazý istekleri de yerine getirilecekti.
Ancak bunun için PKK’nýn da devletin, milletin tepkisini çekecek eylemlerden özenle kaçýnmasý gerekmez miydi?
Devlete, millete meydan okumamasý, isteklerini zorla kabul ettirmeye çalýþmamasý gerekmez miydi?
Ama PKK ne yaptý?
Güneydoðu’da özerk bir yönetimi devlete, millete zorla kabul ettirmeye kalkýþtý.
CHP Genel Baþkaný Kemal Kýlýçdaroðlu’nun dediði gibi, “Kentlerde, kasabalarda hendekler kazýp 200 ton bomba tuzakladý.”
Ve sonuçta savaþýn acýmasýzlýðý kendini gösterdi; Güneydoðu’nun bazý yerleri harabe haline geldi.
Barýþ sürecine zaman tanýnmayýnca, zamanla çözülebilecek þeyler de çözülemez hale geldi.
Keþke “Türkiye partisi olacaðým” deyince milletin 80 milletvekilliðiyle ödüllendirdiði HDP, Türkiye partisi olabilseydi.
Türkiye’nin partisi olabilmek için de PKK’nýn sesine deðil, Türkiye’nin sesine kulak verebilseydi.
PKK’nýn sesine kulak vermek Türkiye partisi olmayý deðil, bölge partisi olmayý seçmek deðil miydi?
PKK’nýn sesine kulak vermek barýþý deðil, savaþý tercih etmek deðil miydi?
PKK’nýn hendekler kazmasýna karþý çýkmamak, barýþa mezar kazýlmasýna arka çýkmak deðil miydi?
Ne yazýk ki HDP, Türkiye’nin sesine deðil PKK’nýn sesine kulak vererek, barýþý deðil savaþý tercih ederek kendisine de, Türkiye’ye de yazýk etti.