Anne, ben barbar mýyým?” Sorunun muhatabý olan “anne” deðil, ama masum kardeþe ukalalýk eden haþin abla olarak þu yanýtý verebilirim: “Hepimiz barbarýz, gir gettona!” Bir iþgal hareketinin çadýrý mý olur, spesifik bir amacý olan protestocularýn mý, grev yapan iþçilerin mi, barýnak bulamamýþ göçmenlerin mi, yoksa depremde evsiz kalanlarýn mý? Orasýný hegemonya bilir! “Polis” egemenlerden sorulur! Barbarlar yani ötekiler gettolarýndan çýkmamalý, ortalýkta dolaþýrlarsa asfaltýn altýna süpürülmeli!
Lale Müldür’ün denemelerini topladýðý kitabýn adý 13. Ýstanbul Bienali’nin küratörü Fulya Erdemci’ye esin verdi. Erdemci’nin geçen hafta ÝTÜ Maçka Kampüsü’nde Bienal Direktörü Bige Örer ile birlikte düzenlediði basýn toplantýsýnda açýkladýðý kavramsal çerçeve “Anne, ben barbar mýyým?” sorusuyla simgeleniyor.
Erdemci’nin açýkladýðý gibi Eski Yunan’da barbar sözcüðünün kökeninde Yunanlý olmayan, yabancý anlamýna gelirdi; zamanla “politis” kentli yani vatandaþ olmayan anlamý yüklendi. Romalýlar için kalan herkes barbardý. Hýristiyanlar da ayný bakýþ açýsýný benimsedi ve Hýristiyan olmayanlarý barbar olarak gördü. Zamanla Romalýlara ve Hýristiyanlara göre barbar olanlar Batý uygarlýðýnýn bir parçasý haline geldi. Sonra da ver elini Afrika, Asya, Amerika... Nam-ý diðer barbar memleketler, oralara uygarlýðý götürmek farz olmuþtu. Tez koloniler kuruldu, misyonlar açýldý. Baldýrýçýplaklar hizaya getirildi.
Bir de baktýk ki dünya uygarlaþtýkça uygarlaþmýþ, kentleþtikçe kentleþmiþ, her yer metropolis olmuþ, her köþede bir gökdelen yükseltmiþiz. Balta girmemiþ ormanlara dozer girmiþ. Orman kanunu oradan kaçýp iþ dünyasýna iltica etmiþ. Güçlünün hayatta kaldýðý, büyük þirketin küçük þirketi yediði vahþi kapitalizm kentlere, uygarlýða egemen olmuþ. Kendi barbarlarýný yaratmýþ; yoksullarý, göçmenleri, evsizleri...
***
Fulya Erdemci “Güncel baðlamda barbar olmak ne anlama gelir? Ne de olsa ‘barbar’, uygar olanýn sýnýrlarýný daha da keskinleþtirerek toplumdaki ‘mutlak öteki’yi yansýtmakta, kimlik politikalarýnýn ve çokkültürlülük söylemlerinin sýnýrlarýnda gezinmektedir. Peki bugün barbarlýðý bir kavram olarak tekrar gündeme getirmek neyi ortaya çýkarýyor? Bu, elimizdeki mevcut formüllerin ötesine geçme isteði, bilinmeyene açýlma dürtüsünden mi kaynaklanýyor? Belki de radikal bir deðiþim (ve/ veya yok etme) potansiyeli taþýyan bir kýrýlganlýk haline ve dolayýsýyla, yeni pozisyonlar almak / yaratmak sorumluluðuna göndermede bulunuyor. Bienal sergisi, sanatçýlarýn özgün müdahaleleriyle, bu ve benzeri aciliyet taþýyan meselelerin ortaya konmasýný amaçlýyor. Bu sergi sanatýn, ‘kamusallýk’ kavramýný yeniden düþünme imkanýný yaratacak yeni öznelliklerin inþasýna ortam saðlayýp saðlayamayacaðý sorusunu araþtýrmayý amaçlýyor” diyor.
Bu amaca uygun olarak kentsel dönüþüm nedeniyle boþaltýlan kamusal yapýlar 13. Bienal’in sergi mekanlarý olarak kullanýlacak. Taksim Meydaný ve Gezi Parký’ndan okul, istasyon, tersane ve askeri yapýlara dek birçok kamusal mekan Bienal’e katýlan sanatçýlara mekan olacak. Bienal sadece sergilerden ibaret deðil. 15 Ocak’tan itibaren 13b.iksv.org adresinden programýn ayrýntýlarý öðrenilebilir. Ýstanbul Film Festivali sýrasýnda Bienal ile iliþkili kavramlarý tartýþmaya açan filmlerden oluþan bir seçki sunulacak.
Bienal, sanatýn bir savaþ alanýna dönüþmüþ olan kamusal alanda yerini, aktivizmle iliþkisini, bir siyasi araç olan iþlevini, eleþtiri odaklarý yaratýp yaratamayacaðýný sorgulayan ve deneylere alan açan bir nitelik taþýyor, Erdemci’nin ifadesine göre...
Lale Müldür’ün Shakespeare & co þiirinden bir dizesi de denk düþüyor anlaþýlan, 13. Bienal’in kavramsal çerçevesine: “Her þeyi yeni baþtan çizin metropollerin asi özneleri”.