Eskilerde eðitim zordu. O zamanlar ölçü birimleri farklý farklýydý.
Uzunluk ölçü birimleri metre ile, alan ölçü birimleri metrekare ile, katý hacim ölçü birimleri metreküp ile, sývý hacim ölçüleri litre ile, aðýrlýk ölçü birimleri ise kilogram ile yapýlýrdý.
Þimdi öyle deðil. Ölçü birimi neo-liberalizm sayesinde teke indirildi.
Artýk her þey para ile ölçülüyor.
Ýnsanlýk bile artýk para ile ölçülüyor.
Medyada insanlýða bu aðýrlýðýna göre sayfalarýnda yer veriyor. Çok paralýlara çok; az paralýlara az.
Oysa eski deðerlere göre beþ para etmezler artýk çok para ediyorken; eskiden adamlýk ile ölçülen deðerler beþ para etmez oluverdi.
Bu deðer ölçümleri halkýn itibarý ile deðil maalesef piyasalarýn diline göre verilmeye baþlandý. Zaten sorun da burada.
Piyasa ne derse o oluyor.
***
Küresel ekonomik buhranýn nedenlerini sayacak olursak ilk sýraya ahlaksýz ekonomik yapýlanmayý koyabiliriz.
Gelir daðýlýmýndaki bozukluk ile bu sürecin yol açtýðý vahþi kapitalizm, ahlaksýz ekonominin bir numaralý dýþ yansýmasý olarak gösterilebilir.
Piyasa kurallarý yasamanýn kurallarýný ezer olmuþtur. Duruma göre piyasanýn kuralý, yasamanýn da kuralý haline getirilmiþtir.
Biz buna Halkýn (siyasi) hakimiyeti yerine, sermayenin hakimiyeti diyoruz.
Hüküm piyasanýndýr.
***
Bir uçtan bir uca giden iktisadi doktrinler maalesef devri alem gibi geliþiyor. Neo-liberalizm de aslolarak devletçiliðe karþý geliþmiþti. 29 buhranýndan önce bir yanda zenginlerin þatolarý ve diðer yanda da fakirlerin teneke evleri vardý. Grevler yasak, fakirlere de polis baský yapardý.
Sömürgecilik ise silahlý ülke iþgalleri sayesinde gerçekleþirdi.
Sonra zenginlerin ürettiðini tüketecek fakir kalmadýðý anlaþýldý. Ben buna zenginliðin sömürecek fakir kalmadýðýnda kendi kendisini yemesi olarak bakýyorum.
ABD'de F.Roosevelt denilen bir adam geldi ve zenginlerin þýmarýklýk göstergelerine (þatolar gibi) çok yüksek vergiler getirdi. Fakirliðin tüketim açýðýný da devlet eliyle karþýladý.
Ama karþýlýksýz yardýmla deðil; çalýþtýrarak iþ-aþ verildi.
Bu uygulamayý da Keynes "devletçilik" olarak tanýmladý.
Ama paylaþmayý sevmeyen kapitalizmin bu modeli de ilelebet sürmedi. Devlet de siyasilerin elinde çýkar amaçlý kullanýldý. Ýktidar hýrslarý devletleri büyüttükçe büyüttü; 10 kiþilik devlet iþine 20-30 kiþi alýnýnca devletçiliðin de sonu geldi.
M.Friedman 70'lerin ortasýnda yeniden paranýn gücünü ispatladý.Ardýndan 80'lerdeR. Reagen "arz iktisadý" ile özel sektörü desteklemeyi þiar edinerek yeniden zenginlere ve zenginliðe yol açtý.
Fakat, bir fark gözlerden hep kaçtý.
Devlet ve devletçilik hiç küçülmedi. Bilakis devlet elindeki iþletmeleri, varlýklarý sattýkça büyümeye devam etti. Devlet daha fazla vergi aldý ama aðýrlýklý olarak orta sýnýftan aldýðý vergilerle zenginleri destekledi.
90'larda neo-liberalizm bir deðiþim daha yaþadý.
Reel sektör zenginliðini desteklemek yerine finansal zenginliðe yönelindi. Artýk Batýnýn baþ tacý bankacýlar ve borsacýlardý. Ama dürüstler deðil elbet. Anlaþýlmaz, karmaþýklaþmýþ piyasada kirli iliþkilerle yürütülen piyasa düzeni ve bu düzenin adamlarý ön sýradaydý.
Piyasalar kuralsýzlaþtýrýldý.
Silahlý iþgal ve darbeci kontrol yönteminin yerini para ile kontrol yöntemi aldý.Görüldü ki üçüncü dünya ülkeleri ucuz emek ve finansal kontrol ile silahlý iþgal kontrolünden çok daha ucuza köleleþtirilebiliyormuþ.
Bu süreci ve Türkiye'nin oyundaki yerini Turgay Güler'in "Sýr Küpü" kitabýnda bulabilirsiniz.
***
Bugün yaþadýðýmýz buhran sürecine nasýl geldik:
1-Bankalar ve borsalar vergi ve sair destekler ile görmezden gelinerek aþýrý desteklendi ve korundu.
2-Ucuzlayan emek piyasasýnýn tüketim ihtiyacý bankalar eliyle kredileþerek karþýlandý.
3-Kredileþen geniþ halk kitlesi toplumsal refah adýna deðil, finansal istikrar adýna siyasal iktidarlarý belirler oldu.
4-Borsalar kuralsýzlaþtýrýlarak yeni sömürü düzeni küreselleþtirildi. Engel olanlar bir bir tasfiye edilerek Enron vari örneklerde görüldüðü gibi kuralsýzlýk hakim belirleyici oldu.
5-Hem emek piyasasý hem de küçük ve orta boy iþletmeler baðlýlýk adýna varlýklarýný sürdürebilirken, baðýmsýz babayiðitlere asla yol verilmedi.
6-Büyükler büyüdü-küçükler küçüldü.
Ve buhran geldi.
Zenginler tüketecek yeni fakir kalmadýðýný anladý.
Arap baharý da yetmez oldu.
Geliþmekte olan ülkelere dediler ki "siz daha fazla tüketin; sorun para mý? hiç dert etmeyin biz artýk aðaç bile kesmeden trilyonlarca dolar karþýlýksýz parayý kaydi olarak yaratabiliriz".
Ve para musluklarý açýldý.
***
Kýsaca özetlediðim tarihi sürecin bugün bazý yansýmalarýna deðinmemiz gerekiyor.
Ülkemizde bugün ekonomiye iliþkin tartýþmalarýn taraf gözü ile ele alýnmasý maalesef bir çok sorunun da görmezden gelinmesine neden oluyor.
12 Mart 2013'de "Yeni Türkiye ve Sermaye" baþlýklý yazýmda "Türkiye'nin siyasal olarak müthiþ adýmlarýnýn ardýndan (özellikle terörün bitirilmesi ile) uçuþa geçeceðini" belirtmiþtim.
Son günlerde bu uçuþun iþaretleri gelmeye baþladý bile. Borsa tarihi rekorlar kýrarak yoluna devam ediyor. Faiz ve döviz yerlerde sürünürken Merkez Bankasýnýn kasasý adeta döviz taþýyor.
Geçen Cuma günü milyarlarca dolarlýk iki imza atýldý. Yeni Havaalaný ihalesi 22 milyar avro gerçekleþirken Sinop nükleer santrali için de 22 milyar dolarlýk imzalar atýldý.
Oysa daha bir ay önce THY 117 yeni uçak sipariþi ile liste fiyatý toplamda 38 milyar dolar olan 2023 hedef filosuna imza atmýþtý.
Rakamlara baktýðýmýzda müthiþ geliþmeler ve baþarýlar gözlüyoruz. Ama gelin biz biraz bu rakamlarýn altýný inceleyelim.
***
EKONOMÝ SADECE KOÇ-SABANCI VE BANKALAR MI?
Daha bir yýl önce; MÝT soruþturmasý ve Baþbakan'ýmýzýn saðlýk sorunlarý yaþadýðý dönemde, ekonomi yönetimimiz küresel felaket senaryolarý çiziyordu.
Ýþte o günlerde ülkemizden 14 milyar dolar çýkmýþtý.
Tam bir karamsarlýðýn pompalandýðý o günlerde ýsrarla "iyi düþünme zamaný" demiþtim.
Türkiye için iki temel noktaya çok güveniyorum:
A-Siyasal alanda aklýmýn bile almadýðý, sadece hayal edebildiðim geliþmeler bugün bir bir gerçekleþiyor. (Baþta çözüm süreci)
B-Özel sektör bir türlü baðýmsýz ekonomiye geçemezken Türkiye'nin gerçek potansiyelinin göstergesi olarak savunma sanayinde destan yazýyoruz.
Bu iki geliþme bana ayný zamanda þu sonucu gösteriyor: Bugün Türkiye'nin baþarýsý çok yüksek oranda siyasal kadrolarýn eseridir.
Ekonomi yönetimi bu açýdan geride kalmýþtýr.
Türkiye için güvendiðim ikinci temel nokta ise ýsrarla üzerinde durduðum "demografik fýrsat eþiðinde" olmamýzdýr.
Demografik fýrsat eþiði ile güçlü siyasal yönetim birleþtiðinde üzgünüm ama bugünkü ekonomik baþarýlar bana çok yetersiz geliyor. Parasal baþarýlarýmýz bir türlü insani baþarýlara dönüþemiyor.
Þimdi yakýn günlere dönelim.
Çözüm süreci ve ardýndan barýþýk bir toplumun neler kazandýracaðýný maalesef muhalefet Türk Halkýndan gizliyor. Muhalefet, bu tavrý ile Türk Halkýnýn geleceðe olan güvenini ve yatýrým fýrsatýný gölgelerken ayný tavýr bir kýsým medyada da sürüyor.
Ama yabancýlar bu fýrsatý kaçýrmýyor.
Borsa rekor üstüne rekor kýrýyor.
BIS rekor kýrýyor da ne oluyor?
Son bir yýlda BIS endeksi tam yüzde 50 yükseliþ yaþadý. Borsada yer alan 403 hisse senedinin ortalama olarak endeks yükseliþine paralel yükselmesi beklenirdi.
Ama öyle olmadý.
Borsanýn yüzde 50 yükseldiði son bir yýlda 163 þirketin fiyatý düþtü. 38 þirketin hisse deðeri ise hiç yükselmedi.
BIS yüzde 50 yükseliyor ama 403 hisseden 201 tanesi kaybettiriyor veya hiç kazandýrmýyor.
Bu akýl alýr gibi deðil.
82 þirketin deðer artýþý ise borsa yükseliþinin yarýsýndan az.
Sadece 62 þirketin deðeri borsadaki yükseliþ ortalamasý ve üzerinde.
Kim bunlar?
Ýlk sýrada Ülker (%235) ardýndan THY (%198) ve ithalatçý Doðuþ Oto (%190).
Peki, borsadaki yükseliþi kim sürüklemiþ?
Koç Holding (%90), Sabancý Holding (%72) ve bu grubun bankalarý olan Yapý Kredi Bankasý (%86) ve Akbank (%52)
Ve diðer 4 büyük banka: Garanti (%67), Ýþ BankasýC (%89), Halkbank (%79) ve Vakýfbank (%120).
Gelin borsanýn dilinden biraz daha ilginç veriler paylaþalým:
Alkol yasaðý diye çýkarýlan yaygaralara raðmenAnadolu Grubu; Yazcý Holding ve diðer alkol þirketinin deðerleri yükselmeye devam ediyor. Hatta ayran þirketinin deðeri bir yýlda sadece yüzde 3,1 artmasýna karþýlýk ayný grubun alkol þirketinin deðeri yüzde 67,9 artýþ gösteriyor.
Otomotivde ise yerli babayiðit çýkartamýyoruzama yabancý temsilciliði düzeyindeki otomotiv firmalarýmýzýn deðeri BIS'de en fazla kazananlar arasýnda.
Bir baþka ilginçlik ise adeta parçalanmaya doðru giden ve yazar kadrosunun çok önemli kýsmýný kaybeden Taraf Gazetenin deðeri de BIS'de hýzla artmaya devam ediyor.
***
Borsaya baktýðýmýzda ekonomi tarihinin geliþim sürecinin Türkiye ekonomisine yansýmasýný da görebiliyoruz. Bankalar ve büyükler kazanýrken küçükler adeta kaybediyor-siliniyor.
Bu talih emek piyasasýnda da aynen sürüyor. Merkez Bankasýnýn kasasý doluyor ama özel sektör piyasasýnda ücretler geriliyor.
Parasal rakamlarýn dili arttýkça artýyor ama bu deðer artýþýnýn altýnda baþka sorunlar da artýyor.
Ýthalatçý ve temsilci niteliðindeki dýþa baðýmlý sermayemiz kazanýyor ama baðýmsýz sermayemize prim verilmiyor.
Siyasal baðýmsýzlýðýmýzý maalesef ekonomik baðýmsýzlýðýmýz ile henüz taçlandýrmýþ deðiliz. Veya farklý ifade ile "siyasal iktidarýn siyaset politikalarý ile sermaye iktidarýnýn ekonomi politikalarý ters yönde iþliyor" diyebiliriz.
Bu ayrýþýklýðýn uzun sürmeyeceði kesin.
Ya siyasal iktidar deðiþecek veya bu sermaye yapýsý deðiþecek.
Bu kafada birliktelik uzun süre devam edemez.
***
DÝLAN'I ANLAMAK!
12 Eylül darbe sonrasýnda Samsun'un Terme ilçesi Yüksek Yayla Köyümüzde askerler bir siyasi kaçak için ilkokulda karargah kurarlar.
Kaçak 'bir' kiþi aranýrken köylüler devriyeye mecbur kýlýnýr ve askerlerle beraber o siyasi kaçak aranýr. Ama yakalama gerçekleþmedikçe yetkili ve etkili askerlerin siniri gerilir. Artýk köylülerle devriye gezmenin ötesinde tartaklama ve iþkence baþlar. Genç delikanlýlarýn yanýnda babalarý-dedeleri yine gencecik subaylar tarafýndan tartaklanýr.
Ýsyana ramak kalmýþtýr. Köylü askerle kaçak aramak yerine askere isyan noktasýna gelmiþtir.
Aranan sadece bir kiþidir. Ve þimdilerde derler ki o kaçak kiþi askerler evine gelince subaylara çay ikram edip arka kapýdan da çýkýp gitmiþtir.
Baki olan köylüye iþkencedir.
Bu olay hafýzamdan hiç çýkmaz. Terör sorununun nasýl beslendiðini düþündüðümde aklýma köyümde yaþanýlan bu olaylar gelir. Nitekim Adnan Kahveci terör raporunda ta 90'larda bugünkü çözüm sürecinin rotasýný çizmiþti.
Ayný düþünceyi bugün 1 Mayýs gösterileri ve baþýndan yaralanan Dilan için de yapabiliriz.
Ýlk sözümü sendikalar için söyleyeceðim: Türkiye'de sendikalarýn ve sair bazý sivil toplum örgütlerinin geçmiþlerine baktýðýmýzda bugün dahi neye çalýþtýklarýný çok net kestirebiliriz.
Ýþçi sendikalarýnýn varlýklarýný sürdürmek için, peþ para etmez iþçi politikalarýný örtmek için, aðalýk düzelerinin sürmesi için her yolu kullanmakta beis görmeyeceklerini biliriz.
Lakin hiçbir þey gencecik bir kýz çocuðunun yaþadýðý sorunu da algýlamamýza engel olmamalý.
Devlette iþ ve maaþ garantidir. Ve son yýllarda devlet özel sektörün kat be kat üzerinde ortalama ücret veriyor. Devlet kadrolarýnýn özel sektör çalýþanlarýnýn sorunlarýný anlamasýný ve algýlamasýný beklemeyelim.
Özel sektörde aylarca ve hatta yýllarca maaþ verilmeyen durumlar vardýr. Kandýrýlarak kapý dýþarý edilen binlerce iþçi vardýr. Aylarca gecikmeli maaþlar verilebiliyor. Resmiyette verilen asgari ücretler bile gayrý resmi geri alýnabiliyor.
Ýtiraz edenler ise kovuluyor.
Dilan bu duruma neden ve nasýl geldi? Birazcýk buna eðilirsek ahlaksýz ekonomiyi, parasal deðerlerin yansýmadýðý alt gelir gruplarýný birazcýk anlasak ya.
Ücretleri bankalara yatýrmaya mecbur kýlarken aslýnda kimlerin bankalarýn kucaðýna itildiðini sorgulayabilsek ya.
Ve yatýrýlmayan ücretleri, geç yatan ücretleri görmezden geldiðimiz vakit kimleri nasýl koruduðumuzu da daha iyi açýklayabiliriz.
Ýþçisine bile maaþý çok gören bazý para sahibi patronlarýn hala en tepedeki sivil toplum örgütlerindeki koltuk iþgallerini gördükçe Dilan gibilerin nasýl sahipsiz býrakýldýðýný da anlayabiliriz.
Bu ve benzeri hazin hikayeler, iradesi zayýf gençleri 1 Mayýsta iþçi örgütlerinde kullanýlan iþçilerden daha da kötü yollara sevk edebilir.
Lütfen biraz anlayýþ.
Not: Sahi þu Hey Tekstil hikayesi nedir? TOBB bu iþin neresindedir? 29 buhranýndan önce de polisler iþçileri döverdi.
Ne tesadüf!