Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

Her türlü ‘fetişizm’e karşı olmak dikkatiyle

HDP, ülkemizin bir gerçeği.. Hele de, 550 sandalyelik bir Meclis’e 7 Haziran seçimlerinde 80 milletvekiliyle girmesiyle, bu gerçeği daha önce kavramakta zorlananlar da durumu kabullenmiş olmalılar artık.. 

Bu satırların sahibi de, o seçim öncesinde tahmin yapmaktan ısrarla kaçınmakla birlikte, temennilerinde hep, ‘Eğer baraj altında kılpayı kalacaksa, onun yerine, yüzde 10 barajını aşmasını tercih ederim’ demiştir. Bugün de aynı kanaati taşıyorum. Üstelik, bazı barajların hem de rahatlıkla nasıl aşılabildiği 7 Haziran’da görüldü..

Asıl problem, bu gibi formalite düzenlemelerine bağlı değil..

Problem, âdeta kopmaya indekslenmiş gibi bir halk kitleleri görünümünden kaçınlamamasında.. Ve halk kitlelerinin birbirine karşı düşmanca tahrik edilmesinden meded umulmasında..

Üstelik de ‘Barış.. Barış..’ diyerek.. Zâten, kimse savaştan söz etmiyor.. Ama ‘Barış düşmanlarına ölüm!’ deniliyor. Sanki, savaş başka bir şeymiş gibi..

***

Bu düşmanlık duygularını körükleyenlerin bir tarafı, mâlum türkçü, karşısı da kürdçü... Türkçüler de türk sağıtürk solu diye ikiye ayrılmış.. Ama bu iki taifenin ve kemalist-laik kesimlerin de temelde farklı düşünmedikleri ortada.. Esasen, onlar 100 yıllık katı ırkçı fikir ve uygulamaların ideolojik patronları..

Böyleyken, bugün, onlardan bazılarının HDP’ye ‘yeşil ışık’ yakıyor gibi gözükmeleri hiç inandırıcı değil..

***

Bir müslümanın meselesi, hele de Birinci Dünya Savaşı’nın galiblerince uydurulmuş sun’î sınırlar içinde oluşturulmuş falanca veya filanca rejimlerin ve sun’î ülkelerin korunması değildir, olmamalıdır.

Mes’elemiz, müslüman halkların birbiriyle düşman edilmemesidir.

Çünkü, böyle bir düşmanlıktan ancak, kandan beslenen yaratıklar emperyalistler ve onların emrindeki kuklalar faydalanacak ve halk kitlelerinin sırf etnik sebeblerle birbirlerine olan soğuk bakışları da daha bir derinleşecek..

Geçenlerde, İstanbul’da basit bir alacak-verecek kavgasında öldürülmüş birisinin cenazesi, memleketine götürüldüğünde, ‘İstanbul’da kürdçe konuştuğu için öldürüldüğü’ yalanı söylenmiş ve beklenmeyen bir ilgi uyandırılmış..

Bazan yaşlı hanımların kendi aralarında, yüksek sesle, ‘kürdlerin öldürülmekte olduğu’ndan hayıflanma konuşmalarını duyuyorum. Onlara, o öldürülenler kürd -türk veya başka bir ırktan olduklarından dolayı değil, ‘ellerine uzun namlulu silahları alıp, devlet güçlerine karşı silah kullanan terörist ya da isyancı’  olduklarını anlatamayacağımı biliyorum.

***

Ve geçmişte, cenazeler-tabutlar üzerine ölümü hatırlatan âyetlerin yazılı olduğu örtüler serilirdi.. Sonra bir bayrak modası başladı. Ama bir devletin hâkimiyet sembolü olmanın ötesinde bir ‘bayrak fetişizmi’ne yol açarsanız, başkalarının da benzer bir ‘bayrak fetişizmi’ni oluşturmalarından kaçamazsınız.

Nitekim, Ankara’daki son patlamada hayatlarını kaybedenlerden bazı cenazelerin üzerine de, sarı-kırmızı- yeşil renklerden oluşan bir örtü ve Öcalan’ın fotoğrafı konulduğu görüldü.

Dün de, bir tiyatrocunun, camideki tâbutunun yanında, resmî bayrak üzerine rejimin ilk şefinin fotoğrafının işlendiği bir acaib bayrak açılmıştı.. ‘Atatürk’le kalın!’ diye de bir yazı; nasıl kalınacaksa..

Şimdi, 100 yıllık türkçü söylemlere kürdçe söylemlerle, yanlışa yanlışla karşılık veriliyor.

***

Yoksa, HDP eşbaşkanı S. Demirtaş’ın, geçen gün söylediği, ‘Bu vatan, bu devlet hepimizin ortak vatanı ve devleti.. ‘ sözü ne kadar doğru idi.. Irkçı olmayan, aklı başında her insanın can’u gönülden benimseyeceği bir söz..

***

Gerçekten de, bu ülke, elde kalan kısmıyla hepimizin ortak vatanı ve ortak devleti.. Ama onu sadece bir etnisiteye aid sayar ve isimlendirirsek; bunun uyandıracağı fitneleri de gözönüne almalıyız.

Yeni ‘fetişimz’lere yol açmamalıyız. Bunu, bundan sonra olsun düşünmeliyiz.