Her yerde onlar var, þaþýrmayýn!

Yýlýn popüler üç filminde birlikte rol alan Nadir Sarýbacak ve Tansu Biçer, öðrenme merakýyla iþ yapmalarýnýn yönetmenlerin hoþuna gittiðini söylüyor. Ýkili, senaryoda boþluk bulmayý ve   ‘alabildiðince koþmayý’ seviyor.

Nadir Sarýbacak ve Tansu Biçer bu yýlýn heyecanla beklenen üç filminde birden birlikte rol aldý. Erden Kýral’ýn Yük, Mahmut Fazýl Coþkun’un Yozgat Blues ve Onur Ünlü’nün Sen Aydýnlatýrsýn Geceyi. Yeni sezonun iddialý TRT dizisi Þubat’ta da yine birlikte rol alýyorlar. Ýkisi de Ankara doðan, ama daha okul sýralarýnda oradan taþýnan, tiyatro oyunculuðunu Semaver Kumpanya’da ayný sahneyi paylaþarak sürdüren, birlikte yüksek lisans yapan iki aktörü sanki “kader birleþtirdi”. Nadir Sarýbacak 2009 yapýmý Uzak Ýhtimal ile beþ, Tansu Biçer ise 2010 yapýmý Beþ Þehir ile üç en iyi erkek oyuncu ödülü kazanarak dikkatleri çekmiþti. Yeni filmleriyle de baþarýlarýný sürdürüyorlar.

Siz çete kurmuþsunuz, yönetmenlerden zorla en iyi rolleri kapýyormuþsunuz… Doðru mu?

Çete: Doðru.

Ayaðýnýzdan vururuz, dizkapaðýnýzý parçalarýz ikimize birden rol vermezseniz mi diyorsunuz?

Tansu: Hepimizin kendi yöntemleri var.

Nadir: Gerçekten enteresan, kaderin cilvesi. Biz Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü’yü de sayarsak dört filmde beraber çalýþtýk. Bir de þimdi Þubat dizisinde beraber oynuyoruz.

Semaver Kumpanya’daki oyunlar da var. Trainspotting, Fýrtýna…

Nadir: 5 -10 oyunda beraberdik biz.

Tansu: Ýþ Sanat’taki çocuk oyunlarý var. Filmlerden daha çok oyun oynadýk. Nadir’in Mahmut Fazýl

Coþkun’un Uzak Ýhtimal’inde , benim Onur Ünlü’nün “Beþ Þehir”inde oynamam, iki filmin ayný sýralarda çýkýp ses getirmesinden kaynaklandý bu filmlere seçilmemiz de.

Bir de üçer beþer en iyi erkek oyuncu ödülü kazanmanýzdan…

Nadir: Sonra Erden Kýral ikinizle beraber çalýþmak istiyorum dedi. Onur Tansu aracýlýðýyla beni tanýyordu, aradý… Mahmut benim aracýlýðýmla Tansu’yu tanýyordu, aradý.

Çete olduðunuz kesinleþti! Peki ilk kez nerede karþýlaþtýnýz?

Tansu: Semaver Kumpanya’da

Nadir: Ben gidip geliyordum ama henüz çalýþmaya baþlamamýþtým, Trainspotting ile baþladýk.

Bahçeþehir Üniversitesi’ndeki Ýleri Oyunculak yüksek lisansýyla daha da samimi olduk.

Tansu: Zaten Semaver ortamý sadece birlikte çalýþmak deðil yaþamak. Birlikte yaþýyoruz, bir sürü þey paylaþýyoruz.

Nadir: Ben çok soru sorarým, Tansu fazla sormaz, bence. Üniversitede de benim sorduðum kiþiydi

Tansu. Kendimi test ettiðimde hep ona soruyordum. Muhabbetlerimiz oluyordu. Filmlerde de saðolsun bana hep destek olur.

Tansu: Bakýþ açýlarýmýz da benziyor oyuncu olarak. Ýkimiz de kendi mesleðini sadece yapmak deðil içine girip daha da kurcalamak, öðrenmek merakýyla yapýyoruz bu iþi. Yönetmenlerin sevdiði de belki budur.

Nadir: Yönetmenlerle de çok konuþuyoruz.

Tansu: Erden Hoca’yý da bayaðý bunalttýk sorularýmýzla.

Nadir: Laboratuvar durumu devam ediyor, profesyonellik baþka bir þey. Sözleþme imzalýyoruz, oynuyoruz, ama dizide de olsa, sinemada da olsa laboratuvar çalýþmasý devam ediyor hayatta!

Özel hayatýnýzda da yakýn arkadaþ mýsýnýz?

Nadir: Yakýnýzdýr, görüþüyoruz.

Tansu: Evet, görüþüyoruz.

Profesyonel olarak artýk birbirinizi tamamlar, ne diyecek, ne yapacak anlar hale geldiniz mi?

Nadir: Bir dil oluþtu sinemada. Ben Tansu’yu, o beni izlerken kardeþim þu þöyle olmuþ, bu böyle olmuþ derken hemen birbirimizi anlýyoruz. Bunun için ahbap olmaya da gerek yok, iki kulak – burun – boðazcýnýn konuþmasý gibi. Bu bir meslek çünkü. O meslekte uzmanlaþmak gerekiyor. Aktörlükte danýþtýðým, konuþtuðum baþka arkadaþlarým da var. Bir ilim bilim demiyorum ama mesleki bir dil, o dilden de bir üslup oluþturuyorsunuz. Her oyuncuda da oluþturamayabilirsiniz.

Birbirinizi beðeniyor musunuz oyuncu olarak?

Çete: Çok, evet.

Birbirinizde eleþtirdiðiniz noktalar neler?

Tansu: Öyle bir eleþtiri durumumuz yok. Ahlaki bir bakýþ açýmýz var doðal olarak. Her projeyle yeniden kuruluyor. Filmin yönetmeniyle de ekibiyle de alakalý olarak… Bazý þeyleri bazý filmlerde idare edersiniz, bazýlarýný da öðrenirsiniz. Nadir bir filmde bir þey yaptýysa, ben beðenmediysem sadece onunla ilgili deðildir, bunu bilirim. O filmin yaþantýsý içinde olan bir þeydir. Genel olarak oyunculuðunu beðenir miyim? Beðenirim. O da benimkini beðenir ama bu demek deðildir ki ben onu her filmde tatmin edeceðim. O filme özel baþ edemediðin þeyler oluyor.

Nadir: Benim için Tansu ile çalýþýrken bir þeyleri yeniden kurmaya gerek yok. Kurulmuþ bir þeyin üstüne çýkýyoruz, onu hissediyorum. Yük’ten çýktýk Mahmut Fazýl’ýn filmine geçtik. Kendi içimizde sýfýrlýyoruz belki ama bir dilimiz var ya nasýl bir sürpriz çýkacak diye bakýyoruz. Bu da maceralý bir þey!

Beraber bir hikayenin içine giriyoruz, müthiþ bir þey.

Tansu: Bir kelimeyle, bir iþaretle anlaþýyoruz.

Nadir: Baþka bir aktöre çalýþsam önce mesleki olarak onu tanýmam lazým. Tanýmanýn güzellikleri, faydalarý var.

Ýkiniz de eðitimli oyuncularsýnýz. Tansu Eskiþehir Anadolu Üniversitesi Konservatuvarý’ndan, Nadir Akademi Ýstanbul’dan. Asýl formasyonunuz Semaver Kumpanya’da galiba. “Hocam” dediðiniz kiþi Iþýl Kasapoðlu mu?

Tansu: Birçok hocam var, biri Iþýl Kasapoðlu. Çetin Sarýkartal var, Bülent Emin Yarar var.

Nadir: Hepsinin çok önemli yeri var hayatýmýzda. Þebnem Sönmez’in de. Haluk Bilginer’den çok þey öðrendim ben. Yüksek Lisans döneminde dersimize girdi. Hayatlarýnda arýtýlmýþ, süzme cümleler kullanýyorlar ve bize çok yararý oluyor.

Oyuncu olmayý istediðinizi ilk ne zaman fark ettiniz?

Nadir: Ben ilkokul birden beri istiyordum. Ýfade edemiyordum kendimi annem ve babamla iliþkimde…

Ýlkokul öðretmenim beni sahneye çýkarýp Fýndýk diye bir þiir okutmuþtu. Sonra Anneler Günü ile ilgili bir oyunda þiirler okudum, aðladým, herkes alkýþladý. Ne harika bir þeymiþ dedim! Ýstediðini söylüyorsun, yapýyorsun! Anneme her þeyi söyleyemezdim. Sahnede baðýrýyorsun, aðlýyorsun, zýplýyorsun bir de alkýþlýyorlar. Beni çok heyecanlandýrmýþtý, çok keyiflendirdi sonradan da.

Tansu: Lisede sýnýf arkadaþým Süleyman çok meraklýydý, ben hiç deðildim. Ona takýlýnca bir gün olabilir dedim, zevkliymiþ. Ben de sýnava gireceðim dedim. Oldum.

Neden master yaptýnýz? Zaten profesyoneldiniz, çalýþýyordunuz… Ne aradýnýz? Oyunculuðunuza bilimsel olarak bir þey katmak mý?

Tansu: Bir askerden kaçmayý düþünüyorduk! Bir yandan da Haluk Bilginer, Demet Akbað, Ezel Akay derse girecek. Çetin Hoca’yý tanýmýyoruz o zaman. Bitirince de direkt askere gittik!

Nadir: Askere de birlikte gittik! Ayrý yerlere ama ayný dönemde!

Ne kadar oyuncu varsa o kadar tarz vardýr, ama oyunculuðun da belli ekolleri var. Sizin eðilim gösterdiðiniz bir ekol var mý?

Tansu: Temelde Stanislawski… Kitabýný yazan o. Ne kadar orasý burasý deðiþse de, bugünün þartlarýna göre evrilse de temelde onun dediklerini yapýyoruz.

Nadir: Iþýl Hoca artýk dramatik, epik tiyatro rejisi iç içe geçmiþtir, diyordu. Oyunculukta da böyle.

Dünya deðiþirken eski bir yoldan gidemezsin. 1930’lardaki aktörlükler kalmadý artýk. Marlon Brando farklý bir þey yaptýðý için Marlon Brando oldu. Ýster yabancýlaþtýrma kullanýrsýn ister Grotowski’yi kullanýrsýn. Yeter ki o an çalýþtýðýn yönetmenin rejisine uyum saðlayabil. Tek bir yoldan gidersek olmaz. Her rejisörün bir üslubu var, onunla dans etmek gerekiyor.

Kamera her oyuncuyu sevmez, sizi sevdi!

Nadir: Ben kendimi izlediðimde hala beni sevmediðini düþünüyorum. Beðenmem kendimi. Hala gýcýk oluyorum kötü olmuþ diye! Birileri iyi olmuþ dedikçe rahatlýyorum. Nedenini bilmiyorum, belki Nadir’i görmek istiyorum, karakteri görsem belki beðenirim.

Tansu: Bütün filme bakabiliyorum, kendimi ayýrabiliyorum. Oynayan kiþi gibi görüyorum. Ýzlerken öyle olduðunu fark ettim. Filme nasýl hizmet ettiðime bakabiliyorum, rahatým kendimi izleme konusunda.

Ýlk kez kamerayla tanýþmanýz nasýl oldu? Profesyonel filmlerden önce bir þey yapmýþ mýydýnýz?

Nadir: Kýsa filmler yaptým.

Tansu: Reklamlar oldu, Hýrsýz Polis’te bir sezon oynadým. O zamandan bu zamana daðlar kadar fark var. O zaman yüzüm dokunsan yýrtýlacak kadar gergindi. O kamerayý anlamak imkansýzdý benim için.

Genç bir oyuncu olarak oradasýn, bilmediðin bir ortam, yamuluyorsun!

Bedensel olarak kendinizi rahat hissettiðiniz platform sahne mi kamera önü mü?

Nadir: Hiç düþünmedim… Ýkisinin de kendine göre zorluklarý var. Ayýramýyorum. Haluk Aðabey ayýlarla bile film çektiler diyor ya… Doðru ama her projeden sonra yine de kendinize bir þey katmanýz gerekiyor. Yeni bir doðum sancýsýyla baþlýyor her iþ… O zaman da “kolay” diyemiyorsun. Kolayca býrakamýyorum kendimi bir rejisöre.

Tansu: Tiyatroda kendini býrakamadýðýn bir rejisöre de olsa sahnede olduðun için meseleyi daha kolay halledecek yeri biliyorsun. Tiyatronun süreç olarak iþleyen bir yaný var. Bir prova var, bir de oyun sýrasýnda geliþen bir yaný var. Oyun oynarken seninle kaldýðý için orada rahatlýyorsun. Kendini bulabiliyorsun oyun oynadýkça, on oyun, yirmi oyun sonra kendi ayarýný bulabiliyorsun. Ama sinemada sadece yönetmenle yapýyorsun! Þöyle bir kadraj yapýyoruz diyor, bir hareketle çýkýyorsun kadrajdan!

Nadir: Tiyatroda sadece Iþýl Hoca ile çalýþtým. O dünyasýný, ne yapmak istediðini o kadar güzel anlatýyordu ki ben gidip gelebiliyordum orada, esnetebiliyordum kendimi Tansu’nun söylediði gibi.

Ama sinemada rejisörle o kadar yakýnsýn ki sinemada, beni tatmin etmediði, sorularýma cevap vermediði zaman ben de kendi alanýmý oluþturmaya çalýþýyorum, zorlanýyorum. Hemen gidip Tansu ile istiþare ediyorum! O yüzden sinema beni daha çok yordu.

Tansu: Üst üste filmler yaptýkça, kamerayý anlamaya, sinema sanatýnýn nasýl çalýþtýðýný kavramaya baþladýkça daha rahat ettim. Eðlenceli, üstüne araþtýrma yapabileceðim, oyuncaklý bir alan olduðu için sinemada daha rahatým. Onu soruyorum, onu kurcalýyorum, onu deniyorum… Bu süreçte sinema benim için daha eðlenceli bir yerde duruyor. Ama teknik zorluðu çok, rahatlayana kadar caným çýktý.

Kalýyor, orada bitiyor! Tiyatroda yarýn bir daha orayý deneme þansýn var, sinemada yok. Yönetmen tamam dediði zaman bir daha öyle bir sahne çekmeyeceksin!

Nadir: Tarihe geçiyor!

Bu yýlki filmlere gelelim: Yük nasýl geçti?

Tansu: Sinemaya dair birtakým sorulara cevap bulduðum yer oldu. Mesela neden küçük oynamak gerek, büyük oynayýnca ne oluyor? Ben büyük mü oynuyorum? Enerjinin çýkýþýyla alakalý bir þey. Biz tiyatrodan gelenler alýþkanlýkla bütün yükü yüklenmek, bütün oyunu tarif etmek zorunda hissettiðimiz için kameranýn iþini de biz yükleniyoruz sanki. Kameraya bir þey býrakmamaya çalýþýyoruz. Ýzleyici bir her þeyi gösterirsek anlarmýþ gibi geliyor… Oysa o sýrada kameranýn yaptýðý zoom var, ýþýðýn düþüþü var, þaryo var, kurguda onun hemen üzerine gelen bir görüntü var. Film onunla anlatýyor, filmin araacý o. Biz tiyatronun anlatým aracýysak sinemanýn anlatým araçlarýndan biriyiz. Bresson haklýymýþ, biz modelmiþiz diyorsun yani…

Tansu: Daha da küçük bir parçayýz tiyatroya göre. Senaryo mantýðý oyun mantýðý gibi. Biz küçük bir kaba büyük bir þey koymaya çalýþýnca büyük oynamýþ oluyoruz! Bunu da saðolsun Erden Hoca anlattý. Senaryonun boþluklu olmasý gerektiðini, oyuncunun ve seyircinin kafasýnda doldurmasý gereken yerlerin o boþluklarda olduðunu söyledi. O boþluklar çýkýnca önüme ben alabildiðine koþtum, oyun alaný çýktý bana. Bir sonraki filmimde farklý olacaðýmý anladým. Ben bir þeyleri anlamaya baþladýðýmý seziyorum.

Nadir: Tansu’nun Erden Aðabey’in serbest býrakma dediði þeyi açmak istiyorum biraz. Duygusunu çok iyi biliyordu sahnelerin. Onlarý tarif ediyordu, ondan sonra serbest býraktýðý zaman oyuncu tabiri caizse at gibi koþturabiliyor sahnelerin içinde. Yönetmen çünkü hakim sahnesine. Cümleye dökemeyebilir ama hissini bilirse oyuncu koþar. Erden Aðabey’i çok sevdim, çok duygulandým onunla çalýþtýðým için. Bu film kötü de olsa iyi de olsa senden çok memnunum, benim için bu süreç çok önemli dedim ona. Yüksek lisans gibi bir þeydi. Tarkovski’yi sordum ona. Sinema nasýl olmalý, birçok þey paylaþtýk. Yük için sonuç deðil süreç önemli.

Yozgat Blues’da daha küçük, daha olgun, daha nüanslý oynadýn öyle mi?

Tansu: Enerjimi daha uygun, daha kontrollü biçimde kullandýðýmý hissettim sadece. Onu seyredince analiz edeceðim kendimi.

Senin için nasýl geçti Nadir? Daha oyuncaklý bir karakter seninki…

Nadir: Uzak Ýhtimal’den sonra Mahmut Fazýl’a film yaptýðýnda ne olursa olsun oynamak isterim demiþtim, bir vefa hissiyle gittim. Tarýk Tufan’ýn yazdýðý Kamil çok eðlenceli bir adam, kim olsa oynamak ister. Ben o açýdan þanslýydým, hangi oyuncuyu koysan eðlenceli olur. Bazý roller vardýr ya aktörü alýr götürür. Benim özel bir durumum yok. Bir de tüylerimi diken diken eden adamlar vardýr, onlara gönderme olsun. Çok þey bildiðini zanneden, hayata karþý boþ boþ konuþan, kendini entelektüel zanneden insanlara bir el sallama olsun!

Onur Ünlü’nün filminde ortak sahneniz yok sanýrým. Ne oynuyorsunuz?

Tansu: Ben þeffaf bir adamý oynuyorum, görünmüyor, yarýsý þeffaf.

Nadir: Ben de elimle ateþ edebiliyorum. Mutantýz!

Ýkiniz Þubat dizisine de baþladýnýz…

Nadir: Türkiye’de denenmemiþ bir dili ve üslubu var. Baþka bir evren oluþturuyor. Zaten Onur

Ünlü’nün iþin içinde olmasý bizi çeken.

Zaten Onur Ünlü nerede Tansu orada…

Nadir: Ben de kýskanýyordum, çalýþmak istiyordum. Çaðýrýr çaðýrmaz gittim. Bazý yönetmenlerin filmlerinde oynamak istiyorum.

Tansu: O da Erden Kýral gibi, dünyasý çekici. Onunla o sürece girmek çekici. Daha iyi film diye hesaplarýmýz olmadý hiç. Bu filmde oynarsam beni buraya taþýr gibi planlarýmýz olmadý. Þöyle bir projemiz var diye anlatmaya baþladýðý zaman takýldýðýn bir yer oluyorsa geri kalan hiçbir þeyi düþünmeden girebiliyorum. Güzel filmden önce gelen þeyler var.

Nadir: Çok çalýþmak istediðim adamlar olduðu gibi hiç çalýþmak istemediklerim de var. Büyük konuþmayayým ama çalýþmayacaðým. Artýk hayatýmda birinci sýrada deðil aktörlük. Eskiden öyleydi ama…

Ne geldi birinci sýraya?

Nadir: Hayattaki deðerlerim, inandýklarým, ailem… Çok seviyorum mesleðimi. Baba olmak, okumalar etkili oldu. Bu filmleri boþuna çekmiyoruz, onlarý çekerken sonuçlara varýyoruz. O zaman birincilik sýrasý deðiþiyor. Hiçbir þeyi kutsallaþtýrmamak gerek. Bu bir meslek. Ama bu laboratuvarý devam ettirelim, her þeyi görelim, anlayalým, öðrenelim, daha iyi insan olalým.

Tansu: Bir iþi iyi yapmakla kutsallaþtýrmayý karýþtýrmamak lazým. Nadir hala gecesini gündüzüne katarak çalýþýyor ona bir rolü verdiðin zaman! Ýkinci sýrada dese de hala gecenin bir saati arýyor, soruyor; hala yönetmeni pat diye arayýp kafasýna takýlaný soruyor. Hala mesleðini iyi yapmaya uðraþýyor, sadece kutsamýyor!

Nadir: Çalýþmaya baþladýðýmýz zaman iþ ahlaký gereði iþimizi iyi yapmamýz lazým. Aþýksýn iþine, yapýyorsun. Ama “herkesle çalýþýrým, yeter ki kameranýn önüne koyun beni, tapýyorum bu mesleðe” demem.

Tansu: Hayatýn anlamý bu deðil.

Nadir: Olmayýnca bu size bir tokluk veriyor. Akli bir þekilde hallediyorsunuz, sonra yine içine girip çocuk gibi oynayabilirsiniz akli kararý verdikten sonra. Heyecanlanýp çocuk gibi oynayabilirsiniz!

Tansu: “Ben” kaygýsý kalmýyor. Oyuncular böyle olduklarý zaman iyi oynarlarmýþ duygusu vardýr ya insanlarda, o yüzden burunlarý yukarýdadýr, havalýlardýr… O baþka bir þey… O starlýk olabilir…

Doktorken de star olabilirsiniz… Baþka yerden çalýþýr o, bizim anladýðýmýz yerden çalýþmaz.

Hollywood tarzý sürreel bir starlýk hoþunuza gider miydi?

Nadir: Bu kadar düþünmeye vaktimiz olmazdý o zaman! Ne güzel þeyler konuþuyoruz þimdi! Þimdi kendi özelimiz var, istediðimiz kiþiyle röportaj yapabiliyoruz, istediðimiz yönetmenle çalýþabiliyoruz, öyle lükslerimiz var. Öbürünü hiç anlamadým ben.

Tansu: Motivasyonlarý farklý, algýladýklarý farklý. Gerçek bir þeye ulaþmak çok zor orada.

Ýdol aktörünüz var mý hiç?

Nadir: Ýdol deðil de Dustin Hoffmann’ý hep sevdim ben. Robert de Niro’dan da, Al Pacino’dan da,

Marlon Brando’dan da çok sevdim. Heath Ledger vardý, o da öldü.

Tansu: Biraz karýþýk, insan kendine benzediði için mi oyunculuðu için mi sevdiðini bilemiyor bazen.

Çünkü kendi oyunculuk tarzýna benzettiðin, tipi de sana benzediði için sevebiliyor olabilirsin alttan alta!

Keþke ikimiz karþý karþýya oynasak dediðiniz bir oyun var mý?

Nadir: Yok, ama Tansu ile oynamaya devam etmek ve yaþlanýnca neler yapmýþýz birlikte görmek istiyorum. Çok eðleneceðiz!

Tansu: Ben Ivanov’u gerçekten severim. Ama yapalým dendiðinde Ývanov’u sevdiðim için yapmam.

Bir þey anlatýlacaksa olabilirim. Bir rol beni sarýp her þeyi unutturmuyor. Niye yapacaðýz bunu diye bir soru geliyor aklýma. Ben bayýlýrým Ývanov’a da, niye oynayacaðýz? Tatminkar bir cevap alamazsam gerçekten anlamý yok.

Nadir: O Mefisto ben Faust ! Ben de ölmeden Faust’u oynamak istiyorum. Bir þeyi neden yapalým diye sorunca rejisörün alanýna girmiþ oluyoruz. Biz onun dünyasýnda küçük parçalarýz. Ama öyle bir iradeye gelelim ki o sözü söylesin ben bu benim iþim, profesyonelim diye deðil yönetmenle ayný cümleyi kurmak istediðim için oynayayým.

Hem Yük’te hem Yozgat Blues’da kýz meselesi var aranýzda. Yönetmenler aranýzý açmaya mý çalýþýyor?

Kahkahalar…

Bilinmeyen yönleriniz var mý? Saatlerce satranç oynayýp kayaða gitmek gibi?

Nadir: Þükür þu anda sadece aktörlük!

Bu sezon oyununuz var mý?

Nadir: Yeraltýndan Notlar’da oynuyorum. Seyyar Sahne ile çalýþmak istiyorum.

Tansu: Bir süre tiyatro yapmayacaðým, pek istemiyorum bu aralar.

Þubat günde 18 saat çalýþacaðýnýz bir dizi mi olacak? Her bölüm rolünüz var mý?

Çete: Öyle görünüyor.

Hangi rolleri oynuyorsunuz?

Tansu: Þubat’ýn kankasý Saltuk. O da kötü adamlardan….

Nadir: Duble diye bir adam benimki. Alýp satmak, hýrsýzlýk, her þey var.