Herkes başının çaresine baksın!

ABD Başkanı Donald Trump’la konuşulmaya başlandı şu espri: “Liberal ABD, Çin’e ‘devletçi’ davranıyor; ‘sosyalist’ Çin ABD’nin bu tavrına karşı ‘serbest piyasa’yı savunuyor. Dünya tersine döndü.”

İşler Trump’la tersine dönmedi.

‘Kendi çıkarları sözkonusu ise’bütün ülkeler ideolojik ve ortaklık bağlarını ikinci plana atarlar. Bunun ekonomik miladı 2008 küresel finans krizidir. Kriz en büyük yıkımı ‘güven’de yaptı. Ekonomide alınan ‘devletçi’ kararlar, giderek siyasi kararlarda da görülmeye başlandı.

Bunları, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sözleri üzerine hatırlattım: “Başkalarına tümüyle güvenebileceğimiz zamanlar bir parça geride kaldı. Son günlerde bunu deneyimledim. Biz Avrupalılar kendi kaderimizi gerçekten elimize almalıyız.”

Merkel’in ‘son günlerden’ kastı hiçbir sonuç çıkmayan NATO ve G7 zirveleri…

Almanya’nın ‘kurtarıcısı ve kurucusu’ ABD’ye güvenmemesi yeni bilgi değil. Zira ABD’nin Merkel’in, Almanya’nın da ABD Dışişleri Bakanları John Kerry ve Hillary Clinton’un cep telefonlarını dinlediği ortaya çıkmıştı.

Almanya ve ABD birbirine güvenmiyor; AB’den ayrılan İngiltere ikisine de güvenmiyor; onlar da İngiltere’ye güvenmiyorlar!

Aslında birbirine güvenen ‘birlik’ veya ‘ittifak’ üyesi yok.

Merkel sadece bunu ‘resmen’ ilan etti.

Merkel’in ‘biz’den kastı, hala ‘mecburen’ güvenebileceği tek ülke olan Fransa.

AB’yi kuran Almanya ve Fransa, bu depremde güçlendirmeyi başarabilecek mi?

Zira iki ülkenin de kaderi Avrupa Birliği’nin kaderine bağlı.

Almanya’nın şansı, Merkel’in Eylül’den sonra da muhtemelen koalisyon ortağı olacak Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Martin Schulz’un da ‘Güçlü AB’den yana olması.

Almanya seçimlerinde aşırı sağ, sol ve ‘yeşil’ partilerin küçüleceği, Merkel ve Schulz’un daha güçlü bir koalisyon kuracağı beklentisi hakim.

İki liderin tutumunu Almanya’nın yeni politikası olarak okuyabiliriz.

Yeni dönemin tanımı;

- Kendi içinde mutlak güvenlik: Bu polisiye tedbirleri, göçmenlere yönelik politikaları ve iç siyasette birleşmeyi arttıracak.

- Müttefikler ile ‘dinlemeyle’ güvenceye alınmış güven ilişkisi: AB üyeleri arasındaki ilişkiler yine öncelikli olacak, ancak ‘dinleme skandalları’ devam edecek.

- Birincil ve ikincil ekonomik/siyasi ortaklıklar: Birlik veya ittifak üyesi olan ve olmayan tüm ülkelerle ilişkiler ‘çıkar/kazanç’ oranına göre şekillenecek.

Siyasetin ticareti engellemeyeceği, ‘çıkar/kazanç’ odaklı yeni ilişkiler dönemi bu.

Güvenlik stratejileri ise ‘güvensizlik’ üzerine kurulacak.

Türkiye uzun zamandır ‘başının çaresine bakmak’tan söz ediyor.

Brexit ve Trump sonrası AB de buraya geldi.

Almanya ‘kendisi için’ İncirlik’te

Almanya ile Türkiye arasındaki gerginlikler de en çok Eylül’e kadar sürer.

Seçim biter, geçim süreci başlar. Bu da iyi geçinmeyi gerektirir.

Almanya “İncirlik’ten çekilirsek DEAŞ’la mücadele zarar görür” dese de, bu doğru değil. Zira Alman uçakları, DEAŞ’la mücadeleye anlamlı bir destek verecekleri için değil, ‘kendi istihbaratını kendi toplamak’ için İncirlik’teler. Yani Almanya ABD ve Türkiye’nin istihbarat paylaşımına da güvenmediği için orada. O yüzden vazgeçmesi zor.

Almanya son 10 yılın en çok büyüyen istihbarat ülkesi. Bin 500’ü telekomünikasyonda olmak üzere 6 bin istihbaratçı çalıştırıyor. Ve uzun süredir ABD, İngiltere, Türkiye -ve muhtemelen Fransa- gibi diğer müttefiklerini dinliyor!

Buna, 15 Temmuz’dan sonra korumaya aldıkları terör örgütü FETÖ üyelerinden gelenleri eklemek gerekir elbette.

Sadece Türkiye’den değil, özellikle Orta Asya ülkelerinden gelen istihbaratları yani…

Almanya bugünlerde sıkça başvurduğu ‘rest’ özgüvenini de bu ‘istihbari’ yeteneklerden alıyor olmalı…

Bu ‘dinleme’ konusuna biraz ‘hatırlatma’, biraz da ‘yeni bilgi’ eklemeyle devam etmek gerekecek.