Herkes seçimini yapsın: Ya sandık ya silah!

Hatemi: Kuzey İrlanda’da siyasi tutuklular salıverildikten sonra duygusal çatışma artınca kadınlar topluma bununla başetmeyi öğretiyor. Siin Fein lideri, bir eline silah, bir eline sandık alıp “hadi seçiminizi yapın” diyor.

 

Kadınların ağırlıkta olduğu bir heyet geçen haftalarda Demokratik Gelişim Enstitüsü DPI’ın organizasyonuyla, IRA ile sağlanan barış sürecinden biz nasıl bir tecrübe devşirebiliriz diye Kuzey İrlanda’ya gitti ve bir dizi görüşmenin ardından mühim notlarla, gözlemlerle geri döndü. Avukat Kezban Hatemi onlardan biriydi. Kendisiyle, silahlar sustuğundan beri peş peşe patlak veren toplumsal olayların, önce Gezi sonra Cemaat geriliminin riske ettiği çözüm sürecini, Kuzey İrlanda tecrübesini, orada toplumu barışa hazırlayan kadınlar koalisyonunun burada bir ihtiyacı karşılayıp karşılamayacağını, kadınların erkeklerden farklı olarak nasıl bir rol üstlenebileceğini ve kalıcı çözüm için hangi hatalara düşmemek gerektiğini konuştuk. Akiller Heyeti’nin bir üyesi olarak Güneydoğu Anadolu’da çalışan Kezban Hanım, elde ettikleri bulgu ve kanaatleri rapor halinde Başbakan’a da sunacakları ifade etti.

Çatışma alanlarında demokratik çözüm geliştirilebilmesi için farklı tarafları bir araya getirmeyi ve tecrübe paylaşımını amaçlayan Demokratik Gelişim Enstitüsü DPI’in Kuzey İrlanda’da gerçekleştirdiği son toplantıya siz de katıldınız. Nasıl geçti toplantı, Akiller Heyeti Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir üyesi olarak ne öğrendiniz İrlanda tecrübesinden?

 

DPI’ın daha önce Çırağan’da ve Van’daki toplantılarına da katılmıştım ama son toplantı beni ayrıca heyecanlandırdı. Çünkü IRA zaten ilgi alanımdı. Sinn Fein’i de (IRA’nın siyasi kanadı) takip ediyordum. Onlardan çok önemli şeyler öğrendim. Biz bu süreçte ne olacağını biliyoruz ama ne kadar zamanda olacağını bilmiyoruz diyorlar mesela. Zaman takvim onlar için de belirsiz. Ayrıca, objektif düşünen empati yapan biri olmama rağmen onlardan farklı düşünmeyi öğrendim. Ben kazandım, bu işten galip çıktım gibi şeyler yok orada. Siyasi olgunluk ve bilinçlenme var. Biz de o seviyeye acilen gelmek zorundayız. Bizim barış sürecimiz de siyasi söylemlerden arındırılmalı. Halk ben bu barışı istiyorum demeli.

 

Bunu demiyor mu zaten Türkiye toplumu?

 

Akillerle birlikte demeye başladı. Bunu gördük. En karşı çıkan, Kürt sorun yoktur diyen bile anladı artık, ama endişeler ve beklentiler vardı. Bizim de görevimiz zaten bunları gidermek.

 

ASLA VAZGEÇME!

 

Kuşkusuz iki ülkenin kendine özgü tarihleri, şartları var, birebir model almak doğru değildir ama Hayırlı Cuma anlaşmasıyla sonuçlanan barış görüşmelerine ve sonrasına dair bizim devşirebileceğimiz fayda ne olabilir?

 

En önemlisi “asla vazgeçme!”. Böyle diyorlar, bu bizim de mottomuz. Hiç vazgeçmeyeceğiz. Vazgeçilecek şey de değil zaten. Geri dönüşü yok bunun. Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in başdanışmanı olan ve barış görüşmelerinde rol alan Jonathan Powellşöyle diyor: “Pedal çevirmeye devam edin yoksa düşersiniz. Bizim yaptıklarımızdan faydalanmak zorunda değilsiniz. Uygulamak zorunda da değilsiniz. Ancak hatalarımızı yapmayın”.

 

“BİZ İNSANI ATLADIK”

 

Nedir hataları?

 

“Biz insanı atladık” dediler zaten. Barış ve Uzlaşma Meclisi üyeleri de bunu söylüyor, yaptıklarımızdan faydalanabilirsiniz ama hatalarımızı yapmayın diyorlar. “İnsanların içindeki çatışmanın dramının devam etmesini engelleyemeyiz ama onlarla baş etmeyi öğrenmek ve öğretmek zorundasınız. Olağanüstü güzel bir barış anlaşması yaptık ama insanı atladık. Çünkü bu anlaşmada failleri, mağdurları, mazlumları ve kurbanları sonraya bıraktık. Ama bunun çözmemiz gereken birinci problem olduğunu sonradan anladık ve şu anda da bunu çözmeye çalışıyoruz. Maddelerden biri tutsakların salıverilmesi ve siyasi hayata geri görüşünün sağlanmasıydı -ki insan öldürmüş olanlar bile bakanlık yapıyor şu an”.

 

AFFETMEK ZORUNDA DEĞİLSİN AMA BAŞETMEYİ ÖĞRENMELİSİN

 

Toplumun bir kesiminin buna tepkisi hesap edilmemiş öyle mi?

 

Toplumda iki görüş hâkim. Bir, biz bunu unutmalıyız, iki; hayır bunlar suçlu ve cezalandırılmalı. Bir gurup “tutsaklar bırakıldı ama sicilleri hala silinmedi, bu da temel hak ve hürriyetlerde, bazı haklara ulaşmada çok ciddi engel teşkil ediyor ayrımcılığa sebep oluyor” diyor. Ama diğer bir grup da onların hapis yatmasını istiyor. İşte Kadınlar Koalisyonu burada giriyor devreye ve tutsakların salıverilmesiyle ilgili gerilimde toplumu şuna ikna ediyor ve şöyle diyorlar -ki bu çok önemli: “Kimse, kimse yerine onları affedemez, bireyin acısını yok saymaya devletin yetkisi yoktur. Evet, sen nefretine devam et, evet, asla affetme, affetmek zorunda da değilsin ama bu sorunla baş etmeyi öğrenmelisin”. Ne kadar enteresan ve filozofça yaklaşım değil mi?

 

DEVLET KİMSE ADINA AFFEDEMEZ

 

Türkiye’de helalleşme kavramı kullanılıyor?

 

Yüzleşelim helalleşelim tavrı yanlış işte, hiç benzeşmiyor. Helalleşmek bir karşılıktır, karşılıksız da olabilir ruh zenginliğidir, o ayrı. Ama devlet helalleşmeyi veya affettirmeyi yapamaz, devlet kimse adına kimseyi affedemez.

 

EVLADINI KAYBEDEN ANNELERİN GÖZLERİ

 

Devlet tepeden devreye girmeden, insanlar yatay ve sivil bir düzlemde buluşup birbirinin halini anlayıp dinleyemez mi?

 

Ben bunu Roboski’de gördüm, evladı faili meçhul olmuş annelerin gözlerinde gördüm. Ama bir taraftan genel af, öbür taraftan faili meçhul dersen bu çatışır. Genel af hükümlüler içindir, yani teknik sonuçlar da var, ama bunların barışın önünde engel değil. Baş edebilmek, sabır dediğimiz şey yani. Kadınların varlığı burada önemli işte.

 

İRLANDA’DA GÜVENSİZLİĞİ KADINLAR AŞTI

 

Ne yapıyor İrlanda barış sürecinde Kadınlar Koalisyonu?

 

Hiç birbirini tanımayan hatta nefret eden kadınları bir araya getiriyorlar. Toplantıya gel deseler de gelmeyecek olanları, gezilerde pikniklerde bir araya getiriyorlar. Bu medyanın da ilgisini çekiyor. Diyorlar ki bunu bize anlatan kadınlar “Kadın çok meraklı erkeğe göre. Öbür kadını merak ediyor, merak da bu süreçte inanılmaz bir boyut açıyor. Biz bu sayede –manevi- güzel bir yolculuğa çıktık. Onlara mutlaka çocuklarınızı da getirin dedik. Böylece aynı dertleri, aynı endişeleri, güvensizlikleri, aynı korkuları yaşadığımızı anladığımızda birbirimize güvenmeye ve bunları nasıl ortadan kaldırırız diye düşünmeye ve birlikte hareket etmeye başladık”.

 

DUYGUSAL ÇATIŞMA KAÇINILMAZ

 

Türkiye’de de evladını kaybeden anneler bir araya geldi aslında…

 

Türkiye’de başka zaman yan yana gelmeyecek kadınlar buluşuyorlar, ne toplantılar yapıyorlar artık. Türkiye’de farklılıklarımızı değil aynılıklarımızı ortaya koymamız lazım. Aynı acıları aynı korkuları yaşadığımızı anlamalıyız. Ben inanıyorum ki dağda evladını kaybeden anneyle askerde poliste veya bir terör olayında evladını kaybeden anne yan yana gelse sarılıp ağlar. Aynı kaderi yaşattı bu rezil sistem. O yüzden denge önemli. Onlar da “Beni yok sayan yerde çatışma devam eder. Bir grup yokmuş gibi davranırsanız bir süre sonra çatışma yaşar ve farkına varıp konuşmak zorunda kalırsınız. Duygusal çatışma olacak zaten ama şiddetsiz çatışma. Konuşmazsak çatışma şiddete döner, o yüzden konuşmak ve daha çok konuşmak zorundayız” diyorlar.

 

İrlanda süreciyle benzerliklerimiz neler?

 

Çok benzerliğimiz var. Dağdan inme, silah bırakma, siyasal hayata döndürme, tutsakların bırakılması, faili meçhullerin bulunması talebi…

 

DİN BİRLİĞİMİZ EN BÜYÜK AVANTAJIMIZ

 

Ya farklılıklarımız?

 

Allah’ın bir lütfüdür, bizde din mezhep ayrılığı yok. Mezhep ayrılıkları -benim için teferruattır, ama İrlanda’da çok katı bir Katolik –Protestan ayrımı var. Ve maalesef Belfast’ta barış duvarı adı altında duvarlar var. Berlin duvarı gibi. Bu beni çok acıttı. Barış konuşulurken bu duvarın örülmesi bence barışın önünde engel. Belfast’ta Protestanların, İngiltere bayrağı altında olmak isteyenlerin inanılmaz güvensizlikleri var. Çünkü dengeler değişmiş. Bizim buna da dikkat etmemiz lazım. Daha önce büyük terör estiren ve IRA’nın ortaya çıkmasına sebep olan polis teşkilatı Katoliklere yapmadığı işkenceyi bırakmamış. Protestan bütün polisler. Barış sürecinde artık öyle değil. Demokratikleşmiş çoğulculaşmış. Bir de kadınlar siyasetten dışlanmışlar.

 

İRLANDA’DA KADINLAR EVDE OTURSUN DİYORLAR

 

Kadınlar koalisyonunun onca çabasına rağmen mi?

 

Evet. Orada sivil toplum örgütleri inanılmaz biçimde örgütlü dinamik fakat işte enteresan biçimde kadına siyasette yer yok. Ki kadınlar barış sürecinde her görüşten ikişer kadının yer aldığı o koalisyonu kurduktan, bütün STK’larla, en uç noktalarla teması sağladıktan sonra kadınlara yüzde bir indirim yapılarak kota uygulanmış ve siyasete azalarak girmeleri sağlanmış. Hayırlı Cuma imzalanmış, kadınları anında dışlamışlar.

 

Kadınlar niye ve nasıl kabul etmiş bunu?

 

Yavaş yavaş iteklemeye başlamışlar yeniden, kendilerine siyasette yer açmak için bir savaşın içine girmişler. Mecliste sadece 25 kadın var ve onlara da resmen omuz atarak yürüyen çok erkek maço bir siyasi kültür var İrlanda’da. Kadın evinde oturmalı, kocasını dinlemeli, asla siyaset yapmamalı diyorlar. Siyasette yer alamayan kadınlar sivil toplum olarak çalışıyorlar. Şu an İrlanda bu durumda.

 

TAHTTA KRALİÇE VAR AMA…

 

Peki, kadını dışlayan bu kültür Katoliklerle mi sınırlı?

 

Katolikler de Protestanlar da böyle düşünüyor. Geleneklerimiz böyle diyorlar. Üstelik monarşide örnekler varken, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun başında halen bir kraliçe varken, Viktorya dönemi yaşanmışken ve barış sürecini kadınlar koalisyonu taşımışken böyle ne yazık ki.

 

KADIN KURNAZDIR, KÖPRÜLER KURAR

 

Kadının barış sürecinde önemine bilhassa vurgu yapılır ama “benim için ölme ve öldürme, otur anlaş” demek için erkekle kadın arasında niye fark olsun?

 

Fark var tabi. Kadın daha iyi empati yapıyor bir kere, daha kurnaz, daha içtenlikle verici ve kadın daha köprüler kurucu. Erkekler kaba, itici ve maço. İngiltere’deki ve adadaki en önemli hareket feminist hareket. İnanılmaz bir itici güç, kadınlar siyasetten dışlanmış olmalarına rağmen. Sadece kendi içlerinde de kalmamışlar. Feminist olmayan kadınlar da destek veriyorlar. Bizde de öyle değil mi? Hepimizin içinde bir feminist var. Ben feminizmi önemserim. Ancak feminizmin metodolojisi, felsefesi ve ideolojisi olmadığı için başarı şansı yok, hikâye bu. Her şeyi erkeğe karşı kuramazsın, insan hakları olarak bakacaksın olaya ve eşitler arası bir ilişki talep edeceksin. Bu da her babayiğidin harcı değil.

 

SEÇİMİNİZİ YAPIN: YA SANDIK YA SİLAH!

 

Peki, politik tutukluların salıverilmesiyle ilgili huzursuzluğu sadece Kadınlar Koalisyonu’nun çabasıyla aşıyor İrlanda?

 

Şöyle oluyor. Hayırlı Cuma anlaşmasına bağlı olarak politik tutuklular salıveriliyor. Bu özellikle normal vatandaşlarda sorun yaratıyor ama siyasetçiler bunların normalleşmesi için çok uğraşıyor. Hatta Sinn Fein’in lideri salona bir elinde seçim sandığı, bir elinde silahla giriyor ve “seçiminizi yapın” diyor, “ya bu ya bu”. Demokratik bir seçimi sabote edenlere karşı böyle bir hareketi yaptı diyorlar. “Hem o hem o olmaz. Silahlar mutlaka devreden çıkmalı. Asla da bir tehdit unsuru olarak yer almamalı”. Unionistler yani İngiltere’yle birleşmeyi isteyenler de hatta alay etmek için “sembolik kurşun da istiyoruz” demişler. Ama bunun önemini anlayınca vazgeçmişler. Bayrak meselesini de böyle, sandıkla halletmişler mesela. Belfast halen İngiltere bayrağı altında. Ama her gün asılı değil bayrak. Siin Fein öyle güzel organize etmiş ki, İngiliz Kraliyet bayrağı belli özel günlerde asılıyor.

Bayrak bizde oradaki gibi sorun olmadı. Hatta eski CHP’li, BDP milletvekili Esat Canan Suudi Arabistan’daki bir toplantıda yeni açılan otelde Türk bayrağını görmeyince elçiyi arayıp Türk bayrağını astırmış bir kardeşimiz. Semboller aslında birlikte olmamızın da kapısını açıyor. Bizim çatışmaların en sert geçtiği yerlerde böyle bir sorun asla gündeme bile gelmedi. Bayraktan vatandaşlık kavramından söz eden yok ama eşit vatandaşlık olarak görmek istiyorlardı kendilerini. Malum anayasa eşit vatandaşlığı gösteren bir anayasa olmadığı gibi bilakis derin devletin askeri vesayetin dediğini başlangıç maddesiyle zaten tesis ediyor.

 

HALKIN SİLAH İSTEMİYORUZ DEMESİ LAZIM

 

İrlanda’da barış süreci kurulurken medyanın devletin gerisinden geldiğini biliyoruz. Türkiye’deki durum nasıl sizce?

 

Bizde de öyle. Medya Habur’da çok kötü sınav verdi. Öcalan’ın ve devletin geldiği noktanın çok gerisindeydi, resmen bir soytarılık yaşandı. Ve kaybeden yine insan oldu. Bana Güneydoğuda evladını kaybeden acılı bir anne dedi ki “Keşke daha önce gelseydiniz, keşke Habur muvaffak olsaydı da evladımı toprağa vermesiydim”. Habur’dan sonra ne kadar çok insan kaybettik düşünsenize. Dolayısıyla biz de halka sandık mı silah mı diye sormak zorundayız. Artık asla silah istemiyoruz demesi lazım halkın. Buna rağmen bu süreci sabote etmek isteyenler olacaktır. Ki çıkıyor da zaten, içerden de dışardan da. Türkiye cumhuriyetinin saygın bir devlet olmasının yolu da Kürtleri ayrıştırarak değil bilakis birleştirerek alacağı yoldur. Bütün siyasilerin bunu dikkate alması gerekir.

 

TOPLUM GERİDEN GELİYOR

 

Olanın, yapılmakta olanın başka olduğunu mu düşünüyorsunuz?

 

Ben bölgeye gittiğimde de gördüm, insanlar barışı istiyorlardı ama buna hazır değillerdi. Öcalan’ın Nevruz günü mesajı okunurken de kitleler ne kadar sessizdi sakindi hatırlayın. Şaşkındı. Türkiye toplumu Başbakan’ın, Kürt toplumu Öcalan’ın çok gerisinde. Görüşmelerin doğası gereği gizli yapılmasından da dolayı biraz tepeden inme bir süreç oldu. Ama dipten yürüyordu zaten.

 

CHP VE MHP SÜRECE MUTLAKA DAHİL OLMALI

Türkiye’de süreci devlet adına MİT, PKK adına İmralı yürütüyor, siyasi düzlemde yürütenler ise hükümet partisi AK Parti ve BDP. Meclis’te grubu olan diğer iki muhalefet partisi yok. MHP kategorik olarak karşısında, CHP ise pratikte sürecin yanında görünmüyor. Kuzey İrlanda’da muhalefet desteği vardı halbuki. Bu böyle devam ederse süreci nasıl etkiler?

 

Dâhil olmaları gerekiyor kesinlikle. Bunu sivil toplum örgütleri yapacak. Güneydoğu’da biz Akiller Heyeti olarak çalışırken asla inkâr edemem, CHP Diyarbakır’da ve Mardin’de büyük önem ve destek verdi. Bize raporlar verdiler, biz de raporlardan faydalandık. Ancak MHP hiç görüşmek istemedi. Ama MHP orada zaten yok. Bir kere sorunun Kürt sorunu olduğunu, terör sorununun arkadan geldiğini görmek zorundalar.

 

BDP’YE DUYULAN GÜVENSİZLİĞİ AŞMAK İÇİN ONLAR DA ÇABALAMALI

 

BDP’nin tavrı yürüyüşü nasıl?

 

BDP’nin yanlış refleksleri oluyor. Bu yanlış refleks tarihi birikimden ve güvensizlikten de kaynaklanıyor. Kapalı kapılar arkasında çok güzel ve önemli konuşmalar yapılıyor ama dış görünüşte ise herkes gururunu ve zaferini kucaklamak istiyor. Halbuki çözüm sürecinde ne gurur olur ne zafer olur. BDP’nin acilen Türkiye partisi olması lazım, bu tarafın reflekslerini ve duygu düşüncelerini anlaması için. Türk halkının da BDP ile güven sorunu var. Bu sorunu öyle ya da böyle aşmak zorundalar. Leyla Zana’nın ve Osman Baydemir’in refleksleriyle ve özverileriyle aşılacak kadar basit değil Türklerin BDP’ye duyduğu güvensizlik.

 

HDP bu amaçla kurulmuş bir parti. Başarabilecek mi sizce?

 

Bence yetersiz. Aynı refleksleri içerdiği için aynı yerden bakıyor.

 

HAKEMLER HEYETİ KURULMALI

 

Ezcümle Türkiye’de sürecin olası kırılganlığını gidermek, toplumu hazırlamak için bir kadınlar koalisyonu mu tertip edilmeli?

 

Ben ille kadınlar koalisyonu demiyorum, hakemler heyeti de olabilir. İrlanda’da halk birbirlerine kinli, Protestan Katolik’i görmüyor; Katolik Protestan’ı. Kraliyetçi Cumhuriyetçiyi görmüyor, Cumhuriyetçi Unionist’i görmüyor. Bizde öyle değil. Bizde Kürtler devletle sistemle sorunlu. O sistemi değiştirdiğinizde –ki Başbakan buna sosyal restorasyon diyor, bu beni çok heyecanlandırıyor- bu restorasyon tamamlandığında sorun da hal yoluna girecek. Ama işte o restorasyon olacakken olurken derin yapılanmalar Hükümeti rahat bırakmıyor. Bavulcular, tezgâhtarlar, kasetçiler geliyor. Daha neler gelecek. Biz Akiller olarak bunların hepsini öngörüyorduk. Örneğin daha geçen hafta Belfast’ta bomba patladı. Üstelik orada barış süreci 30 yıldır devam ediyor.

 

BAVULCULARLA İŞ TUTMAK KAOS İÇİN ÇABALAMAKTIR

 

Türkiye’deki sürece nasıl yorumluyorlar?

 

Bize diyorlar ki “Bu ne heyecan. Bir yıl içinde çok büyük adımlar attınız, arkanıza baksanıza siz nereden nereye geldiniz. On yıl içinde neleri değiştirdiğinizin farkında değil misiniz?” Biz çekildik ama yerel akiller arı gibi çalışıyor. Ama birileri, cemaatler falan hala anlamıyor, yıllardır bu işi ben götürüyordum ben yapacaktım niye sen yaptın” diyor, kalkıp diktatör diyor. Yahu bu anayasaya göre ancak Başbakan Hükümet yapabilir. Bunu destekleyeceğin yere hala bavulcularla iş tutuyorsun. Toplumun farklı kesimlerini kışkırtarak, farklı yaraları kaşıyarak ülkede kaos yaratmaya ve engellemeye çalışıyorsun. Gezi olayı tek kelimeyle barış sürecine açık bir engeldir.

 

CEMAAT-HÜKÜMET GERİLİMİ GEZİ’NİN DEVAMI

 

Bu cemaat-hükümet gerilimi olarak ifade edilen durum bunun devamı mıdır?

 

Başka bir versiyonudur. İnatla bu süreçte tavşana kaç tazıya tut demektir. Akıl alacak gibi değildir. Ama İrlanda bunu yapmamış. Sürece herkesi dahil ederek yürütmüş, süreç dışında çok az insan kalmış. O sürece dahil olmak bu tür fitneleri nifakları da engeller.

 

Cemaatin sürecin dışında olduğunu mu düşünüyorsunuz? Cemaate mensup, temsiliyeti yüksek isimlerden mesela Cemal Uşşak Akiller Heyetinin üyesiydi.

 

Bu sürece katmak demek zaten. Hükümet daha ne yapabilir? Cemaatte de biliyorsunuz şahinler var güvercinler var. Cemal Uşşak gibi entelektüel yapıya sahip, sevgiye kardeşliğe vurgu yapan kişiler var. Cemaat derken zaten Fethullah Hocayı ayrı bir yere koymalısın etrafındaki çemberi dikkatle takip etmek lazım.

 

DEVLET BÖLGEDE EĞİTİME BÜYÜK YATIRIM YAPIYOR

 

Dershanelerin dönüşümü kapatılma olarak sunulurken bölgedeki okuma salonları kapatılacakmış, çocuklar bilinçli olarak dağa yönlendiriliyormuş gibi akıllara ziyan bir argümanın yayıldı. Bölgeyi karış karış gezdiniz, gözleminiz nedir?

 

Bir kere çözüm sürecinde de sonrasın da bölgeden çok insanla ve sivil toplum kuruluşlarıyla da görüştük. Devlet oradaki eğitim çalışmalarını o kadar güzel finanse ediyor ki. Kürt alfabesi basıldı mesela. Mardin’de Kürdoloji Enstitüsü’nde güzel çalışmalar yapılıyor. Devlet zaten eğitim konusunda vatandaşının her türlü ihtiyacını karşılamak zorundadır. Okuma salonları açılıyor, okullar açılıyor, öğrencilere burslar veriliyor, anaokulu olmayan hiçbir yer kalmasın deniyor, bunları biliyoruz, gördük, takip ediyoruz. Ben dershanelere karşıyım, dershaneler fırsat eşitliğini bozuyor, parayla satın alınan bir eğitim nasıl eşitlik verebilir? Bilakis fırsat eşitliğinin önündeki en büyük engeldir. Ama elbette ki eğitimimiz yeterli değildir.

 

DPI’IN ZARARI DEĞİL FAYDASI VAR

 

DPI ile ilgili belli yerlerden bir spekülasyon yapılmıştı, PKK’nın yan kuruluşu diye. Bazıları da bunu karalama ve lekeleme olarak yorumlamıştı. Sizce ne gördünüz?

 

Ben de araştırdım. Çatışma süreçlerini izleyen aktif rol alan ve insanlığa inanılmaz faydası olan çalışmalar yapılıyor DPI’da. Bize faydasından başka hiçbir zararı olamaz. Önemli bir sivil toplum kuruluşu. SETA’dan Yılmaz Ensaroğlu’nun içinde olduğu bir yapıyı mı karalamaya çalışıyorlar? Orada inanılmaz bir çoğulculuk var. Ayrıca zaten Kuzey İrlanda ziyaretinde edindiğimiz bilgileri rapor olarak Başbakan’a sunmayı düşünüyoruz.

 

ÖCALAN’A DERDİM Kİ

 

Öcalan, Akillerin de aralarında olduğu heyetlerle görüşmek istiyor. Görüşme imkanınız olsa ne derdiniz kendisine?

 

Ona doğru yolda olduğunu, asla vazgeçmemesi gerektiğini, sürecin sürdürülebilir olması için elinden gelen her şeyi yapmasını söylerdim. Ki kendini geliştirdiğini ve Kürt toplumunun çok ötesinde düşündüğünü görüyorum- ve barışın tesisi için gerçek bir önder gibi davranmasını tavsiye ederdim ki öyle yapıyor.