Herkes Türklükten mi kaçıyor?

Bir de Hakan Şükür sorunumuz oldu, iyi mi? “Arnavut kökenli” olduğunu açıkladı diye, kıyamet kopuyor.

Geçen haftanın gündem konusuydu, evet...

Fakat tartışmalar (eleştiriler, salvolar, saldırılar) bu hafta da devam edeceğe benziyor.

Hakan Şükür iyi bir futbolcuydu.

En iyilerin başında geliyordu.

Bütün rekorları kırdı, en fazla kupanın sahibi oldu. Hiçbir futbolcuya nasip olmayacak “en”lerle birlikte, “en efendi futbolcu” unvanıyla tarihe geçti.

Eleştirilecek tarafları yok mu?

Futbol yorumcusu olarak yeniden arzı endam etmesini eleştiriyorum mesela.

Hem milletvekili, hem magazin figürü, hem “futbol yorumcusu...”

Bu şapkalardan birini benimsemesi ve bu çerçevede faaliyet göstermesi gerekirken, profesyonel yaklaşım ve devamlılık gerektiren yorumculuğa tamah etmesi, bana itici geldi. Dolayısıyla, eleştiriyorum.

Şunu da eklemek gerekiyor:

Hakan Şükür, aynı zamanda, en çok eleştirilen, en çok gadre uğrayan futbolcuların başında yer alıyordu.

Evlilikleri, yaptığı transferler, kaptanlığı, golcülüğü, inanç ve kültür tercihleri, mensubiyeti... Bütün hususiyetleri ve davranışları mercek altındaydı.

En çok vurulan, en kolay harcanan, en sık gözden çıkarılan futbolculardan biriydi.

Hıncal vururdu, Ersun Yanal vururdu, laik spor basınımız vururdu, kulüpteki “biraderler” vururdu, 28 Şubat’ın komuta kademesi vururdu,

Maocu Kemalistler vururdu.

Erken günahı, “inançlı bir insan olduğunu” açıklamasıydı.

En olgun döneminde kulübeye çekildi.

Milli takımdan kesildi.

Futbolu “playstation”dan öğrenen (sürekli bu oyunu oynadığını söylüyordu), milli takım oyuncularını “championship” istatistiklerine göre belirleyen ünlü teknik direktörümüz, “uzun forvet” gerektiren milli maçlarda bile hatırlamadı onu... Dini kanaatlerini açıklamamış kısa boylu forvetlerle oynamayı tercih etti

Kaybetti.

Daha doğrusu, dünya üçüncüsü olmuş takımı uluslararası turnuvaya sokmayı başaramadı.

Futbolcumuz, şimdi de, “Arnavut kökenli” olduğunu açıkladığı için hedefte.

Milliyetçiler vuruyor. Ulusalcılar vuruyor. Maocu Kemalistler vuruyor. Beyaz Türkler vuruyor. Laik spor basınımız vuruyor.

Efendim, yeri ve zamanı mıymış? Arnavut olabilirmiş ama bunu açıklaması mı gerekirmiş? Neymiş Türklükle alıp veremediği? İmralı süreci başladığı için mi herkes “Türk olmaktan” köşe bucak kaçıyormuş? Hakan Şükür’ün yaptığı düpedüz nankörlükmüş, bu topraklara ihanetmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize armağan ettiği “değerlere” saldırıymış.

Neler neler...

Birileri de, “Arnavut olduğunu neden daha önce açıklamadın? Başbakan her türlü milliyetçiliği ayağının altına aldığını söylediği, dolayısıyla etnik kimliği açıklamak riskli olmaktan çıktığı için mi kafa çıkardın?” diye hesap soruyordu.

Bu hesabı soran arkadaş, önce dönüp, gazetesindeki “Türkiye Türklerindir” lejandına baksın.

Bunun hesabını sorsun.

Ne demişti muhterem Aydın Doğan? “Bu lejandı kaldırmaya benim bile gücüm yetmez.”

Düne kadar insanlar, Aydın Doğan’ın bile güç yetiremediği, muhtemelen “görünmez” bir konsorsiyumun kararıyla gazetenin tepesine çakılmış o sözün işaret ettiği bir ülkede yaşıyordu.

Kolay mıydı çıkıp, “Ben Arnavut’um, ben Kürdüm, ben Çerkez’im, ben Pomak’ım... Ama

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan, bu topraklarda yaşamaktan memnunum. Sonuçta hepimiz kardeşiz...”  demek?

Hakan Şükür de bunu söylüyor

işte...

Hesap soracağınıza, “Risk ortadan kalktığı için mi?” diye dalga geçeceğinize, bir itiraz da o lejanda yöneltin.

Madem “risk” ortadan kalkmıştır, patronunuzu kenara çekip, “Niçin güç yettiremezmişsiniz Aydın Bey? Korktuğunuz nedir?”

diye sorabilirsiniz.