Herkese kelepçe takın, ‘kan uykusuna’ yatın, darağaçları kurun!

Danıştay, Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişikliği iptal edince, “histerik çığlıklarla” ortalığa döküldüler.

Erdoğan bitmiş... Ya Yüce Divan’da yargılanacakmış, ya da Sudan gibi bir ülkeye kaçacakmış, başka alternatif yokmuş.

Bunu Serdar Akinan adlı gazeteci yazıyor.

Serdar Akinan böyle de, bir tür “geç Hasan Cemal vakası” olarak temayüz etmiş Barış Yarkadaş farklı mı?

Barış, önceki gün katıldığı bir televizyon programında (tabii ki Halk TV), savcı Muammer Akkaş’ın İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nü gözaltına almak istediğini ama Emniyet’in buna direndiğini iddia etti.

Bu iddia gün boyu dönüp durdu sosyal medyada...

Barış kardeşimiz tescilli bir CHP’lidir... Bu özelliğini gizlemez, hatta bu özelliğiyle övünür. Yeri geldiğinde elinin altındaki medya sitesini CHP’nin hizmetine verdiğini itiraf eder... Bu yönüyle samimi bir arkadaşımızdır.

Fakat bu samimi arkadaşın dilinden “yandaş” sözcüğü eksik olmaz...

Başkaları yandaştır, ama Barış öyle değildir.

Daha doğrusu, Barış Yarkadaş, hiçbir zaman “yandaş” muamelesi görmez, görmemiştir.

Barış’ı coşturan Danıştay kararı, CHP yandaşlarının iddia ettiği gibi bir “dönüm noktasına” mı işaret ediyor?

Ne olacak yani?

Savcı sırasıyla İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nü, yurt binası için imar izni kovalayan vakıf üyelerini, Kanal İstanbul ve Üçüncü Havaalanı müteahhitlerini, hızlı tren projesine imza atan TCDD Genel Müdürü’nü gözaltına mı alacak?

Sıra Başbakan’a mı gelecek?

Başbakan’ın kelepçeli fotoğraflarını mı göreceğiz? “Ben o Başbakan’ı eli kelepçeli görmek istiyorum” diyen eski istihbarat polis şefinin rüyası gerçek mi olacak? Başbakan’ı Yüce Divan’a göndermeye kararlı Neşe Düzel hanımefendinin ağzı kulaklarına mı varacak? Muharrem İnce otobüs seferlerine mi başlayacak?

Ne olacak?

Muharrem Bey, “İktidara geldiğimizde Yüce Divan’a otobüs seferleri düzenleyeceğiz” demişti... Sağ olsun, yandaş basını da bu seferlerden istifade ettireceğini eklemişti.

Muharrem Bey’in iktidarına gerek kalmadı... Barış Yarkadaş’ın kol kanat gerdiği “örgüt” bu hayırlı iş için seferber olmuş durumda...

Herkese kelepçe taksınlar... Kanal İstanbul projesi dursun. Üçüncü havaalanından vazgeçilsin. Hızlı tren projesi iptal edilsin. Marmaray seferleri durdurulsun. Enerji santralleri kapatılsın. Üçüncü köprünün ayakları “inşaat filizi” halinde bırakılsın, çivi çakılmasın...

Bu kadar ceza Barış’ı keser mi?

Hayır...

Barış, bir tür geç Hasan Cemal vakası olarak, konuyu 27 Mayıs’a bağlıyor. Daha doğrusu, 27 Mayıs’ın hafif bir ceza olacağını söylüyor: “Sana Menderes gibi olmayı tattırmayacaklar. Rezil olarak gideceksin.”

Bitirmeden önce, bir parantez de, Erdoğan’ı “Sudan gibi bir ülkeye” göndermeye kararlı Serdar Akinan için açayım.

İşbu Serdar’ın tek “mesleki başarısı”, faşist generallere övgüler düzmektir. Ölü Kürt bedenleri üzerinden kariyer yapan ilk ve tek gazetecidir. İçinde “kan” geçen yazılar yazmayı çok sevmektedir. Daha da önemlisi, bir cemaat düşmanıdır.

Bakın bir tarihte neler yazmış bu kan bağımlısı arkadaş: “Şimdi bu işbirlikçi arkadaşlar anayasamızın ‘laiklik’ taşını kaldırıp atıyor./ Ne tarihten, ne felsefeden, ne sosyolojiden ne de laftan anlıyorlar... / ABD ve İngiltere bunlara, ‘Yürü koçum kim tutar seni...’ dedi ya.../ Oysa kurucu felsefe ile oynuyorsun... / Kılıç çekiyorsun. / Kime?/ 88 yıl önce bu toprakları o Müslüman katillerine vermeyenlere... / Müslümanların katilleriyle işbirliği yapan sen değil misin? /Bu adamlar 88 yıl önceki aynı katiller değil mi? / Masalarında hâlâ o haritalar dolaşmıyor mu? / Yanlış yaptınız. / Mertçe, karşımıza çıkarak, ‘Kemalizm’i yıkacağız, manda olacağız...’ diyerek ve delikanlı gibi kan dökerek yapmadınız. Öte mahallenin itlerini arkanıza alıp kaçak güreştiniz./ Şimdi adam seçiyorsunuz... Yanınızda üç tane Neo-İslamcı, dört tane eski solcu aydın... Karşınızda şahsiyetsiz bir muhalefet, üniformalarını hızla epriten bir üst yapı... O 411 el gerçekte kaç kişiyi temsil ediyor? Göreceğiz.../ Söz bitmiştir. / Kansız olmaz...”

Başbakan’ın eline kelepçe takmaya niyetli konsorsiyumu görüyorsunuz, değil mi?

İttifakı görüyorsunuz, değil mi?