Dahi piyanist Fazýl Say'ýn konserini teþrif eden Cumhurbaþkanýmýz, ünlü sanatçýyý taltif eden güzel þeyler söyledi. Troya'dan sonra Ankara ve Ýstanbul senfonilerini de beklediðini ilave ederek... Fazýl Say'ýn dehasý tüm dünyada, ABD'de, Avrupa'da, Japonya'da ayakta alkýþlanan tartýþmasýz bir baðýþtýr. Sanat; Allah'ýn bahþettiði vehbi kýsmýnýn yaný sýra sanatçýnýn gayretli, disiplinli çalýþmasýyla da kesbedilir. Bir noktadan sonra ki; sahneye çýkýþ diyebiliriz bu dönüm noktasýna, Allah'ýn baðýþýndan sonra, artýk sanatçýnýn baðýþý baþlar...
Fazýl Say'ýn dehasý hakkýnda Gerçek Hayat Dergisi'nde bir araþtýrma dosyasý hazýrlýyordu genç arkadaþlarýmýz, 2009'du yanýlmýyorsam. TRT'deki kayýtlarýna ulaþmýþlardý, henüz 9 yaþýndayken kendi bestesini icra edebilen bir dahiydi. Bir çocuðun tedirginliði yoktu, aksine artistik bir edayla, yaptýðý iþten zevk alarak iþliyordu o kayýtlarda. O dosyada beni en çok etkileyense annesinin disiplinli antrenörlüðüydü.
***
Yýllar sonra, ‘Gezi’ günleri geldi çattý. Hepimizin aðaçlar ve çevre hassasiyetiyle baþlayan ihtimam, birdenbire iþgal edilen binalara, meydanlara evrildi. Karanlýk günlere, direklerin devrilip, kaldýrýmlarýn söküldüðü, duvarlarýn yýkýldýðý, duvarlara ‘O.Ç’ yazýlarýnýn hýnçla kazýndýðý günlere dönüþtü. Artýk yoktu aðaçlar. Baþka, büyük, çok büyük istekler vardý. Gezi, ciddi bir yarýlma yaptý sanat ve bilim çevrelerinde. Okuma gruplarýmýz daðýldý, sanat buluþmalarý bitti, ortak konuþmaya dair tüm imkanlar infilak etti. 90'larýn liberal zemini hem felsefe ve sanat hem de vicdani direnç sahalarýnda kozmopolit ve çok renkli bir entelektüel haritaya sahipti. Gezi'den sonra bu kozmopolit ve liberal atmosfer kaçtý.
Fazýl Say'ýn Gezi günlerinin adýna bestelediði senfonisinin ön kýsmýnda o dönemin ruh halini anlatan bir konuþmasý var. Ve o sahne etrafýnda onu dinlemeye gelmiþ kiþiler... Ýnsanlar toplumsal kýrgýnlýk anlarýnda niçin bir sahneye ihtiyacý duyarlar... Bu çok etkileyici manzarayý þuraya yazalým...
Bir müddet sonra 15 Temmuz darbe ve iþgal giriþimini yaþadýk. Þehitlerimiz oldu. Halkýmýz iþgalci tanklarý durduran halk olarak tarihe geçti. O vakitlerde bizlerin de bir sahnesi oldu. Yani darbeye karþý direniþ sahnesi. Þehir meydanlarýnda, il, ilçe merkezlerinde kurulurdu. Sabaha kadar marþlar, þiirler okunur, konuþmalar, dualar irad edilirdi. Gece sabaha kadar nöbetler tutulurdu. Bendeniz pek çok yazar arkadaþým gibi, hem o sahnelerden hitap edenlerdendim, hem de nöbet tutan halkýn içindeydim. Bu etkileyici manzarayý da buraya yazalým...
Hasýlý kelam; herkesin kendince bir sahnesi, herkesin kendince bir yeri var bu ülkede... Yeter ki kimse kimsenin sahnesini küçümsemesin, yok saymasýn.
Geçen gece Cumhurbaþkanýmýz dahi piyanistin sahnesini alkýþ ve tebriklerle karþýladý. Toplumun hemen her kesiminden onay alan, gönül açan bir buluþma oldu bu. Sahici olup olmadýðý ise devam ettirip ettirmeyecekler olarak bizlere kalmýþ... Ýnþallah 90'larýn plüralist havasýný yeniden hissederiz.