Herkesin devleti mi ‘cemaat devleti’ mi?

AK Parti 2002’den bu yana yedi seçim kazanarak Türkiye’de hiçbir siyasi iktidara nasip olmayan bir baþarý kaydetti. Baþarýsýnýn sebebi, Türkiye’nin ekonomisine, siyasi istikrarýna, sosyal devlet anlayýþýna ve demokrasisine yaptýðý katkýydý.

Ýnsanlar AK Parti hükümetlerinin ve belediyelerinin hizmetlerine, siyasetlerine ve vesayet güçlerine karþý sergiledikleri kararlýlýða oy verdi.

Erdoðan kültünün oluþmasýnýn sebebi de kararlý, yýlmaz, mücadeleci ve tuttuðunu kopartan siyaset yapma tarzý oldu.

Türkiye 17 Aralýk 2013’ten bu yana daha önce yaþamadýðý türde bir gerginlik içinde. Cumhurbaþkaný Gül’ün ifadesiyle türbülans yaþýyor.

Türkiye’yi bu türbülanstan çýkaracak olan AK Parti ve siyaset mekanizmasýnýn sorun çözme kabiliyetidir.

Siyasetin çözmesi gereken sorunlarýn hukuka-mahkemelere havale edilmesinin nasýl sonuçlar doðurduðunu yine bu süreçte ayan beyan gördük.

Çözümün adresi siyaset olmayýnca ortaya çýkan þey de zaten çözüm olmuyor. Telafisi imkansýz hak ihlallerine yol açan bir tür istibdat vasatý ortaya çýkabiliyor.

Bugün Ergenekon, Balyoz, casusluk vs. davalarýyla ilgili gündeme gelen hususlar biraz da “siyaseti mahkemelere emanet etmenin” neticesidir.

Bak, vatandaþ ne diyor?

Yaþadýðýmýz türbülansýn iki ayaðý var. Biri þüphesiz yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarý ile ilgilidir. Bunlarýn önemsiz þeyler olduðunu düþünemeyiz, mutlaka adil ve hukuka uygun bir soruþturma sürecinden sonra yargýnýn vereceði kararla kamuoyu rahatlatýlmalýdýr.

Bu konudaki soru iþaretlerini gidermek de iktidarýn boynunun borcudur. Velev ki iþittiðimiz her þey bir kumpasýn enstrümanlarý olsun....

Anket sonuçlarý, “tecrübeli vatandaþ”ýn yolsuzluk ve usulsüzlük konusunda neredeyse bilirkiþi olduðunu ve asýl merak ettiðinin ise Türkiye’nin istikrarýna, refahýna, dýþ politikadaki itibarýna ve seçilmiþ hükümetine kastederek özel bir zamanlamayla yürütülen bu operasyonlarýn arka planý olduðunu ortaya koydu.

17 Aralýk’tan bu yana Türkiye’nin uðratýldýðý zararýn “iþte yolsuzluðun fotoðrafý” denilerek servis edilen ayakkabý kutularýna sýðdýrýlamayacak kadar çok olduðunun da farkýnda vatandaþ. 

Hakkýmýzý helal etmeyiz!

Siyasetin baþýndakiler vatandaþtan helallik almak zorundadýr. Çünkü vatandaþ artýk siyasete güvenmekte, itibar etmektedir.

Devlet deyince de siyaseti anlamaktadýr. Olmasý gereken de budur.

Devlet, bireylerin özgürlüklerinden feragati üzerine kurulur.

Feragat ettiðimiz özgürlüklerimiz sayesinde hissedarý olduðumuz devlet, bizim adýmýza iþ görür.

Özgürlüklerimizden feragat ederiz çünkü devletin bizim irademizle oluþturulmuþ mahkemelerinde bizim hakkýmýzý arayacaðýný varsayarýz.

Devlet kurumlarýnýn kamu yararý için ihdas edildiðini, bir zümrenin tekeline geçmeyeceðini düþünürüz.

Farzýmuhal devlet kadrolarýna yerleþtirilecek kiþilerin liyakatle seçilmesini, kayýrmacýlýk yapýlmamasýný, hele hele sistematik bir þekilde bir grubun kendi adamlarýný oraya doluþturmasýna asla müsamaha gösterilmemesini isteriz.

Sýradan vatandaþýn devletle iliþkisi böyledir.

Ceberrut ise bile devlet, bunu devletten bildiði zaman kýsmen içi rahat eder.

Ama devlet diye kapýsýna gittiðimiz kurumlarda baþka bir hiyerarþinin kol gezmesi tahammül edilemezdir.

Bu yüzden seçilmiþ iktidara karþý yürütülen bu darbe giriþimi, aslýnda herkesin olan devleti ortadan kaldýrmaya ve “cemaat devleti” kurmaya yönelik bir hareket olarak deðerlendirilmelidir.

Bu konudaki en ufak bir gevþeme, sadece AK Parti’ye oy verenlerin deðil, bugün bunun farkýnda olsun olmasýn, tüm vatandaþlarýn hakkýna girmek anlamýna gelir.

Madem iktidardaki Ak Parti’dir bununla mücadele sorumluluðu da ona aittir.

Önümüzde üç seçim var. Bu seçimlerde belirleyici unsur yolsuzluk deðil devlet hepimizin mi olacak cemaatin mi olacak sorusudur.

AK Parti’nin bu hususta vereceði mücadele sadece kendi siyasi geleceðiyle deðil Türkiye’nin geleceðiyle ilgilidir.