Bir grup aydýnýmýz kendi çözüm sürecini yýllar önce yaþamýþ ülkelerden Güney Afrika’da þu sýralarda; edindikleri izlenimi, dün bir gazete, katýlýmcýlarýn birinin kaleminden, “Mandela’nýn özgürlüðü müzakere için þarttý” baþlýðýyla yansýtmýþ... IRA ile Ýngiltere barýþýný “Müzakere için silâhlarýn býrakýlmasý önþarttý” diye özetleyenler olduðunu da biliyoruz.
Ýspanya ve Kolombiya gibi teröre muhatap ülkeler de farklý yöntemlerle yürüttüler müzakerelerini...
Ülkelerin sorunlarý ‘etnik’ temelli görünse de, aralarýnda ciddi farklar olduðu gözden kaçýrýlmamalý. Ýngilizler ile Ýrlandalýlar arasýnda sorun ‘etnik’ miydi yoksa ‘dini’ mi? Ýngilizler’in kendi mezhepleri var; Ýrlandalýlar ise Katolik... Devletlerin kimi ‘üniter’ kimi ise ‘eyalet’ sistemine sahip. Güney Afrika’yý, sayýlarý ülke nüfusunun yüzde 10’unu bile bulmayan beyazlar, koyu bir ayrýmcýlýk uygulayarak yönetiyorlardý...
Evet, hepsi ‘teröre muhatap’ idi bu ülkelerin, ancak teröre yol açan sorun hepsinde farklý temellere dayanýyordu.
Türkiye ‘üniter’ bir ülke, bu sebeple çözümün bu sistem içerisinde aranmasý gerekiyor. Sorun ülkenin bütününe yaygýn gibi görünse de halklar arasýna yayýlmýþ deðil... Dini inançlarda farklýlýkla da ilgisi yok sorunun... Bir ‘azýnlýk rejimi’ de bulunmuyor ülkemizde...
Yani? Yanisi þu: Sorun tek yönlü, tek taraflý deðil, bu sebeple birine bakýp “Ýþte çözüm böyle olur” denilemez. Her ülkenin þartlarýna uygun bir çözüm tarzý olmasý tabiidir.
Konuyu ele alýþýmýn sebebi, eli kalem tutan bazýlarýnýn karþý karþýya kaldýðýmýz sorunla ilgili çözüm arayýþlarýnýn tuhaf sonuçlar doðurmasý: Bazýsý, her gittiði sorunlu ülkede öðrendiði ‘çözüm’ yolunu gözünde büyütüyor ve orada iþe yaramýþ yöntemi birebir tavsiye edercesine yazýlarla karþýmýza çýkýyor. Katýldýklarý program hemen her sorunlu ülkeyi ziyaret etmelerine yaradýðý için, herbirinden yazdýklarý yazýlar arasýndaki çeliþkileri tam fark edemedikleri de oluyor...
Ýçlerinden, ziyaretler sonrasý tavsiye ettikleri yöntemlere raðbet edilmeyip daha kendimize özgü bir yoldan sorunun çözümüne giriþildiði için sürece küsen bile çýktý.
Oysa, sürecin mimarlarý, hiç kuþkusuz, baþka ülke örneklerinden de esinlenerek bize özgü bir model arayýþýna girmiþlerdir. Üzülüp küsmek yerine, mesajlarýnýn doðru anlaþýlýp gereði yerine getirildiði için üstelik sevinmeleri gerekirdi.
PKK’da önderliðin birden fazla odaðý bulunduðu varsayýmý üzerine oturan, bu sebeple Avrupa ile Kandil’in temsilcileriyle görüþülmesini esas alan ‘Oslo süreci’ belki de bu yüzden bataklýða saplandý. Varsayým yanlýþtý çünkü. Muhatap seçmeden belli baþlý konularda önalýcý düzenlemeler yaparak çözüme ulaþmayý öngören önceki ‘açýlým’ýn Habur’da karaya oturmasý da muhtemelen bu yanlýþ tercihin sonucuydu.
El yordamýyla baþlatýlan bir-iki giriþimden sonra, ne yapýlmasý gerektiði artýk keþfedilmiþe benziyor; bulunan yöntem istikametinde yürütülen çalýþmalar baþarýya ulaþýrsa, bunda ‘sýnama-yanýlma yöntemi’nin katkýsýný unutmamalýyýz. Baþka ülkeler de, çoðu kez, kendi ‘sýnama-yanýlma’ denemeleriyle doðruyu buldular. Bunda üzülecek bir durum yok.
Galiba sorun kendisine uyan bir yöntemi sonunda bulan ülkemizin hâlâ yöntem arayýþý içerisinde olduðunu sanmaktan kaynaklanýyor.