Önce haberi okuyalým: “ABD'nin Irak ve Suriye'de terör örgütü DAEÞ Karþýtý Koalisyon Komutaný Korgeneral Paul LaCamera, terör örgütü PKK/YPG'nin uzantýsý SDG'nin Rusya'ya ya da Esed rejimine yaklaþmasý veya iþ birliði yapmasý halinde, örgüt ile yaptýklarý ortak çalýþmaya son vereceklerini ve askeri yardýmlarý keseceklerini duyurdu.”
Bu, YPG için kötü haber...
Ýyi haber þu: Amerika bölgeden çekilmek istemiyor. Suriye’yi bölmeden “mesaisini” tamamlamýþ olmayacak. Bu da ülkenin üçte birini iþgali altýnda tutan YPG/PYD’nin “devletleþmesini” saðlayacak.
Peki, kötüsü gerçekleþirse... Yani Amerika söz verdiði takvim çerçevesinde bölgeden çekilirse...
Bu durumda YPG/PYD ortada kalacak.
Çünkü Amerika, cami avlusuna býrakacaðý gayrý meþru çocuðunun baþka güçlerle “kýrýþtýrmasýný”, baþka güçlerin kara ordusu olmasýný, hele Esed’e yanaþmasýný hiç istemiyor.
En acil gündem, YPG/PYD’ye sahip bulmak...
Bu, hangi ülke olabilir? Amerika’nýn tasarladýðý “tampon bölge” (“güvenli bölge” deðil, dikkat) gerçekleþirse, yani BAE ve Suudi Arabistan “Arap NATO’suna” ikna edilebilirse, tampon bölgeye konuþlandýrýlacak güçler, YPG/PYD’nin “yeni sahibi” olacak...
Fakat bir de Esed unsuru var...
Merkezî hükümetin rýzasý hilafýna konuþlandýrýlacak “sallama” bir örgüt (yani “Arap NATO’su”), bölgedeki ülkelere (sözgelimi Türkiye ve Ýran’a) raðmen, ne ölçüde “sahiplik” edecek PYD/YPG’ye?
Edebilecek mi?
Edemeyecek.
Ýstikbaldeki rolüne güvenen Esed (çünkü Astana sürecini lehine çevirmeye çalýþýyor), önceki gün PYD/YPG’ye bir çaðrýda bulundu ve aynen þöyle dedi: “Amerika sizi satacak. Sizi devletinizden baþka kimse korumaz. Eðer ülkeyi savunmak için kendinizi hazýrlamazsanýz, onlarýn (Türklerin)kölesi olmaktan baþka bir þey yapamazsýnýz. Güvenmeniz gereken tek güç Suriye ordusudur.”
Türkiye bu açýklamaya elbette gülüp geçecektir...
Burada önem kazanan konu, YPG/PYD’nin durumu...
Hatýrlayalým:
Trump’ýn “Suriye’den çekileceðiz” açýklamasýný yaptýðý günlerde, bir YPG/PYD yetkilisi þöyle demiþti: “Biz de baþka ülkelerle oluruz...”
Bir buçuk ay önce (22 Aralýk 2008’de) þöyle yazmýþtým... Daha mürekkebi bile kurumadý:
Ben hayatýmda bu kadar midesiz, bu kadar ilkesiz, bu kadar düstursuz bir Marksist örgüt görmedim.
Önceleri “Müslim aþiretinin çocuklarý” olarak boy göstermiþlerdi. ABD sihirli deðneðini dokundurunca, birden “terör örgütü”ne dönüþtüler... Amerika el atýyor ama “Marksist” bir örgüt haline geliyorlar.
Bu nasýl oluyor?
Hangi bilgileriyle, hangi görgüleriyle, hangi müktesebatlarýyla Marksist oluyorlar da, bir de “Marksizm” dendiðinde tüyleri diken diken olan ABD’nin desteðini alýyorlar?
Marksçýlýklarý da bir tuhaf...
Marksizm’i “kimlik” üzerinden tanýmlýyorlar; Kürtlük Marksist olmaya en elveriþli kimlikmiþ gibi...
Hadi Hasan Cemal’in bilgisi yetmez... Bu tuhaflýða Murat Belge ve Althusser’ci arkadaþlar da itiraz etmediler.
Bütün savaþýmlarý, kendilerine kimlik dahi vermeyen Esed rejimine karþý idi güya... Esed’i devirebilmek için, kýsa bir dönem, Suriyeli muhaliflerle “ortak çalýþma” bile yürüttüler.
Þimdi Esed’e “kara gücü” olmak istiyorlar.
Örgüt deðil, “orta malý...”
Daha önce “Biz sadece Amerika’nýn kara ordusuyuz” demiþlerdi.
Bir ara Rusya’ya yattýlar.
Þimdi yeniden Esed’e göz kýrpýyorlar, midesiz ilkesiz düstursuz herifler!