Herkesle ters düşme pahasına...


Yakın dostlarım biliyor: Son zamanların en tartışmalı konusunda pek çoklarından farklı düşünüyorum. Zafer Bayramı vesilesiyle gittiğim Ankara’da her rastladığım siyasetçi ve yorumcuya dilim döndüğünce aynı şeyi tekrarladım: “Temel kabulünüzün aksine, en karşı olduklarını sandığınız kişiler bile, aslında iş başından gitmenizi istemiyor...”


Neredeyse ‘düşman’ gözüyle bakılan aleyhte gösterilere katılmış pek çok kişinin ‘gizli’ Ak Parti hayranı ve hatta oyvereni olduğuna inanıyorum ben...


Konuya ilgim Andrew Finkel’in New York Times’ın (NYT) internet sitesinde yayımlanan ‘Türkiye’nin Stockholm Sendromu’ başlıklı makalesiyle çekildi.


Andrew Finkel uzun yıllardan beri ülkemizde yaşayan Amerikalı bir meslektaşımız. Pek çok Batılı gazete ve televizyona katkıda bulunduğu gibi, bir süre Sabah’ta Türkçe yazıları da çıktı. Dilimizi konuşan, bizi kendimiz kadar tanıyan, buna rağmen dışarıdan da bakabilen bir gazeteci... Eşi Osmanlı tarihçisi; onun da bizi tanımada yararı olduğunu sanıyorum.


‘Stockholm sendromu’, kaçırılıp esir tutulan birinin bir süre sonra kaçırana sempati duymaya başlaması anlamına geliyor... İyi bir örnekle şu yakınlarda bir başka vesileyle karşılaştım...


Hani Ukraynalı bazı kadınların göğüs-bağır fora ederek siyasileri protesto ettikleri eylemler var; o eylemcilerden bazıları İstanbul’a da gelip Sabiha Gökçen Havaalanı’nda üzerlerindeki gömlekleri çıkartarak hükümet aleyhtarı eylemler yapmışlardı... Herhalde hatırladınız... “Misyonumuz protesto, silâhımız da göğüslerimiz” sloganıyla o eylemleri yapan grubun adı ‘FEMEN’... Kadınlardan oluşan bu FEMEN grubunun arkasında meğer Victor Svyatski adında bir erkek bulunuyormuş...


Venedik’te yapılan film festivaline katılan Kitty Green’in FEMEN’le ilgili belgeseli olmasaydı, bu gerçeği öğrenemeyecektik...


Green, perde gerisinde kalmaya ahdetmiş Victor’la eylemci kadınların ilişkisini, konuştuğu bir eylemci kadının ‘Stockholm Sendromu’ ile açıkladığını da aktarıyor belgeselinde...


Keşke “Victor’un arkasında kim var acaba?” merakıma da cevap arasaydı Kitty Hanım...


Finkel ise, ‘Stockholm Sendromu’ benzetmesini, bazılarının Türkiye’nin ‘gerçek sahipleri’ olarak gördüğü bir kesimin Ak Parti ve iktidarıyla ilişkisi için kullanıyor...


‘Cumhuriyetçi elitler’ genel adını uygun gördüğü üçüncü kuşaktan kişiler bankacılar, sanayiciler ülkeyi yöneten siyasi kadroları ‘taşralı’ görüyormuş... Anadolulu girişimcilere de tepeden bakıyorlarmış aynı kişiler...


Bildik şeyler işte...


Ancak pek çoğumuzun bilmediği bir müjdesi var Andrew Finkel’in: O kesim içinden tanıdıklarının kendisinde bıraktığı izlenime göre, ülkeyi yöneten siyasilere ‘taşralı’ gözüyle bakıp küçümsediklerini gizlemeyen ‘Cumhuriyetçi elitler’ Ak Parti’ye oy vermiyor, hatta oy veren kimseyi tanımıyorlarmış, ama iktidarda AKP olduğu için mutluymuşlar...


Evet, aynen böyle “Mutlular” diyor... Zaten bir analist dostu, bu yüzden, ‘Stockholm Sendromu’ ile açıklamış durumlarını...


Daha ileri gidebilirim: Birkaç aydır ülkeyi sarsan gösterilerde yer alanlar da dahil Ak Parti’ye tepeden bakan pek çoklarının, sandıktan başka bir partinin iktidar olarak çıkacağına emin olsalar, oylarını Ak Parti’ye kullanacaklarına inanıyorum ben... Belki şimdi bile kullanıyorlardır...


NYT’daki makalesinde, Finkel, bunu Ak Parti’nin izlediği ekonomik politikalara bağlıyor. “Eski işadamları câmiası” diyor, “Anadolulu rakiplerine kıyak geçmesinden rahatsız olsalar bile, Ak Parti’ye zoraki desteklerini vermeye devam ettiler...”


Şu yakınlarda yaşananlara rağmen bu desteğin hemen sona erdiğinden çok emin olmadığı görülüyor Amerikalı meslektaşımızın...


Onun bu tespitine ve benim nicedir kendileriyle paylaştığım “En karşı bildiğiniz kişiler bile aslında iktidarınızın devamını istiyor” görüşüme rağmen, Ak Parti yönetiminin önemli isimleri farklı kanaatteler... Yapabileceğim fazla bir şey yok bu konuda; ancak üzerinde düşünmelerini istediğim bir sorum var yine de: Yüzde 35’le yola çıktıkları ilk seçimden bu yana artarak yüzde 50’inin üzerine ulaştı oyları; kimden alıyorlar o artan oyları?