Hesaplaşma değil normalleşme

TBMM’de bütçe maratonunun başladığı, liderlerin, eşbaşkanların konuşma yaptığı Pazartesi günü ekranlardan Parlamento’yu günlük koşuşturmam elverdiği ölçüde izlemeye gayret ettim, Sayın Erdoğan’ın konuşmasının da bir bölümünü izleyebildim; Pazartesi akşamı da, cep mesajlarına abone olduğum Anadolu Ajansı, söz konusu konuşma ile ilgili çok kısa ama bence çok önemli bir mesaj geçti.

Tecrübeli, iyi bir gazetecinin elinden çıktığı anlaşılan ve cep telefonuma gelen mesaj aynen şöyle: “Erdoğan: Büyüme sürecek; Cumhuriyet tarihiyle hesaplaşma içinde değiliz. Demokrasiden, terörle mücadeleden vazgeçmeden kardeşlikle Türkiye’yi büyüteceğiz.”

Sayın Erdoğan’ın vurguları çok yerindedir, bir ülkenin başbakanının kendi Cumhuriyetiyle hesaplaşması anlamsızdır, büyüme ile demokrasiyi ilişkilendirmesi olağanüstü yerindedir, kardeşlik olmadan büyümenin de zorlanacağının en azından ima edilmesi çok önemlidir.

Sayın Başbakan’ın bütçe konuşmasından Anadolu Ajansı böyle bir özet çıkarmıştır, doğrudur, bu yaklaşım desteklenmesi, arkasında durulması gerekli bir yaklaşım ve üsluptur.

Ancak, meseleye, bu doğru üslubun biraz ötesine geçerek yaklaştığınızda tartışmamız gereken noktaların da varlığı görülmektedir.

Önce şu Cumhuriyet ile hesaplaşma meselesinden işe başlayalım.

Bir ülkenin, bir Cumhuriyet’in Başbakan’ının bir hesaplaşma mantığı ile konulara yaklaşmasının mantıksızlığı, anlamsızlığı ortadadır.

Benim bu tür tartışmalarda tercih edeceğim kelime, hesaplaşma yerine, normalleşme ya da siyasi erki kontrol edebiliyor iseniz, normalleştirme kelimeleridir.

Ve Cumhuriyet dönemi, ülkemiz Türkiye’de, hukuki, siyasi, ekonomik yapılanması ile çok sayıda anormal, yani normalleşmesi, normalleştirilmesi gerekli müessese üretmiştir ve bu anormallikler hala yerli yerinde durmaktadırlar ve bir Başbakan’ın asli görevi de, hesaplaşma değil ama anormallikleri normalleştirmedir.

Bir örnek vermek gerekir ise, Genelkurmay Başkanlığı’nın 2012 senesinde hala Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanamamış olması bir anormalliktir, bu anormalliği düzeltmek de sistemle hesaplaşmak değil, sistem kurumlarını normalleştirmektir ve işin doğrusu da budur.

Bu normalleştirme kavgası, süreci de şahsi, sınıfsal pozisyonlardan, tercihlerden bağımsız olarak evrensel hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda sürdürülmelidir..

Üniversite yaşındaki kızlarımızın başlarını şöyle ya da böyle örtmek istedikleri için üniversiteye girememeleri anormal, evrensel hukuk normlarına aykırı idi, benim gibi şahsi serencamında türban ile ilgisi olmayan birisi de bu aptalca yasağın kaldırılması için kavga verdi.

Bendeniz alevi de değilim ama TBMM Başkanlığı’nın bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı görüşü doğrultusunda mahkemeye yanıt vermesini de, işin özü itibariyle, türban yasağı kadar anormal, hukuk ilkelerine aykırı görüyorum; insanlar, kurumlar evrensel hukuk normlarını, özgürlük ilkelerini kendi siyasi, kültürel pozisyonlarının üzerine taşıyamadıkları sürece bu ülkede ortak paylaşılan bir huzur ortamı olanaksız görünmektedir, huzur ortamı da zaten ancak ortak paylaşıldığı zaman ve ölçüde mümkündür.

Sayın Başbakan’ın Cumhuriyet ile hesaplaşması değil ama radikal normalleştirme reformlarına girişmesi, mevcutları sürdürmesi asli görevidir, kendisine oy veren kitlelere karşı da sorumluluğudur.

Normalleşme olmaz yani hukuk devleti yapılanması eksik, çarpık kalırsa, bu durumun orta, hatta kısa vadede iktisadi büyümeyi olumsuz etkilemesi ise kaçınılmazdır.

Kardeşliğin hükümran olamadığı topraklarda iç barış da olanaksızdır ve iç barışın kazanamadığı yerlerde büyüme de yerlerde sürünmeye mahkumdur.

Sayın Başbakan’ın formülü yani demokrasi ve kardeşlik ile büyümeyi ilişkilendiren formülü mutlak bir doğruyu işaret etmektedir ama önemli olan bu işaretin siyasi, hukuksal, kurumsal gereklerini yerine getirmektir.

twitter.com/KarakasEser